• Ana Sayfa
  • Bilim & Teknoloji
  • Soyu tükenmiş türler geri geliyor: İşte diriltilecek 6 hayvan ve şimdiden hayata döndürülen bir tür

Soyu tükenmiş türler geri geliyor: İşte diriltilecek 6 hayvan ve şimdiden hayata döndürülen bir tür

De-extinction (yeniden diriltme) bilimi hızla ilerliyor. Uzmanlar, mamutlardan dodo kuşlarına kadar birçok nesli tükenmiş hayvanı geri getirmeye hazırlanıyor. Hatta biri şimdiden hayata döndü bile.

Soyu tükenmiş türler geri geliyor: İşte diriltilecek 6 hayvan ve şimdiden hayata döndürülen bir tür
Soyu tükenmiş türler geri geliyor: İşte diriltilecek 6 hayvan ve şimdiden hayata döndürülen bir tür
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 10 Nisan 2025 11:38
  • Güncellenme: 10 Nisan 2025 11:41

Bilim insanları, nesli tükenmiş türleri geri getirme çalışmalarında önemli aşamalar kaydediyor. Mamut, dodo ve Tazmanya kaplanı gibi sembolik türler, çok yakında yeniden yeryüzünde dolaşabilir. Üstelik bilim insanları, bu süreçte bir türü şimdiden hayata döndürmeyi başardı.

De-extinction yani türleri yeniden diriltme süreci, nesli tükenmiş hayvanların DNA örnekleriyle başlıyor. Tam genom elde edildiğinde veya benzer bir canlı türünün genomuna, tükenen türden genler eklendiğinde süreç başlıyor. Ardından bu genetik bilgi, yakın akraba türden alınan bir yumurta hücresine aktarılıyor. Ortaya çıkan canlı, genetik olarak soyu tükenmiş türe oldukça benziyor.

2003 yılında İspanyol bilim insanları, 2000 yılında yok olan Pirene dağ keçisinin bir alt türü olan bucardo’yu klonlamayı başardı. Klonlanan bucardo doğduktan birkaç dakika sonra akciğer sorunları nedeniyle hayatını kaybetti.

2013 yılında ise Avustralya’ya özgü, ağız yoluyla doğum yapan southern gastric-brooding kurbağasının embriyoları oluşturuldu. Ancak deneyde üretilen embriyolar gelişim gösteremedi.

Bilim dünyasında yeni bir dönüm noktası ise Nisan 2025’te geldi. Bilim insanları, genetik mühendislik sayesinde üç “ulu kurt” (dire wolf) yavrusu dünyaya getirdiklerini açıkladı. Bu tür, son buzul çağında yaşamış ve 10 bin yıl önce yok olmuştu.

İşte geri getirilmesi planlanan 6 tür:

Mamut

Mamutlar, son buzul çağında Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’nın tundralarında yaşayan devasa otoburlardı. 4 bin yıl öncesine kadar küçük bir grup Wrangel Adası’nda yaşamaya devam etti. İklim değişikliği, insanların avlanması ve genetik çeşitliliğin azalması sonucu mamutlar yok oldu. Ancak soğuk topraklarda bozulmadan korunmuş mamut kalıntıları, bilim insanlarına bozulmamış DNA örnekleri sunuyor.

Colossal Biosciences adlı Amerikan şirketi, mamut DNA’sını modern Asya fili DNA’sıyla birleştirerek yeni bir tür yaratmak istiyor. Hedefleri, 2028 yılına kadar ilk “mamut filleri” dünyaya getirmek. Şirket, Mart 2025’te mamut genleriyle geliştirilmiş “yünlü fareler” üretmeyi başardı. Bu farelerde, mamutlarda da bulunan kalın tüy genleri başarıyla aktive edildi. Bu çalışma, genetik düzenlemelerle karmaşık özelliklerin bir araya getirilebileceğini kanıtladı. Ancak mamuttan farka göre fareden file geçiş, çok daha karmaşık bir süreç olacak.

