İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ile Akdeniz Adana Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (AATUHAY-DER), Kürkçüler F Tipi ve Suluca 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde Haziran-Eylül ayları arasında yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladıklar raporu kamuoyu ile paylaştı.
İHD Adana Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısıyla açıklanan rapor, tutuklularla yüz yüze yapılan görüşmeler, gönderilen mektuplar ve başvurular sonucu hazırlandı.
Suluca 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Raporda ilk olarak Suluca 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ndeki ihlallere değinildi. Tutukluların en temel sağlık hakkının sistematik biçimde engellendiği belirtilen raporda, ağız içi arama dayatmasını kabul etmeyen tutukluların sevklerinin yapılmadığı gibi disiplin cezalarıyla karşı karşıya kalındığı aktarıldı.
Hem Suluca hem de Kürkçüler Cezaevi’nde tutuklulara verilen su kotasına dikkat çekilen raporda, suların kirli ve kireçli aktığı kaydedildi. Raporda, tutukluların hem içme hem temizlik ihtiyaçları için aynı suyu kullanmak zorunda kaldıkları, bu nedenle kantinden pahalı içme suyu almak zorunda kaldıkları belirtildi. Yemeklerin besin değerinin düşük, hijyensiz ve porsiyonlarının yetersiz olduğu da aktarılan raporda, özel beslenme gerektiren hasta tutukluların durumlarının ise göz ardı edildiği ifade edildi.
Suluca Cezaevi’de ‘kuyu tipi’ yapısı
Tek kişilik hücrelerde 23 saat kapalı tutulan tutukluların sadece bir saat havalandırmaya çıkabildiği aktarılan raporda, havalandırmaya da aynı koridordaki 4 ila 6 kişinin çıkabildiği, bu uygulamanın da “tam tecrit koşulları” anlamına geldiği belirtildi. Cezaevindeki ihlaller, keyfi uygulama, disiplin cezaları, Kürtçe kitap ve gazete yasağı, telefon görüşlerinin engellenmesi ve kargoların teslim edilmemesi olarak sıralandı. Suluca Cezaevi’nin “kuyu tipi” yapısının insan sağlığını tehdit eder boyutta olduğuna dikkat çekilen raporda, odaların 8×5 adım büyüklüğünde, pencerelerin 30×40 cm olduğu ve sık tel kafeslerle çevrili bulunduğu belirtildi. Bu durumun ise hem gün ışığı hem de hava akışını ciddi şekilde engellediği, cezaevinin adeta beton bir tabut haline geldiği kaydedildi.
Kürkçüler F Cezaevi
Kürkçüler F Cezaevi’nde de benzer hak ihlallerinin yaşandığı belirtilen raporda, tutukluların atölye ve sosyal etkinliklerden yoksun bırakıldığı, ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerin birbirleriyle görüştürülmediği, ağız içi arama dayatmasının sürdüğü aktarıldı.
Raporun sonuç bölümünde cezaevlerinin sistematik tecrit ve izolasyon alanlarına dönüştüğü vurgulandı. Adalet Bakanlığı, barolar ve insan hakları kurumlarına acil inceleme çağrısı yapıldı. İHD Adana Şubesi ve ÖHD Adana Temsilciliği, raporun yalnızca iki cezaeviyle sınırlı olmadığını, Türkiye genelindeki yüksek güvenlikli hapishanelerde benzer koşulların yaygın hale geldiğini belirterek, “Hapishaneler insan onuruna uygun hale getirilmelidir” çağrısında bulundu.
Raporun paylaşılması sonra ortak açıklamayı ÖHD üyesi Aziz Sarı okudu.
‘Tecrit, toplumsal barışa saldırıdır’
Halkların ve inanç topluluklarının toplumsal barış, adalet ve demokratik çözüm talebini kararlılıkla dile getirdiğini belirten Sarı, “Ancak özellikle hapishanelerde sistematik olarak uygulanan baskı ve tecrit politikaları, bu umutlara doğrudan saldırmaktadır” dedi. Bu politikaların yalnızca tutukluları değil, toplumun tamamını hedef aldığının altını çizen Sarı, “Bugün hapishaneler, mahpusların yaşam hakkını ve onurunu hedef alan bir tecrit ve işkence mekanı rolünden çıkarılmamıştır. Tecrit, toplumsal barışa doğrudan saldırıdır” ifadelerini kullandı.
Talepler aktarıldı
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun olarak cezaevleriyle ilgili acil adımlar atılmasını isteyen Sarı, taleplerini şu şekilde sıraladı:
“Mahpuslar üzerindeki tecrit koşulları koşulsuz kaldırılmalı. İşkence, kötü muamele ve keyfi infaz uygulamaları sona erdirilmeli. Gözlem kurulları eliyle yürütülen ideolojik sorgulamalar son bulmalı. Kürtçe dahil tüm anadillerde iletişim özgürlüğü tanınmalı. Hasta mahpuslar serbest bırakılmalı, sağlık hakkı cezaevi idaresinin keyfiyetine bırakılmamalı. Toplumsal barış ve demokrasi, halkların eşitliğini tanıyan, geçmişle yüzleşen ve adaleti güvence altına alan bir hukukla mümkündür. Hiçbir baskı, şiddet ve inkar politikası bu haklı ve onurlu talebi bastıramayacaktır.” (MA)