Birleşmiş Milletler ve UNHCR’nin verilerine göre Sudan’da son iki yılda yerinden edilenlerin sayısı 12–13 milyon, komşu ülkelere sığınanlarla birlikte 15 milyonu aşıyor. Ölü sayısı net değil, BM’ye göre 150–200 bin sivil hayatını kaybetti. Ancak sahadaki sivil toplum kaynakları çok daha yüksek rakamlar veriyor. Küresel açlık izleme kuruluşuna göre 21 Milyona yakın Sudanlı açlık ile karşı karşıya.
Sudan’daki savaş, yalnızca iki askeri güç arasındaki iktidar kavgası değil. Ekonomik çöküş, dış müdahaleler ve sömürüyle iç içe geçmiş bir çatışma sürüyor. Milyonlarca insan yerinden edilirken, altın madenleri ve iktidar hırsı tüm toplumun geleceğini karartıyor.
Bir çöküşün hikâyesi
Bugünkü iç savaş, yıllardır biriken siyasi çürümenin, ekonomik iflasın ve dış müdahalelerin sonucu. Güney Sudan’ın ayrılması, 1955’te başlayan iki büyük iç savaşın ardından geldi. Bu savaşlarda yüz binlerce insan öldü, milyonlarca insan yer değiştirdi. 2005’te imzalanan barış anlaşması güneyin kendi geleceğini belirlemesini sağladı. 2011’de yapılan referandumda yüzde 98 bağımsızlıktan yana oy kullandı ve Güney Sudan 9 Temmuz 2011’de bağımsızlığını ilan etti. Bu ayrılık, Sudan ekonomisini çökertecek süreci başlattı.
Sudan’da 1989’dan beri iktidarda olan Ömer El Beşir’in diktatörlüğü, etnik azınlıklar ve muhalifler üzerinde baskıları korkunç derecede artırdı. Artan hayat pahalılığı ve temel gıda fiyatlarındaki artışlar halkı sokaklara döktü. 2018 sonunda başlayan protestolar, sendikalar ve meslek örgütleri öncülüğünde yayıldı. 11 Nisan 2019’da halk direnişi sonucu El Beşir devrildi.
Ancak ordu anayasayı askıya alarak iktidarı elinde tuttu. Halk “asker değil sivil yönetim” talebiyle günlerce sokaklarda kaldı, talepleri kanla bastırıldı ve yüzün üzerinde gösterici öldürüldü. Ağustos 2019’da uluslararası baskı ve sendikaların direnişi sonucu, ordu sivillerle birlikte “Egemenlik Konseyi”ni kurmayı kabul etti. İki yıl içinde sivil yönetime geçiş planlanmıştı, ancak ordu bu süreci bozdu.
25 Ekim 2021’de General Abdulfettah el Burhan darbe yaparak tüm yetkiyi askerlere devretti. Sudan ordusu ve paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) birlikte iktidarı ele geçirdi. Burhan devlet başkanı, RSF komutanı Dagalo devlet başkan yardımcısı oldu. Ancak birliktelikleri uzun sürmedi. 15 Nisan 2023’te bu iki silahlı güç arasında çatışma başladı.
RSF’nin kökeni diktatör Beşir tarafından kurdurulan Arap asıllı Janjaweed milislerine dayanıyor. Bu milisler 2000’li yıllarda Darfur’da on binlerce kişiyi katletmiş, bu saldırılar uluslararası toplum tarafından insanlığa karşı suç, soykırım olarak tanımlanmıştı. Darfur’da milyonlarca kişi yerinden edildi, köyler yakıldı, etnik temizlik yapıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi El Beşir ve bazı komutanları soykırım suçlamasıyla yargıladı. Bugün aynı milisler yeniden sahnede. RSF tarafından ablukaya alınan Darfur bölgesindeki Faşir kentinde yaklaşık 200 bin kişi temel gıdaya erişemiyor. RSF’li milislerin, Afrikalı topluluklara yönelik sistematik saldırıları, yirmi yıl önceki Darfur soykırımını hatırlatıyor.
BM ve insan hakları örgütleri, RSF’nin Faşir’deki suçlarını soruşturmak istiyor. BM, kuşatmayı “açlık silahı” olarak tanımlıyor. Milyonlar temel gıda erişiminden yoksun.
