• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Suriye’ye dönüş baskısı çocukları nasıl etkiliyor?
Suriye’ye dönüş baskısı çocukları nasıl etkiliyor?
Ercüment Akdeniz 12 Ocak 2025

Suriye’ye dönüş baskısı çocukları nasıl etkiliyor?

İstanbul Esenyurt’ta sağır ve dilsiz çocuğa yapılan işkence görüntüleri herkes için sarsıcı oldu mu, bilemiyorum. Sosyal medya tepkilerine bakıldığında, vicdanen tepki gösterenler de var işkenceyi sırf bir mülteci çocuğa yapıldı diye destekleyenler de. Cümleye “Çocuğa işkenceye karşıyım ama…” diye başlayan, finali “Yeter ama Suriyeliler de geri dönsünler”e bağlayanlar da yabana atılmamalı.

Oysa vaka-ı adliyeden bir haber değil bu. Öyle ki akran zorbalığıyla birleşen ırkçı ve ayrımcı nefret yeni nesiller üzerinde feci bir tahribatın ve korkunç bir kutuplaşmanın habercisi. Olaydaki mağdur çocuk hem sağır dilsiz hem de bir mülteci. Gözlerden kaçmasın, işkence eylemine imza atan saldırganlar da çocuk! Saldırganlardan biri 14 diğeri 17 yaşında. Yani reşit yaşta değiller.*

Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine iki saldırgan gözaltına alındı, sonra tutuklandı. Muhtemeldir ki, Suça Sürüklenen Çocuklar (SÇÇ) kapsamında yargılanacaklar. Peki, çocukların dünyasına kablo ile bir başka çocuğu dövmek, pense ile kulak kesmeye çalışmak nasıl girebilir? İşkence görüntülerini videoya kaydedip, çocuğun abisine göndermek, “Şikâyet edersen aynısı başına gelir” diye tehdit etmek nasıl mümkün olabilir?

Suriyelilerin, yeri geldiğinde Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin ezcümle “ötekilerin” hedefe konduğu bir siyasal-kültürel iklimde, şiddet uygulayan ya da şiddete maruz kalanların yaş grubunun giderek küçülmesi kaçınılmaz değil mi?

Eve işsiz, yoksul ve aç gelen ebeveynlerin “Suriyeliler işimizi elimizden aldığı” dediği, çoğunlukla hak mücadelesinden uzak ve örgütsüz emekçi anne ve babaların geçim derdi nedeniyle birbirleriyle tartıştıkları bir toplumsal atmosferde, çocuk öfkesinin ertesi gün okulda, sıra başındaki Suriyeli arkadaşına patlaması gerçekliğimiz değil mi?

Biraz geriye yaslanıp üzerine kafa yormamız, çokça konuşup tartışmamız gereken bir mesele bu.

Akran zorbalığı

Çocuk eğitimi üzerine uzman değilim. Fakat çocuklar arasında yaşanan akran zorbalığının oldukça geniş bir yelpazeye sahip olduğunu biliyoruz. Eğitimde, okul ya da aile içinde ya da çocuk psikolojisi ve pedagojisinde akran zorbalığının önüne geçmek, onu minimalize etmek için küresel düzeyde çokça çalışmaların yapıldığı bir gerçek.

Ülkelerin sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmişlik düzeyine göre çocuk akran zorbalık seviyesinin değişkenlik gösterdiğini tahmin etmek zor değil. Türkiye’de aileler, eğitimciler ve özellikle çocuklar bu bakımdan oldukça sıkıntı yaşıyor. Suriye savaşı ve göçüyle birlikte akran zorbalığı yeni ve ne yazık ki daha travmatik boyutlara ulaştı. Yaklaşık 13 yıllık göç ve mülteci hayatı içinde sorunun ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Merkez kapitalist ülkelerin göçü az gelişmiş ülkelerin üzerine yıkması da bunda bir etken, AKP iktidarının çarpık ve pragmatist göç politikası da. Sonuçta olan çocuklara oluyor. Yerlisiyle göçmeniyle tüm çocuklar bu durumdan olumsuz etkileniyor.

Hoşçakal partisi

Mülteci çocukların ruh dünyası şimdi yeni bir açmazla karşı karşıya… Esad yönetiminin devrilmesiyle birlikte Suriyelilerin geri dönmesi tartışması alevlendi. İktidar medyası “Dönüş Akını” manşetleri atarken bir sorumsuzluk örneğine daha imza attı ve zaten ötekileştirilmiş bulunan mülteci aileleri ve çocuklarını ağır bir baskının altına soktu.