Mamutların geri dönmesinin potansiyel faydaları da dile getiriliyor. Örneğin, tundra ekosistemindeki ağaç türlerini azaltarak otlakların yayılmasını teşvik etmeleri ve bu sayede kar örtüsünü artırarak albedoyu yükseltmeleri bekleniyor. Bu da, permafrostun çözülmesini yavaşlatabilir. Fakat uzmanlar, bu etkinin gerçekleşmesi için binlerce mamut gerekebileceğini, bunun da on yıllar süreceğini belirtiyor.

Dodo: İnsan eliyle yok edilen efsane kuş

Dodo kuşu, 17. yüzyılda Mauritius adasında yaşamıştı. Avrupa sömürgecileri adaya ulaştığında beraberlerinde getirdikleri fareler, kediler ve maymunlar gibi istilacı türler dodo yuvalarını talan etti. Avlanma ve ormanların yok edilmesi de eklenince dodo, 1681 yılında tamamen yok oldu.

Müzelerde korunan örneklerden elde edilen DNA sayesinde, bilim insanları 2022 yılında ilk dodo genomunu tamamladı. Ancak klonlama aşamasına geçmeden önce, genetik çeşitliliği sağlamak için genom düzenlemeleri yapılması gerekiyor.

Tazmanya kaplanı 

Avustralya ve çevresindeki Okyanusya bölgelerinde yerli fauna oldukça hassas ve istilacı türler bu dengeyi bozmuş durumda. Özellikle kamış kurbağası ve dingo gibi istilacı türlerin eklenmesiyle doğal denge ciddi zarar gördü. Uzmanlar, Tazmanya kaplanı gibi yerel bir tepe yırtıcının yeniden ekosisteme dahil edilmesinin, av-popülasyon dengesini yeniden kurabileceğini düşünüyor.

1936 yılında nesli tükenen Tazmanya kaplanı veya bilimsel adıyla thylacine, Avustralya ve Tazmanya adasında yaşamıştı. Avrupa yerleşimcileri tarafından çiftlik hayvanlarına tehdit olarak görülüp katledildi. Son thylacine, 1936 yılında Hobart’taki Beaumaris Hayvanat Bahçesi’nde öldü.

Melbourne Üniversitesi profesörü Andrew Pask liderliğinde yürütülen projede, yüzlerce iyi korunmuş thylacine örneğinden DNA toplanıyor. Ancak DNA oldukça parçalanmış durumda. Buna rağmen 2017’de tüm genom dizilimi tamamlandı, 2023’te ise RNA örneği başarıyla çıkarıldı. Bu gelişmeler, türün yeniden doğması için umut veriyor.

Yolcu güvercini

Bir zamanlar Kuzey Amerika’da yüz milyonlarca yolcu güvercini gökyüzünü süslüyordu. Avlanma ve ormansızlaşma nedeniyle sayıları hızla azaldı ve 1914’te Cincinnati Hayvanat Bahçesi’nde yaşayan son birey olan Martha öldü.

Bugün, bilim insanları mevcut bant kuyruklu güvercinlerin DNA’sına yolcu güvercini genlerini ekleyerek yeni kuşlar üretmeyi planlıyor. İlk kuşların 2025’te yumurtadan çıkması hedefleniyor. Proje, yalnızca soyu tükenmiş bir türü geri getirmekle kalmayacak, aynı zamanda Amerika’nın doğu ormanlarının ekolojik restorasyonuna da katkı sağlamayı amaçlıyor.

Yaban öküzü (Aurochs)

Aurochs, modern sığırların atası olarak kabul ediliyor. Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’da yaygındı. Aşırı avlanma ve yaşam alanlarının yok edilmesi nedeniyle 1627 yılında Polonya’daki son birey öldü.

Bu türü geri getirme çalışmaları genetik mühendislikten ziyade selektif yetiştirmeye dayanıyor. Taurus Vakfı öncülüğünde yürütülen çalışmalarda, aurochs’a benzeyen modern sığır türleri seçilerek çaprazlanıyor. Şu anda altıncı nesile ulaşılmış durumda ve araştırmacılar, “aurochs benzeri” sığırların çok yakında doğacağını söylüyor.

