Sırrı Abê’ye barış armağan edelim
Vecdi Erbay 4 Mayıs 2025

Sırrı Abê’ye barış armağan edelim

Tanıştığı, izlediği, okuduğu, hissettiği her şey için hafızasında ve kalbinde cömertçe bir yer ayırdı. Onlarla yaşadı ve onlarla Sırrı Süreyya Önder oldu.

Sırrı Süreyya Önder ile ilgili sosyal medyada ne çok hakaret, mesnetsiz iddia okuduk Ekim ayından bu yana. Ekim ayından bu yana çünkü bu sırada bir barış ihtimali doğmuş ve Önder, bu ihtimali nihayete erdirmek için bir kez daha gövdesini taşın altına koymuştu. Romanını, filmini, sağlığını bir kenara bırakarak… Bu arada sağdan soldan, Türk’ten Kürt’ten gelen hakaretlere ve hakikatle bağ kurması imkansız iddialar için ne düşünüyordu? Neler hissediyordu? Gülüp geçiyor muydu yoksa zaten yorgun kalbinde ağırlık olarak biriktiriyor muydu? Kim bilir. Şu var ki siyasette yapıp ettiklerini çok bilinçli, hakkıyla ve hakkaniyetle yaptığını söylemek mümkün. Soğukkanlılığını yitirdiği zamanlar oldu elbette ve siyasi rakiplerine, “Arkadaşlarımıza bir kılıç mesafesinde yaklaşmayın” uyarısında ya da “Hele bırakın gelsin” çağrısında bulunmuşluğu hafızalardadır.
Sosyal medyada kişiliğine yönelik saldırılar için şöyle mi düşünüyordu acaba: “Hele bir barış gelsin bu topraklara roman da yazarız, film de çekeriz. Hele barış gelsin kalbimize de bakarız.” Ya da hiç aldırmıyordu, it ürür, kervan yürür sözünü düstur edinerek.

***

Sırrı Süreyya Önder’e yönelik sosyal medyada karşıma çıkan her hakaret ya da iftira, itiraf edeyim ki dilimde küfre dönüyordu. Ama aynı zamanda beni yıllar öncesine, 2012 yılına götürüyordu. PKK lideri Abdullah Öcalan yine avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyordu. Protestolar sokaktan cezaevlerine kadar her tarafa yayılmıştı. Milletvekilleri de destek amacıyla Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) binasında açlık grevine katılmışlardı. Gazeteci olarak açlık grevindeki milletvekilleri ile söyleşiler yapıyordum. En kötü durumda olan Sırrı Süreyya Önder’di. Demiştim ona, “Kötü görünüyorsunuz” diye. Geçmiş cezaevi deneyimini hatırlatarak “Talimliyiz” demişti. Aklı, kendisinden çok cezaevlerinde açlık grevinde olan mahpuslardaydı. Aklı, kendisi için endişelenen annesindeydi. Yanlış hatırlamıyorsam annesi onu ziyarete gelmişti, tıpkı mahpus olduğu günlerdeki gibi.

“Sırrı bey iyi görünmüyor” demiştim tanıdık bir milletvekiline. Hani o bıraksa açlık grevini, daha genç ve sağlıklı biri devralsa demeye getiriyordum. “İstersen ikna etmeyi dene” cevabını almıştım.
İnsanın yoldaşlarını yalnız bırakmamak için hayatını ortaya koyması kolay değildir ve sosyal medya, maalesef bunu tahayyül etmek becerisinden yoksun milyonlarca kişiye ahkam kesme imkanı veriyor.

***

Maraş depremlerinden sonra Adıyaman’da karşılaşmıştık. Kalabalığın içinden seslenmişti bana, “İbrahim’i okudum” diyerek. Kızının ve eşinin enkazdan çıkarılmasını bekleyen bir adamdı İbrahim ve hikâyesini Duvar’a yazmıştım. Sonra ayaküstü sohbet imkanı bulduk Önder’le. Uykusuz, yorgun ve kederliydi, hükümetin basiretsiz tutumu nedeniyle öfkeliydi. Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini engellemişti fakat deprem karşısında bir şey yapamamış, biçare kalmıştı.
Ailesini sordum. Depremde annesinin evinin yıkıldığını söyledi ve “Bunu yazma” diye uyardı. Adıyaman yıkılmıştı, binlerce insan ölmüştü, sokakta kalmıştı ve annesinin evinin bir tür magazin haberi gibi bu felaketin önüne geçmesini istemiyordu. Bu evin özel ve hüzünlü hikâyesini ise daha sonra Armağan Çağlayan’a anlatacaktı. Yine mütevazı, yine samimi, yine yarasına taş basarak.

***

Sırrı Süreyya Önder, ruhundaki birçok yaraya taş basarak, acıyı bal eyleyerek sanatta ve siyasette bir tebessüm olarak yol aldı.
İmralı’dan getirdiği mesaj tarihi nitelikteydi ve otelde toplanan siyasetçiler ile gazeteciler bu ciddi anı gerilim içinde bekliyordu. Önder, elbette farkındaydı ortamdaki haklı gerilimin ancak birkaç espri ile ortamı yumuşatmak görevi de ona kalmıştı.
Halbuki 2013’ten bu yana barış için umutla mücadele ederken başına türlü işler gelmişti ve hapis yatmıştı. Ekim ayından bu yana yeniden barış için sahaya inmek icap ettiğinde yine kolları sıvamıştı. Barış yine bir başka bahara kalacak olursa başına gelecekleri hesaplamadan…
Siyasetçi ve sanatçıydı Önder. Siyaset ve sanattaki tutumu ile hem sanatçılara hem de siyasetçilere örnek olacak niteliklere sahipti. Ancak şu var: Türkiye’de kaç siyasetçi Önder’deki vasıflara, kaç sanatçı onun cesaretine sahip? Bu soru, Önder her hatırlandığında sorulacak gibi geliyor bana. Sırrı Süreyya Önder güçlü bir sanatçıydı, cesaretini vicdanından alan bir siyasetçiydi. Böyle hatırlanmasının önünde hiçbir mahsur yok.
Sırrı Süreyya Önder, 62 yıllık ömrüne çok acı, çok sevinç, çok insan sığdırdı. Tanıştığı, izlediği, okuduğu, hissettiği her şey için hafızasında ve kalbinde cömertçe bir yer ayırdı. Onlarla yaşadı ve onlarla Sırrı Süreyya Önder oldu.

***

Bu topraklara barış gelecek mi bir gün? Sırrı Süreyya Önder gibi insanların gayretiyle, bir gün mutlaka hepimiz barışacağız tarihle, dille, kimlikle, doğayla ve elbette hayatla. Bunun için, kuşku yok ki daha çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. Sırrı Süreyya Önder’in bıraktığı kıymetli mirasa sahip çıkarak… Değil mi ki İmralı’dan gelen mesaj da Sırrı Süreyya Önder’in barış hayalini desteklemeye davet ediyor: “Barış içinde bir arada yaşamak adına unutulmaz bir çalışkanlığı ve emekçiliği vardı. Yaşanan tüm olumsuzlukları olumluya çevirmek gibi ustaca bir hünere sahipti. Gerçek bir barış kimliği ve barış kültürüydü.
Barışın ve barış sürecinin hepimize kazandıracağını çok iyi biliyordu ve bu onun büyük özlemiydi. Bu umut asla yarım bırakılamaz. Hepimiz için mühim olan, bu ruhu barışa taşımak ve Sırrı Süreyya Önder’in adıyla taçlandırmaktır.”
Şimdi önemli olan, Sırrı Abê’ye barış armağan etmek.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.