“Yarım kalan hikâyelerin peşindeyiz”
Kaç zamandır yazmaya çalıştım ama kelimeler çıkmıyordu Sırrı abi. Sen hasta yatağında yatarken zamanın bir süre durduğunu bile hissettim. Adıyaman’ın o samimi şivesiyle doldurduğun kulaklarım öksüz kalır mı diye korktum. Hatta barış için ilmek ilmek ördüğün şeyler yıkılır mı diye başlarda panikledim. Bir yandan seni yatağa düşüren illeti anlamaya çalıştım, sordum. Sonra insanlara anlattım. Hem doktor hem hasta yakını oldum. Diğer yandan senin için ağlayanları gördüm. Yüzlerindeki korkuyu hissettim. Senin sadece sen olmadığını, daha büyük bir umudun parçası olduğunu daha iyi idrak ettim.
Şimdilerde her yerde sen konuşuluyorsun abi. Hatta sosyal medyada senin kısa videoların sıkça paylaşılıyor. Önüme düşenlerden biri de yıllar önce Nemrut Dağı’nın tepesinde çektiğin kısa bir film oldu. Turistlere Nemrut ve Adıyaman hikayesi anlatıyordun. Commagene Krallığı’nın benzersiz hikayesinden bahsediyordun. Savaşsız kurulmuş, savaşsız son bulmuş 200 yıllık bir medeniyetti Commagene. Kadim inançların güneşle kutsandığı aydınlığın, heykellerin yüzüne vurduğu zirveydi. Bir yanı Pers’lere diğer yanı Antik Yunan’a dönüktü. Düşman iki medeniyetin kavgasına, barışın diyordu. Adıyaman toprakları Commagene krallığına ev sahipliği yapmıştı. Sen de o topraklarda filizlenmiştin. Bu duyguyu hep yanında taşımıştın. Bizlere de anlatmıştın. Evet senin hikayeciliğin şimdilerde daha iyi anlaşılıyor.
Herkesin kafasında benzer sorular dolaşıyor. Senin o gülen yüzünün kaybolması korkutuyor insanları. Yapılan tıbbi açıklamalar arasında umudu besleyecek kelimeler, tonlamalar aranıyor hep. Hayatın cümle uzunluğunda olmadığı çoktan anlaşıldı bile. Gardı, öfkesi düştü insanların. Vicdanlar sızladı. Senin yokluğunun ihtimali derin bir boşluk yarattı yüreklerde.
Sen hasta yatağındayken çok insan gelip gitti hastaneye. Hala geliyorlar meraklanma abi. Hep senin o nüktedan, gülen yüzünden bahsediyorlar. Barışa adanmış yüreğini anlatıyorlar. Hayatını, geçirdiğin evreleri paylaşıyorlar. Beynelmilel filmini konuşuyorlar misal. 12 Eylül darbesiyle ortaya çıkan karanlığı nasıl aydınlık yüzlerle anlatabildiğini düşünüyor insanlar. Hayatın sert kaşlar, asık suratlarla güzelleşmediğini daha iyi anlıyorlar. Filmin bir sahnesinde bando takımının çaldığı cenaze marşı sırasında klarnetçinin oyun havasıyla araya girişinde seni buluyorlar. En olmadık, en şaşırtıcı anda hem hüzünlendirip hem de güldürebilmeyi başardığını anımsıyorlar.
Sonra hikayeciliğin abi. Kürdü, Türkü, Ermeni, Alevi ve Sünni’siyle Adıyaman’ın tüm zenginliklerinden aldığın hikayeleri anlatışından bahsediyorlar. Entelektüel diyorlar ya şimdilerde. Sanırım senin tercihin Halk Ozanı ya da Dengbej gibi isimlendirilmek olurdu. Bir söyleşinde “Ben özgürlükten yana bir arkeoloğum; toprağa gömülmüş hakikatleri kazıyorum” demiştin. Baba İshak’ı unutmadım elbet. Türk ve Kürt halkının adalet arayışında, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde üstlendiğin rol Baba İshak’a benzetilmişti bir ara. Gezi Parkında iş makinesinin önünde durarak başlattığın direniş hala iktidarın en büyük korkularından birisi halinde. “Terörist” bile demişlerdi sana. Bizim için halk kahramanıydın.
Hastaneye gelenlerin bir kısmı şüphesiz poz verme peşinde abi. Dönemin ruhu ya da gündemin karmaşıklığı diyelim buna. Öyle hemen kanmadık şimdi laf etme bize. Ama inancın olsun onların bile vicdanı sızlamış durumda. Hani sen bir meclis konuşmasında “Her konuşmanızın sonunda Allah bizi utandırmasın diye diye Allah artık utanma duygunuzu elinizden aldı” demiştin ya, işte belki utanma duyguları gelmiştir diye düşündük bir an.
Güncel siyaseti sorarsan eğer, rahatsızlandığın ilk hafta siyaset sert bir fren yapmıştı. Sağlığındaki gelişmeler pür dikkat izlenir oldu. Barış adına omuzlarına ve kalbine yüklendiğin sorumluluğun ağırlığı öylece yerde durdu. Hangi ucundan tutmak lazım diye insanlar birbirine bakındı. Sonra senin hayallerin canlandı insanların zihninde. Sen öylece yatarken hasta yatağında boş durmak olmazdı. Barış arabasının tekeri bir kez dönmüştü ve duramazdı. Omuz verdi yoldaşların. İkinci hafta görüşmeler tekrar başladı. İmralı görüşmesi sonrası süreçteki rolün için açıklamalar yapıldı.
Az değil 2013’ten bu yana tam 12 yıl geçmiş abi. Barış meselesi için tükettiğin mesai biraz yormuş olabilir seni. Çok anlaşılır. Bazıları işlerin yürümemesinden seni de sorumlu tuttu. Farkındayım. Kötü söz sahibine aittir. Seni epey üzmüştü bu. On yıl uzun zamandı. İnsanlar öldü. Cezaevlerinde binlerce insan haksız yere tutuldu. Sürgünler, yıkılan hayatlar derken toplamda çıkan fatura hepimiz için ağır oldu. Ama bir çırpıda olmuyor bu işler. Güney Afrika’da Kolombiya’da, İrlanda’da ve başka yerlerde sanki kolay mı oldu. İnişler çıkışlar elbet olacak. Önemli olan barışma çabası değil miydi?
Memleket hali ahvalini sorarsan eğer pek değişmedi. Dünya ise otoriter liderlerle uğraşmaya devam ediyor. Bir nevi eşitlendik gibi bir şey. Otoriter rejimler, standarta dönüştü diyebiliriz. Ortadoğu kaynarken Kürtler yollarına devam ediyor. Hatta Kuzey doğu Suriye bölgesinde bugünlerde Kürt konferansı yapılıyor. Yeni Suriye şekillenirken Kürtler, azınlık olan topluluklar ve Alavî’leri de kapsayacak daha adil bir ülke ihtimalinin peşinde koşmaya devam ediyor. Senin çok emeğin var abi. Bilmek istersin diye düşündüm.
Yormayayım seni. Dinlen sen. Yüreği dışarda seninle atanlar var unutma Sırrı abi…