Bayağı zebra (Quagga)

Quagga, Güney Afrika’ya özgü bir zebra alt türüydü. Özellikle arka kısmında az sayıda çizgiye sahip olmasıyla tanınıyordu. 19. yüzyılda aşırı avlanma sonucu yok oldu.

1987’de başlatılan Quagga Projesi, çizgileri az zebraları seçerek quagga benzeri hayvanlar yetiştirmeyi amaçlıyor. Proje tartışmalı, çünkü ortaya çıkan hayvanlar hâlâ plains zebra sayılıyor. Ancak bazı araştırmacılar, kemik iliği veya doldurulmuş örneklerden DNA alarak quagga’yı klonlama ihtimalini araştırıyor.

Ulu kurt (Dire wolf)

Ulu kurt, buzul çağında Amerika’da yaşamış ve 10 bin yıl önce yok olmuştu. Game of Thrones dizisinde Jon Snow’un sadık dostu olarak tanıdığımız bu efsane kurt, artık bilim dünyasında gerçek oldu.

Colossal Biosciences, Nisan 2025’te üç “korkunç kurt” yavrusunun doğduğunu duyurdu. Araştırmacılar, eski fosil dişlerinden ve kafataslarından DNA çıkararak modern gri kurt DNA’sı ile karşılaştırdı. CRISPR gen düzenleme teknolojisiyle yapılan değişikliklerin ardından, embriyolar köpek rahmine yerleştirildi ve başarıyla dünyaya geldi.

Etik sorular gündemde

İnsanların, geçmişte doğaya verdikleri zararı telafi etme sorumluluğu taşıdığı fikri savunuluyor. Soyu tükenmiş türlerin yeniden hayata döndürülmesi, bu sorumluluğu yerine getirme adımı olarak görülüyor. Ayrıca, geri getirilen türler aracılığıyla toplumda biyolojik çeşitlilik konusundaki farkındalığın artacağı düşünülüyor. Ancak bu süreç beraberinde ciddi etik sorunları da getiriyor.

Eleştirmenler, bu çalışmalar için ayrılan kaynakların hâlihazırda tehdit altındaki türlerin korunması için kullanılmasının daha etkili olacağı görüşünde. Ayrıca, hangi türlerin geri getirileceği ve bu seçimin neye göre yapılacağı da tartışma konusu.

Ekolojik dengeyi bozabilir mi?

World Wildlife Fund’da yer alan bir makalede binlerce yıl önce yok olmuş bir türü günümüz ekosistemine geri getirmenin, beklenmedik sonuçlar doğurabileceği ele alındı. Makaleye göre, yeni rekabetler, kaynak kıtlığı, hastalıklar ve hatta diğer türlerin yok olmasına sebep olabilecek zincirleme etkiler oluşturabilir. Sibirya tundrasına mamutların yeniden getirilmesi durumunda, Amur leoparı veya Sibirya kaplanı gibi nesli kritik derecede tehlikede olan hayvanların nasıl etkileneceği belirsiz. Ekosistemde enerji akışı, tozlaşma gibi karmaşık süreçler nasıl değişir, öngörmek neredeyse imkânsız.

Yok olmuş türleri geri getirmek mi, yoksa halen hayatta olanları korumaya odaklanmak mı daha önemli?

De-extinction, maliyetli ve zaman alıcı bir süreç. Koruma uzmanları, bu kaynakların mevcut ekosistemleri korumaya harcanması gerektiğini savunuyor. Habitatların korunması, kirliliğin azaltılması, iklim değişikliğiyle mücadele ve mevcut biyolojik çeşitliliğin korunması gibi konular acil öncelik taşıyor.

Sonuç olarak, uzmanlara göre, de-extinction bilimi, biyolojik çeşitliliğe katkı sağlayabilir, eğitime ve etik sorumluluğa hizmet edebilir. Ancak bu sürecin ekolojik dengelere ve kaynak yönetimine etkileri titizlikle değerlendirilmeli. Yok olmuş türleri geri getirmek mi, yoksa halen hayatta olanları korumaya odaklanmak mı daha önemli? Bu sorunun yanıtı, insanlığın doğayla olan ilişkisinde hangi yolu seçeceğine bağlı.

(LiveScience, WWF)