Tasarlanmış resesyonla köpükleri alma operasyonu
Süleyman Karan 10 Nisan 2025

Tasarlanmış resesyonla köpükleri alma operasyonu

Geleceğini harcayan, bugünün faturasını da ödemek zorunda kalır. Aslına bakarsanız, küresel ekonominin o tomurcuklar açan bahar aylarının ardından kriz döngüleriyle süregelen sohbaharından sonra; işte size ‘Winter is coming!’ Bugün tarife savaşları üzerinden yaşadığımız çalkantılar, bunun habercisi… Küresel ekonomi açısından ‘küçük buz çağı’nı yaşayacağımız bir döneme gireceğiz büyük olasılıkla! Bunu küresel ticaret duracak, ulus devletler küresel şirketleri parçalayacak, borsalar çökecek, tahvil piyasaları alt üst olacak anlamında söylemiyorum. Ancak, hemen her piyasa için başka bir ‘yeni normal’ dönemine girilecek gibi görünüyor. Girilmesi de bir tercihin ötesinde bir zorunluluk!

Uruguay Round’daki hayaller çarşıdaki hesaba uymayınca…

Geçmişe giderek, bugün yaşadıklarımızı açıklamaya çalışacağım. Bu arada şunu belirtmeden etmeyeyim, böylesi bir belirsizlik döneminde öngörülerimin bir bölümünün çok kısa vadede bile çöp olma ihtimali var. Yani büyük konuşmaktan çok, bir kendi kendine tartışma gibi ele almakta fayda var bu yazıyı! Yine belirtemeden geçmeyeyim, kapitalizm falan çökmüyor, ama her seferinde biraz daha zorlanarak yeni bir hikâye yazmaya çalışıyor. ‘Tarife şoku’ da bu hikâyenin giriş bölümü…
1990’ların sonlarına gidelim şimdi, şu ‘Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşması’ (GATT) Uruguay Round pazarlıklarına… Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bünyesinde 1986 ila 1994 yılları arasında ülkeler arasında yapılan o zorlu pazarlıklar sonrasında, ulus devlet sınırları en azından mal ve hizmet ticareti açısından silikleşti. Bunun dışında kalan birkaç ülke hariç, o dönemden itibaren küresel rekabette bariyerler olabildiğince aşağı çekilmiş oldu.

Yeni kolonyal bir proje kolonyalistleri vurursa!

O dönemde, pek çok kişi bunun yeni bir kolonyalizmin başlangıcı olduğunu, gelişmiş ekonomilerin gelişen ekonomileri yeni sömürgeler haline getireceğini düşünüyordu. Benzer tartışmaları, Turgut Özal’ın başında olduğu ANAP döneminde Türkiye’de de yaşamıştık. Sonuçta, ülke olarak kısa sürede biz de küresel ekonomiye dahil olduk. Simgesi ‘Çikita muz’du! Bugün onu unutmuş olabiliriz, ama Kanada’dan gelen kırmızı mercimek hemen hemen aynı şey…
Ancak tarih cilve yapmayı çok sever ve bu ekonomi tarihi için de geçerlidir! Gelişmiş ekonomilerin küreselleşmenin kaymağını yiyeceğini düşünenler, bir süre sonra hikâyeyi ortaya atanlarla hikâyenin devamını yazanların rol değiştirmeye başladığını hissettiler. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘piyasa sosyalizmi’ önce küresel ekonominin ucuz işgücü, ardından üretim üssü olarak mucizevi bir atak yapıyordu. Onu bir zamanlar Amerikan otomotiv devlerini fena şekilde sarsan Japonya’nın yükselişine benzetenler ise çok yanılıyorlardı. Bu bambaşka bir şeydi!

Asya-Pasifik’ten gelen dev dalga

Ve Çin tek başına da değildi. Hemen yanı başında Vietnam, güneyde Tayland, Malezya, Endonezya yeni üretim üsleri olarak Asya-Pasifik Havzası’nda yükselmeye başlamıştı. Gelişmiş ekonomilerin pek çok sektörü ciddi bir bunalım yaşıyordu, çünkü üretim sürecinde rekabet avantajları elden gidiyordu. Yapacak tek şey vardı, üretimi yurtdışına kaydırıp ticareti elde tutmak! Söz gelimi spor ayakkabısı üreticileri ayakkabıları Çin’de, Endonezya’da üretecek fabrikalar kuracak, biraz onlara pay verecek ve kârları ceplerinde kalacaktı. Bunun sonucu, sanayi üretiminde egemenliğin gelişmiş ekonomilerden gelişen ekonomilere geçmesi oldu. Almanya bir istisnaydı, bugün artık o da sallantıda! O çöken sosyalist sistemin ağası olarak yıllarca Doğu Avrupa ülkelerine üretim tesislerini kaydırarak Avrupa Birliği’nin patronluğunu götürebildi diyelim.