Oysa evi, barkı yanmış yıkılmış, alt yapısı çökmüş, iş olanakları dibe vurmuş Suriye kent ve kasabalarına dönmek ne kadar mümkün? Çatışma dinamiklerinin henüz tamamen ortadan kalkmadığı, can güvenliğinin tam olarak sağlanamadığı topraklara insanları apar topar ve “davul zurna” eşliğinde göndermek ne kadar vicdani?

İşin bir de şu yanı var: Türkiye’de doğmuş, önemli bölümü Türkçe ile büyümüş, Şam’ı Halep’i hiç görmemiş 805 bin Suriyeli çocuk ne olacak? Bu çocukların İstanbul, İzmir, Antep, Trabzon ya da Van doğumlu olduklarını unutmayalım.

Tam da böylesi bir kırılma anında medyaya ve sosyal medyaya yeni görüntüler servis edildi. Okullarda düzenlenen “Hoşça kal partileri” eşliğinde çekilen kucaklaşma sahneleri olumlu bir örnekmiş gibi sunuldu.** Üstelik çocuklara sorulmadan, çocukların rızası alınmadan, alınsa dahi başlarına ne getireceği düşünülmeden çekilmiş sorumsuz görüntülerdi bunlar. Havuz medyası kampanyaların başını çekti. Bazı muhalefet partileri de “Esad gitti, Suriyeliler ne duruyor” demeye başladı.

Aslında bu kampanya ve seramoniler, Suriye’ye aileleriyle birlikte dönmeyen ya da dönemeyen çocuklara yönelik yeni türde bir psikolojik ayrımcılık davetiyesine dönüştü. “Hoşça kal partisi” düzenleyenlerin niyeti bu olmayabilir. İyi de yaratacağı sonuçlar hiç düşünülmedi mi?

Bu alanda çalışmalar yapan akademisyen Aslı İkizoğlu Erensu BirGün gazetesine konuşmuş. Suriyeli öğrencilerin ‘Suriye’de savaş bittikten sonra gidecek miyiz’ endişesi içinde olduklarını söylüyor. Devamında şunları dile getirmiş: “Gidemeyecek durumda olan öğrenciler belirsizlik ve istenmeme duygularıyla baş başa bırakılıyor. Hali hazırda istenmedikleri bir yerde eğitim görmek çocukları eğitimden koparıyor. Öğretmenler bu durumda ‘ailesi göndermiyor, çalışıyordur ve belki evlenmiştir’ düşüncesiyle Suriyeli çocukların aileleriyle konuşmuyor veya tercüman olmadığı için konuşamıyor. Böylelikle eğitimden kopuş serüveni başlıyor.”

Erensu’nun saha gözlemlerine göre; “Okula gitmezsem ailemin kimliği elinden alınacak. Bizi Suriye’ye gönderecekler” baskısı da yaşanıyor. Bu kaygıyla okula giden çocuklar bir de ayrımcılığa maruz kalıyor. Çocukların okuldaki tek amacı akran zorbalığı, fiziksel ya da sözel şiddet görmeden evine geri gidebilmek oluyor!

Bu saptama ile Esenyurt’ta yaşanan işkence vakası arasında paralel bir bağ kurmak zor olmasa gerek. Tehlike çanları çocuklarımız, yeni nesiller için çalıyor. Suça Sürüklenen Çocukların dava sayısı maalesef artabilir.

Bu nedenle sadece yetişkinler için değil çocuklar için de güvenli ve gönüllü bir geri dönüş programı oluşturulmalı. Sadece mülteci çocuklar değil yerli çocuklar da buna hazırlanmalı. Dönmesi mümkün olmayan ya da dönmek istemeyip bu topraklarda yaşayacak mülteci çocuklar için psikolojik, pedagojik destek sağlanmalı. Aynı süreçte yerli çocuklar da göç ve kültür bağlamında psikolojik, pedagojik desteğe kavuşturulmalı. Eğitim sistemi buna göre yeniden düzenlenmeli. Ebeveynler ve bir bütün olarak toplum, çocukların dünyasına inebilecek bir gelişkinliğe kavuşturulmalı.

Çok daha fazlası yapılabilir, yapılmalı da. Fakat her şeyden önce bozuk düzenden, siyaset ve medya dünyasından beslenen ırkçı ve ayrımcı nefret durdurulmalı. Çocuklara en büyük kötülük, ırkçılık ve ayrımcılığın onlara aşılanmasıdır.

*https://www.karar.com/guncel-haberler/sagir-ve-dilsiz-cocuga-iskence-edip-kaydi-abisine-gonderdiler-sikayet-1923230

**https://www.birgun.net/haber/suriyeli-cocuklara-ulkene-don-baskisi-589261

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

betgaranti
betgaranti
betgaranti
betvole
rokubet
betvole
betpark
rokubet
betvole