Suriye’de yapılmak istenen ne?
Yüksel Genç 22 Aralık 2024

Suriye’de yapılmak istenen ne?

Tüm dünya, Suriye’nin 11 günde, cihadist nitelikler taşıyan İslamcı bir koalisyona teslim ediliş seremonisini izledi. Aktörler “devrim” dese de ortada, HTŞ öncülüğündeki bir koalisyona hediye edilmiş bir “zaferin” şaşkınlığı ve bu “hediyenin” Suriye’ye, Ortadoğu’ya, bölgenin tarihsel problemlerine ne getireceğine dair meraklı bir bekleyiş var. Bu meraklı bekleyiş, kimileri için son bir hafta içinde artan biçimde Colani ile ilişkilenme süreçlerine evrilmiş görünüyor.

Bu ilişkilenme çabaları, yeni yönetimi resmen tanıma süreçleri öncesindeki adımları hatırlatıyor. Kimi ilişkilenme halleri ise yeni Suriye yönetimine meşruluk katma çabalarına adeta tekabül ediyor. Türkiye’nin MİT başkanı üzerinden gerçekleştirdiği görüşme, iktidara yakın medya organlarının propagandif atakları bunlara örnek nitelikte. Öte yandan, arttırılmak istenen her meşruluk çabası, mevcut yönetimin meşruiyeti zafiyetine dair algıları güçlendiriyor. Aynı zamanda her çaba, yeni yönetime birer teklif gibi görünüyor. Ne teklifi derseniz, ilk akla gelen “Yeni Suriye’nin dizaynında ortaklık ya da abilik teklifi.” Bu konuda Türkiye’nin girişimleri fazlasıyla dikkat çekiyor.


Ancak, Suriye’de yaşanana dair üç soruya kamuoyu yanıt bulabilmiş değil. Bu sorulardan ilki: Suriye neden HTŞ liderliğindeki bir koalisyona ve Colani’ye “hibe” edildi?
HTŞ ve lideri Colani hâlâ terör listesinde! Ciddi bir savaş deneyimi ve ordusu yok, yönetim tecrübesi yok; daha doğrusu bir ülkeyi yönetebilecek tecrübelerden yoksun. Bırakın Suriye’nin ekseriyetini, yarısı tarafından dahi desteklendiğini gösteren bir emare yok. HTŞ ve koalisyonunun ağırlığı, cihatçı geleneğe ve Şeriatçı dünya inanışına sahip olanlardan oluşuyor. İlgili koalisyonu oluşturan güçler arasında uzun süre ortak politika yürütebileceklerini gösteren sağlam, sağlıklı ve uyumlu bir ilişkinin var olduğuna dair tatmin edici bir örnek de yok…

Peki o zaman, Suriye neden HTŞ ve koalisyonuna verildi?

Suriye’nin hatırı sayılır bir oranda Alevi, Dürzi, Hristiyan gibi farklı inanç sahiplerini barındıran, seküler bir devlet geçmişinin ortaya çıkardığı toplumsal alışkanlıklara sahip bir ülke olduğu düşünüldüğünde, Kürt, Arap, Ermeni, Türkmen gibi çok etnikli bir toplumsal dokusu olduğu düşünüldüğünde, HTŞ ve koalisyonunun bu farklılıkları kucaklayabilecek zihni ve pratik arka planı konusu kaygıları sadece büyütüyor.
O halde Suriye yönetimi neden HTŞ ve koalisyonu gibi radikal örgütlere havale edildi? Doğrusu batı ve bölgesel güçler, HTŞ ve benzer ideolojik arka planı olan irili ufaklı örgütlerden kurulu koalisyona Suriye’yi devrederek, adeta radikal İslami hareketleri devletleştirirken sınırlamayı, kontrol etmeyi, sınırları dışında tutmayı umuyor gibiler. Eğer öyle ise, bu planın ters tepme olasılığının da güçlü olduğunu, Suriye’de devletleşecek radikalizmin cihadist akımlara ilham olma ve motivasyonlarını güçlendirme işlevi görebileceğini hatırlatmak gerekecek.

İkinci soru, ilki kadar önemli: HTŞ ve koalisyonunu Suriye’nin başına getiren güç ya da güçler kimler?
Son bir aydaki gelişmeler, geçmişin istihbarat yapımı iktidar devirme ve iktidar devretme yöntemlerini anımsatıyor. Geçmiş, bölgesel/küresel güçlerin iktidar devirip iktidar devrettiği çok fazla deneyim örneğiyle dolu! Doğrusu CIA, MI6, MİT, Rusya, Katar ve diğer Körfez ülkelerinin bu işte dahli olabileceğini düşündüren çok fazla emare dolaşıyor. İktidarın devredildiği koalisyon adeta bu ülkelerin izlerini, daha açık bir deyimle vekaletlerini taşıyor gibi. Türkiye’de Colani ile ilk fotoğraf verenin MİT Başkanı olmasının bu durumla ilgisi olabilir mi, demeden edemiyor insan.
Öte yandan, başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler, yaşananı HTŞ ve koalisyonunun gerçekleştirdiği bir devrim olarak nitelemeyi tercih ediyor. Peki yaşanan gerçekten bir devrim mi? İktidarın el değiştirmesi dışında, doğrusu yaşananlar geçmiş devrim deneyimlerine pek benzemiyor. Özellikle bir halk devrimine benzemiyor! Yapılanlar tipik propaganda faaliyetlerini anımsatıyor.

