İsrail ordusu ile Hizbullah arasındaki gerilim, tüm Ortadoğu ülkelerini etkileyecek boyutta. Özellikle Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından en çok konuşulan konulardan biri de gerilimin bölgesel bir savaşa evirilip evirilmeyeceği. Peki, İsrail ile Hizbullah arasında geçmişten bu yana neler yaşandı? Çatışmalar ne düzeydeydi? Beyrut patlamalarıyla beraber üçüncü bir savaş yaşanır mı? İsrail-Hizbullah arasında yaşanan iki savaşta neler olmuştu?
1. İsrail-Hizbullah savaşı
Taraflar ilk olarak, Hizbullah’ın varlık nedenlerinden biri olarak gösterilen, 1982’de İsrail’in Lübnan’ın güneyini işgal etmesi sonrası savaştı. Örgütün kuruluşundaki diğer etkenler ise 1978’de İsrail’in Litani Nehri’ni kapsayan ‘kısmi işgali’ ve 1979’da İran’da molla rejiminin iktidara gelmesiydi.
Hizbullah, 6 Haziran 1982’deki İsrail işgali sonrası İsrail ordusunun yanı sıra onun direkt ve dolaylı vekil güçleri Güney Lübnan Ordusu ile Falanjist Ketaib Partisi’yle çatıştı. Örgüt, ayrıca 1983’te Beyrut Havalimanı’ndaki ABD Deniz Piyadeleri karargahına yönelik, 258 ABD ve 58 Fransa askerinin öldüğü saldırıdan sorumlu tutuldu.
Lübnan İç Savaşı’nı sonlandıran 1989’daki Taif Anlaşması’nın maddelerinden biri olan yerel silahlı güçlerin silahsızlandırılması kararını tanımayan Hizbullah, Lübnan’ın güneyinde İsrail ile işgali sonlandırmak amacıyla savaşmaya devam etti. Örgütün ilk genel sekreteri Abbas Musavi, 16 Şubat 1992’de İsrail saldırısında öldürüldü. Yerine geçen Hasan Nasrallah döneminde Hizbullah ile İsrail ordusu arasındaki çatışmalar ‘gerilla saldırıları’ ve İsrail’in istihbarat suikastları şeklinde devam etti. İsrail’in Lübnan’ın güneyinden aşamalı olarak başlattığı geri çekilme, 25 Mayıs 2000’de sonlandı. Ancak bu geri çekilme, İsrail’in Lübnan’daki 18 yıllık askeri varlığını sonlandırmış gözükse de, İsrail ordusunun Suriye sınırındaki toprak parçası Şebaa Çiftlikleri’ndeki işgaliyle soru işaretleri ortadan kalkmadı.
2006 Otuz Üç Gün Savaşı
İsrail ordusuna bağlı güçlerin, Gazze’de piknik yapan bir aileyi öldürmesinin ardından Filistinli örgütlerin misillemesine destek olarak Hizbullah da, 12 Temmuz 2006’da sekiz İsrail askerini kaçırdı ve ikisini öldürdü. Ardından İsrail ordusu Lübnan’ın güneyine yönelik geniş çaplı bir askeri operasyon başlattı. Hizbullah’ın 500’den fazla, İsrail ordusunun da 121 asker kayıp verdiği, ağırlıkla Lübnanlı olmak üzere 1.250 sivilin yaşamını yitirdiği, 1 milyon kişiyi mülteci konumuna getiren ‘33 Gün Savaşı’ 14 Ağustos 2006’da ateşkesin yürürlüğe girmesiyle sona erdi. İsrail, Lübnan ordusuna bağlı birliklerin yerleşmesiyle ateşkes sonrası güneyden çekilirken, Hizbullah da, silahlı güçleriyle bölgedeki varlığını fiilen korudu. Savaş sonunda her iki taraf da ‘zafer’ ilan etti.
Gerilimi artıran Mecd-el Şems saldırısı
İsrail’in 1967 Altı Gün Savaşı’nda işgal altına aldığı Golan Tepeleri’nde yer alan, Dürzilerin yaşadığı Mecd-el Şems kasabasındaki bir halı sahaya 27 Temmuz’da roket atılması sonucu 12 çocuk ve genç öldü. İsrail ölenlerin kendi vatandaşı olduğunu açıkladı ve saldırıdan Hizbullah’ı sorumlu tuttu. Hizbullah ise bu iddiayı reddetti. İsrail’deki aşırı sağcılar Hizbullah’a derhal sert bir yanıt verilmesi gerektiğini belirttiler. Saldırıda yaşamını yitirenlerin cenazesine katılan ve aşırı sağcı açıklamalarıyla bilinen Maliye Bakanı Bezalel Smotrich törenden kovuldu. Mecd-el Şems sakinleri, yaşananlardan kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını belirterek, Netanyahu hükümetini sorumlu tuttu. Kurbanların yakınları, İsrail’in merkez bölgelerinde olduğu gibi Mecd-el Şems’te erken uyarı siren sistemi kurulmadığını söylediler. Mecd-el Şems’te yaşanan bu saldırı, Gazze’ye yönelik İsrail ordusu saldırılarından bir gün sonra, 8 Ekim 2023’te başlayan ve çatışma düzeyinde seyreden süreçte başka bir aşamayı tetikledi.
