Süreç için bir potpori
Hicri İzgören 5 Ocak 2025

Süreç için bir potpori

Barışa dair kimi çağrıların ve görüşmelerin devam ettiği bir sürecin eşiğindeyiz. Umutların boşa çıkmaması için her kesime görev düşüyor. Kısır tartışmalar yerine yapıcı ve yaratıcı olmak işin olmazsa olmazıdır.

İster siyasette ister sosyal yaşamda olsun, hayatın her alanında, yani günlük yaşam içinde kendimize nasıl bir duruş seçmişsek hareketimiz, davranışlarımız ve üretimimiz de ona göre şekillenir.

Siyaset, uzağa bakıp yakını gören, düşünen ve sosyal huzura giden yolları seçebilen insanların işidir. Sosyal barışı kurabildiği oranda değerlidir. İnsan haklarında eşitliği, adaleti ve toplumsal güveni sağladığı oranda başarılıdır. Kriz yaratmak usta siyaset adamlarının işi olamaz.

Hayatın ağırlaştığı, hantallaştığı anlar kişilerde olduğu gibi toplum ve devletlere de gözükür. Toplum ve devletlerin tarihi; hayatın tıkandığı anlarda atılan ya da atılmayan adımlarda saklıdır.

Buradan yola çıkarak çözemediğimiz sorunlar için, paradigma değiştirmenin gereğini vurgulayan Einstein; “Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz” der.

Önyargı ve ezberlerle beslenen korku ve güvensizlik; bir tehdit ve tehlikeyi olduğundan daha büyük algılanmasına neden olur ve zalimane uygulamaları benimser bir tutum içine girer.

Böyle bir tutum da her türlü provokasyon ve manipülasyona açıktır ve bir avuç toplum mühendisi tarafından kolayca yönlendirilebilir.

***

Bilimsellik, doğruları çekinmeden söylemeyi gerektirir. Temel koşul, kalıplar içinde sıkışıp kalmamaktır; yani dogmatik bir tavır içinde olmamaktır. Dogmatik tavır, kişinin kendi doğruları dışına çıkamaması, tartışmanın bilimsellikten uzaklaşması ve kahve sohbetine dönmesi demektir. Eğer kişi, bir gerçeklik karşısında kendi görüşlerini, tercihlerini, kabullerini değiştirmeye hazır değilse, orada bilimsellikten söz edilemez.

Önyargılarımızı sorgulamaktan kaçınmak, kendimizden kaçmak anlamına gelir… Uzun süren ve pahalıya mal olan bir önyargıyı yıllar sonra reddetmek elbet kolay değildir. Ama asıl anlaşılmaz olanı, yargımızı çürüten ve bizi onu değiştirmeye zorlayan daha sonraki tecrübelere rağmen o yargıda ısrarlı olmamız, gerçeği görmek ve kabul etmek istemeyişimizdir. Bu kabul ve isteği gerçekleştiremediğimiz sürece bireysel ya da toplumsal dünyamızda hayatı güzelleştiremeyeceğiz.

***

Hayatı zorlaştıran, bizi kendi benliğimizden ve değerlerimizden uzaklaştıran önemli sorunlardan biri de toplum empozelerinden sıyrılamayarak geliştirmeye fırsat bulamadığımız, kendi olabilmemiz, öz benliğimizdir. M. Foucault’un da söylediği gibi, “Yaşama sanatı, kendine bağımlı olma sanatıdır.”

Farklı düşünebilmek, önyargılardan ve şablonlardan kurtulabilmeyle eşanlamlıdır. Böyle bir duruşta aslolan, olan-biteni çarpıtmamak vazgeçilmez koşuldur. Bu ancak zihin haritasının koordinatlarını değiştirmekle mümkündür.

“Biz kendimize bile dürüst değilken başkasına nasıl sağlıklı bir ayna görevi olabiliriz? Aynı şekilde, karşımızdaki aynalardan kaçı kendine dürüst davranıp bize sağlıklı bir fotoğraf sunuyor” diyor Gassan Satar. Niyet önemli. Niyetin önüne “iyi” sıfatını ekleyip eklemediğimizdir belirleyici olan.

Olay ve olgulara bize sunulanın ötesinde, araştırarak, sorgulayarak, eleştirel bir yaklaşımla baktığımızda zihin haritalarımız da buna göre şekillenecek ve bize sorun çözme ve karar alma süreçlerimizde yardımcı olacaktır.

Zihin haritamızdaki olumsuz imajları olumluya, kökleşmiş saplantıları anlayışa, düşmanlıkları dostluğa çevirecek bir akla ihtiyaç var.

Düşünmek insana verilmiş bir nimettir ve vicdanımız, öfke ve hırçınlığa dönüşmüş çorak yürekler için yegâne eczadır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.