Kuşkusuz 61 yıllık baskıcı Baas otoriterizminin karşısında büyüyen toplumsal muhalefet ve değişim talep eden geniş bir kesim vardı ve bu ortam, Suriye’de bir devrimi mümkün kılacak potansiyel biriktirmişti. Ancak bu potansiyelin ne kadarı İslami bir devrim etrafında örgütlüydü ki? Daha açık dersem, HTŞ ne denli Suriye toplumu içinde örgütlüydü ki? Ya da devrim gerçekleştirecek kadar örgütlü müydü?

2011 yılından bu yana yaşanan savaş bunun böyle olmadığını anlatmaya yeter. Gerçek şu ki, 2011 yılından bu yana süren savaşı dizayn eden bölgesel ve küresel güçler şimdi de “Yeni Suriye”yi dizayn ediyorlar! 2011’den bu yana savaşın ağır sonuçları içinde dağılmış, örgütsüzleşmiş, zayıflamış, yorulmuş ve mültecileşmiş bir topluma, onlar adına onlara sormadan ama onlar için (!) bir “devrim” hediye ediliyor, olan biraz da bu!

Böyle yazınca, Suriye halkı hiç mi devrim yapma koşullarını değerlendiremedi ve hiç mi devrim yapamadı denebilir. “Hayır” dersek, bu yıllarda Suriye’nin kuzey hattında, Rojava bölgesindeki gelişmeleri inkar etmiş oluruz. Halkın öz gücüne, direnişine dayanarak yaşanan sahici bir devrimden bahsedilecekse, bunun için Suriye’nin kuzeyinde, Kürtlerin öncülük ettiği sürece ve deneyime bakmak yeterli aslında. DAİŞ’in vahşet dolu saldırılarına dünyaya mal olan bir karşı koyuşla karşılayan ve savaş yılları boyunca Suriye’nin en istikrarlı ve nispeten en güvenli hatlarından birini temsil eden Kuzey Suriye deneyimi, bal gibi bildik anlamda bir devrim. Enternasyonal dayanışmanın önemli katkıları olsa da, AKP iktidarının sevdiği literatürle söyleyecek olursam orada “yerli ve milli bir devrim” yaşandı aslında. Yaklaşık on yıldır süren de facto özerklik içinde idarecilik, yöneticilik deneyimi de kazandı bu hat. Ayrıca bu hattın Suriyeli pek çok farklı kimliği kapsayarak bir nevi “yeni Suriyelilik” de inşa ettiğini savlamak mümkün.


O halde gelelim üçüncü soruya; Peki o zaman neden “Yeni Suriye dizaynında” bu model düşünülmedi? Daha doğrusu “Yeni Suriye” de öngörülen model ne? Kürtler ve Kuzey Suriye deneyimi bu “yeni Suriye”nin neresinde, ne kadar var olacak? HTŞ ve koalisyonuna ülkeyi hibe edenler, bu denli çok inançlı, çok milletli ve çok etnili bir ülkede tüm bu farklılıkları kapsayacak bir model düşündü mü acaba?

HTŞ liderliğinin sergilediği tutum henüz ne model konusunda nede yeni Suriye’nin kurucu fikriyatı konusunda bir netlik ihtiva ediyor! Bunca farklılıktan yeni bir toplum ve idare kurmanın altın anahtarlarından olan bir demokratizasyonu yaratabilecekleri konusunda ise ciddi endişeler duymamızı sağlayan ideolojik arka planları bulunuyor.

Suriye farklılıklarının uyumu içinde bir birliği yaşadığında ancak istikrarlı, huzurlu bir ülke olabilecek iken ülkenin toplumsal çoğulculuğunu gözetmeyen bir sistemin gerilimleri daim kılacağı ise bir sır olmasa gerek. Gerilimlerin sürdüğü bir Suriye ise gerilimlerin Sürdüğü bir Ortadoğu demektir. Peki HTŞ bu çoğulculuğu hangi anlayışla kapsamayı umuyor? Demokratik içerik taşımayan ve İslam dışında kalanı dışlayan Ümmet anlayışıyla mı? Ortadoğu’ya dar gelen ulus-devlet anlayışıyla mı? Hangi anlayışla kapsamayı umuyor?

Açıkçası Suriye seküler Baas otoriterizminden , siyasal islamcı bir otoriterizme kaymanın ciddi emarelerini taşıyor.

Velhasıl, bu sorulara verilecek yanıtlar kanımca nasıl bir Suriye ile ya da ne kadar istikrarlı ve demokratik temayüllere bağlı bir Suriye ile karşı karşıya olduğumuzu anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Yeni Suriye’nin Türkiye’ye getirecekleri, Kürt meselesinde ortaya çıkaracağı dinamikler ise başka bir yazının konusu olsun….

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.