Gökten yağan dolarlar

Tabii bu hikâye sadece üretimle yazılacak bir hikâye değildi. Gelişen ekonomilerin lideri ABD kendine yeni bir yol çizmişti, finans ve yeni ekonominin egemenliği onda olmalıydı. Öyle de oldu. Ronald Reagan ile başlayan bu süreç, küresel finans imparatorluğunun ilan edildiği bir dönemi işaret ediyordu. Bilişim endüstrisi de hızla gelişiyor ve ABD’ye önemli bir avantaj sunuyordu. O dönemlerde yeni finansal enstrümanların toksik yapısını bilen biliyor, ama bilse de tatlı kârlar için geleceği yakmakta hiçbir beis görmüyordu. Vadeli işlemler ve opsiyon borsalarında geleceği satın alıyordunuz. Kaldıraçlı piyasalarda sınırsız borçlanmak pek mümkündü. Kimse bir gün bunun bir faturasının çıkacağını düşünmüyordu. Küresel ekonominin işlemesi ve yüksek büyüme rakamları, ticaret hacimlerinde devasa artışlar işte o gökten yağan dolarlar sayesinde oluyordu. Bu değirmenin suyu kesilmek zorundaydı, zira gidişat eşyanın tabiatına aykırıydı. İşte 2008-2012 finansal krizi bu sebeple patladı!
‘Teminatlandırılmış borç yükümlülükleri’nin (collateralized debt obligation-CDO) nasıl bir bela olduğunu o zaman öğrenmiştik söz gelimi! Aslına bakarsanız, devasa yatırım bankalarının, sigorta ve emlak şirketlerinin nasıl birer dolandırıcı olduğunu da!.. Derecelendirme kuruluşlarının herkese yalan söylediğini de… Dört yıl boyunca, her krizde olduğu gibi dünyadaki herkes bu trilyonlarca dolarlık faturayı ödemek zorunda kaldı. Tabiî finans ve reel sektörden birkaç göstermelik kurban vermeyi de ihmal etmedi sistem. Mesela dev yatırım bankası Merill Lynch buna güzel bir örnekti. Ve tüm bu olup bitenlere karşın aslına bakarsanız, kriz çözülmedi, ancak pislikler halının altına süpürüldü.

Sonrası daha büyük bir kâbus olmaya başladı gelişen ekonomiler için… Çin bir üretim üssü olmanın çok ötesine geçti hem finansal açıdan hem de hemen her yeni ekonomi sektöründe… DeepSeek örneği, başta ABD olmak üzere tüm gelişmiş ekonomilerin dudağını uçuklattı. Toryum temelli nükleer enerji kısa süre sonra küresel enerji sektörünü sallamaya aday ve öncüsü Çin. Çin neredeyse her hafta yeni bir buluş açıklıyor ve her buluşu bir sektörün kurallarını yeni baştan yazacak nitelikte… Artık küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin tek kutuplu düzeninin sürmesi mümkün değil.

Geleceğimizi dün tükettiysek yarınımızı nasıl tasarlarız?

Ve küresel ekonominin yapısal krizi sürüyor. Sadece birkaç rakam vererek bugünü değil bundan sonraki yaklaşık 40 yılı bile nasıl dünden harcadığımızın resmini çizeyim!. Toplam küresel borç, yani hanehalklarının kredi borcundan devlet hazinelerinin borçlanmalarına kadar olan tüm borrçların toplamı 318 trilyon dolar! Bunu bir yana koyalım, kamu borçları artıyor ve bu artış duracağa da benzemiyor. Sadece tahvil piyasalarında borcun toplamı 100 trilyon dolardan fazla… Bu borcun yüzde 40’ının geri ödemesi 2017’de yapılmak durumunda ve büyük olasılıkla borcu borçla kapatmak dışında pek bir seçenek yok. Kamu borçlarının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranlarını da vereyim. Küresel ölçekte bu oran yüzde 90’larda, G7 ülkelerinde yüzde 150 civarında… 2050’de bu oranların küresel ölçekte yüzde 120’nin üzerine, G7 ülkelerinde yüzde 200’lere geleceği tahmin ediliyor. Kamu borçlarındaki artışın da sürdürülebilir olmadığı çok açık.