Faşir kentini kuşatan ve sonrasında katliam yapan RSF güçlerinin şimdiki hedefi Kordofan bölgesindeki Obeid kenti. Ululslararası toplum ve kurumlar ise bu katliamları tam olarak seyrediyor.
Altın, ekonomik ve bölgesel güç çatışması
Sudan’daki çatışmanın ekonomik temelinde altın ve diğer madenler büyük rol oynuyor. Afrika’nın en büyük üçüncü altın üreticisi Sudan’da yılda yüz tonun üzerinde altın çıkarılıyor, bu üretimin neredeyse yarısı kayıt dışı. Darfur, Kordofan ve Nil Eyaleti’ndeki madenler paramiliter grupların kontrolünde.
RSF lideri Dagalo, Darfur’daki Jebel Amer altın madenlerini elinde tutuyor. Kaçak ticaret milyarlarca dolar değerinde ve RSF’nin savaş kapasitesini finanse ediyor. Bu gelirler, bölgedeki silah ağlarını da besliyor.
Altın, Sudan içi aktörler kadar dış güçler için de rekabet alanı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Sudan altınını alıp RSF’ye finansman sağlıyor. Suudi Arabistan ve Rusya’nın Wagner Grubu da bu ağa dahil.
Türkiye, Çin ve Katar Sudan hükümetiyle ticari ilişkilerini sürdürüyor. Altın üzerindeki bu denetim mücadelesi, askeri cunta içindeki güç dengesini belirliyor. Ekonomik çıkar ve silahlı kontrol iç içe geçmiş durumda.
Hem RSF hem de Sudan ordusu savaş sırasında dış destekçileri yanlarına çekmeye çalışıyorlar. BAE, RSF paramiliterlerini silahlandırmakla defalarca suçlandı. ABD, İngiltere ve diğer Batılı güçler, BAE’nin Orta Doğu’da sahip olduğu stratejik değer ve ekonomik çıkarları yüzünden buna sessiz kaldılar. Sudan ordusu da Mısır, Türkiye ve geçmişte İran’dan destek aldı.
Uluslararası dayanışma gereği
2019 protestolarında aktif olan sendikalar ve meslek örgütleri, devlet baskısı ve yasaklar nedeniyle zayıfladı. Demokratik kurumlar militarize olmuş sistem içinde işlevsiz kaldı. İç savaş, sivil toplumun enerjisini tüketti.
Yine de sendikalar ve taban örgütleri Sudan’ın demokratik geleceği için umudun taşıyıcıları. Uluslararası dayanışma ve birleşik sosyal hareketler güçlendikçe bu kurumlar yeniden etkili olabilir. Kalıcı barış için silahların susması yetmez; ekonomik egemenlik sivil topluma devredilmeli, maden gelirleri kamusal denetime açılmalı, uluslararası altın ticareti şeffaf olmalı. Sudan’ın geleceği silahların değil, halkın elinde olmalı.
Sudan halkının direnişi yalnız değil. Paris’te “Sudan’a özgürlük” ve “RSF suçludur” sloganlarıyla yürüyüşler yapıldı. Londra’daki göstericiler, Sudan’daki katliamlara son verilmesini ve BAE’ye silah ambargosu uygulanmasını talep etti. Avrupa’daki bu eylemler, savaşın artık görmezden gelinemeyeceğini gösteriyor. Protestocular, uluslararası kurumların sadece açıklama yapmasının yetmeyeceğini vurguluyor.
Yerel barış örgütleri ve sivil toplum aktörleri çatışma koşullarında insani yardım ulaştırıyor. Uluslararası kurumlar ve hükümetler, bu girişimlere güvenlik, lojistik ve fon desteği sağlamalı. Sudan’daki kriz, küresel dayanışma olmadan aşılamaz.
Filistin halkıyla kurulan uluslararası dayanışma, dünya siyaseti üzerinde güçlü etki yarattı. Liman işçilerinin İsrail gemilerini yüklemeyi reddetmesi, öğrencilerin boykotları ve barış yürüyüşleri, küresel baskının ne kadar belirleyici olabileceğini gösterdi. Benzer bir ağ, Sudan halkı için de hayati. Sudan’daki sivillerin korunması, savaşın sona ermesi ve demokratik geçişin desteklenmesi için uluslararası baskı belirleyici olacak.