İsrail ordusundan ‘hayalet’ Fuad Şükr suikastı
İsrail ordusu, Mecd-el Şems saldırısına misilleme olarak 30 Temmuz’da Beyrut’ta Hasan Nasrallah’ın askeri danışmanı ve örgütün ‘ikinci adamı’ olarak bilinen Fuad Şükr’ü düzenlediği suikastla öldürdü. 1983’te ABD ve Fransa askerlerine yönelik saldırı nedeniyle 41 yıldır aranan ve bu nedenle ‘hayalet’ olarak bilinen Şükr’ün ölümü gerilimi bir üst aşamaya taşıdı. Beyrut’taki bu suikasttan birkaç saat sonraki hedef ise Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye oldu. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni nedeniyle İran’da bulunan Haniye, tören sonrası İran Devrim Muhafızları Ordusu’na ait bir yerleşkedeki konutta öldürüldü.
Çağrı cihazı ve telsiz saldırıları
17-18 Eylül günlerinde, iki dalga halinde gerçekleşen çağrı cihazı ve telsiz patlamalarında, aralarında çocukların da olduğu 42 kişi öldü, 3.500’den fazla kişi yaralandı. İddialar İsrail ordusu ve istihbarat servisleri üzerinde yoğunlaştı. New York Times gazetesinin ABD’li askeri istihbarat yetkilisi kaynaklarına dayandırdığı iddiaya göre, İsrail paravan şirketler kurdurarak söz konusu cihazların üretim ve tedarik zincirine dahil olmuştu. Örgütte çağrı cihazı kullanımı, Hizbullah Lideri Nasrallah’ın talimatı doğrultusunda birkaç ay önce İsrail’in cep telefonlarına sızdığı iddiasıyla, farklı bir haberleşme yöntemi olarak seçilmişti.
Saldırılar, patlamalar sırasında cihazların yakınında sivillerin olması ve seçilen saldırı araçlarının sivillerin kullanımına açık olması nedeniyle uluslararası hukuk ve ‘savaş suçu’ bağlamında tartışıldı. Savaş suçları mahkemesi savcısı Geoffrey Nice, BBC’ye yaptığı açıklamada, saldırıların ‘suç’ sayıldığını söyledi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de, silaha dönüştürülen materyallerin sivillerin de kullanımında olduğuna dikkat çekti.
Hizbullah komutanlarının hedef alınması
İsrail ordusunun, 23 Eylül’den itibaren şiddetini artırdığı ve Hizbullah’ın birçok üst düzey isminin öldürüldüğü hava saldırılarında, ilk olarak 21 Eylül’de İbrahim Akil hedef alındı. Hizbullah’ın en yüksek askeri organı olan Cihat Konseyi üyesi İbrahim Akil, aynı zamanda örgütün özel operasyon birimi Rıdvan Gücü komutanıydı.
İsrail ordusunun hava saldırılarında, 24 Eylül’de Hizbullah’ın füze ve roket birimi komutanı İbrahim Kubeysi, 26 Eylül’de ise SİHA birimi komutanı Muhammed Hüseyin Surur öldürüldü.
Son olarak, Mecd-el Şems saldırısından tam iki ay sonra 27 Eylül’de, İsrail ordusunun hava saldırılarında, aralarında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile birlikte, örgütün 20 üst düzey ismi öldürüldü.
İsrail bu saldırılarla, kuzeyde Hizbullah’ın ‘misilleme’ olarak adlandırdığı füze ve roket saldırıları nedeniyle bölgeyi terk eden İsrailli yerleşimcileri geri döndürmeyi amaçladığını belirtiyor.
İsrail ordusunun Hizbullah’ın üst düzey isimlerini hedef aldığı gerekçesiyle Lübnan’a yönelik hava saldırılarında 23 Eylül’den bu yana yaklaşık 1200 kişi yaşamını yitirdi. On binlerce kişinin yerinden edildiği saldırılar nedeniyle Lübnan’ın güneyinde yaşayan Şii nüfusun, ağırlıkla Marunilerin yaşadığı kuzeye doğru göç ettiği belirtiliyor. Yerel kaynaklar, Lübnan İç Savaşı sırasında İsrail’in askeri desteğini alan Maruni Falanjistlerle yaşanan çatışmalar nedeniyle, bu durumun Şiiler bir başka tehlike olduğuna dikkat çekiyorlar.