Yüzlerce trilyon dolarlık ipotekle ayakta kalınır mı?

Şimdi gelelim, küresel ekonominin geleceğini nasıl ipotek ettiğimize, ‘tezgahüstü’ yani türev piyasalardaki görünüme… ‘Merkez bankalarının merkez bankası’ lakaplı Bank for International Settlements (Uluslararası Ödemeler Bankası) verilerine göre, tezgâhüstü (over-the-counter) türevlerinin genel değeri yükseliş eğilimini sürdürdü. 2023’ün ikinci yarısında yüzde 6 daraldıktan sonra, miktarlar 2024’ün ilk yarısında yüzde 9 artarak yıllık bazda yüzde 2 (veya 17 trilyon dolar) daha yüksek oldu. Risk kategorileri arasında, büyüme oranları son dönemde değişiklik gösterdi. Döviz türevleri yıllık bazda yüzde 10’luk hızlı bir artışla 130 trilyon dolara ulaştı ve artış tamamen 2024’ün ilk yarısında gerçekleşti. Kredi türevleri ise yıllık bazda yüzde 9 düşüşle 9.2 trilyon dolara gerilerken, emtialar ve hisse senedi bağlantılı türevler belirgin şekilde arttı. Küresel toplamın en büyük bileşeni olan faiz oranı türevleri (interest rate derivatives-IRD) yıllık bazda yalnızca yüzde 1 artışla 579 trilyon dolara çıktı.

4 Trilyon dolarlık değeri mi olurmuş?

Aslında küresel ekonomiyi işte böyle finanse ediyoruz. Ve görünen o ki, bu borç yükleriyle devam etmek artık imkânsız. Devasa bir karadeliğe doğru çekilen bir sistem var ve nasıl yok olmadan devam edilebileceğinin arayışı sürüyor, önlemler alınmaya çalışılıyor. ‘Tasarlanmış resesyon’ bir kurtuluş reçetesi gibi görünüyor anlaşılan… ABD’nin başlattığı ticaret savaşları biraz hacmin artışını sınırlamak, borç yükünü azaltmak ve pay senedi piyasaları başta olmak üzere tüm piyasalardaki köpüğü almak için önemli bir adım. Pek çok uzmanın da söylediği gibi ABD borsalarında asgari yüzde 20’lik bir köpük vardı ve bir haftada önemli bir bölümü uçtu gitti, şimdi düzeltme hareketleriyle piyasalar direniyor, ancak ya kestirip atma şeklinde ya da adım adım bu köpük alınacak. Başka yolu yok! Nvidia örneğinde gördüğümüz gibi 4 trilyonluk piyasa değeri olan şirketler bu dünyaya çok lüks ve gerçekten de bu piyasa değerlerinin bir karşılığı yok.

Bu faturayı da halklar ödeyecek

Peki bu fiktif köpüğün faturasını kim ödeyecek? Herhalde Berkshire Hathaway’in patronu Warren Buffett değil, o geçen yıl köpüklü piyasadan çok şişmiş hisseleri satarak çıktı ve likide döndü. Yatırım bankaları zaten batamayacak kadar büyük, o zaman onu yine vergilerimizle beslediğimiz devletler tahvil ihraç ederek, yani yine borçlanarak kapatır. Bedeli her zamanki gibi bize kalır.

Özetle, şu anda okyanusta olan bir deprem sebebiyle denizin çekildiğini görüyoruz, bir tsunami gelecek, finansal kumdan kaleleri biraz tıraşlayacak. Gelişmiş ekonomilerle gelişen ekonomiler arasında çekişmeler, çatışmalar ve pazarlıklar olacak. Sonra? Sonra ‘yeni normal’ her ne olacaksa ona alışmaya çalışacağız. Ancak, artık kriz döngülerinin frekanslarının çok kısaldığı bir süreçten çıkmamız pek mümkün görünmüyor. Küreselden ulusala dönüşle küreselle ulusalın uzlaşması arasında bir çatışma ve dengelenme sürecinde, filler tepişirken bizler her zamanki gibi çimen olmaya devam edeceğiz!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.