Gündemin yoğunluğu itibarıyla basında yeterince yer almadı belki. Kaşla göz arasında Meclis komisyonunda görüşülüp kabul edilen “etki ajanlığı” adıyla bir yasa geçti.
Genel kurulda da kabul edilirse son derece muğlak, maddeler içinde fiilin ortaya koyulmadığı, hemen herkesin suçlu sayılabileceği tehlikeli bir yasa bu.
Dezenformasyon yasası yetmedi, bunu daha da genişletip toplum korku ikliminde zapturapt altına alınmak isteniyor.
“Suç” ve “suçlu” tanımı skalası alabildiğine genişletiliyor.
Bu düzenleme, zaten baskı altında olan gazetecilerin mesleklerini icra ederken her an “etki ajanı” olarak damgalanma riski ile karşı karşıya kalacakları bir ortam yaratacaktır.
Adına kuşatma, baskı, korkutma, sindirme… Ne dersek diyelim, hedef ilk elde tüm muhalif dinamikleri ve toplumu korku cenderesi içine hapsetmek.
Mevcut durumda, eleştirinin, sorgulamanın, haber yapma özgürlüğünün rafa kaldırıldığı, birçok gazetecinin gözaltına alındığı, haklarında dava açıldığı, birçok gazeteci ve medya çalışanının olduğu yetmiyorcasına daha da baskıcı ve kısıtlayıcı yeni yasaklar getirilmeye çalışılıyor.
Mevcut sistemin meşruluğunu benimsetmek ve onu sürekli kılmak için ülke içindeki tüm bilgi alışverişini ve kitle iletişimini elinde tutma ve denetimi altına almayı istiyor. Böylelikle tek tip düşünen, her sunulanı kabullenen, her türlü yalan-yanlış bilgiyle manipüle edilmiş insanlar yetiştirmeyi amaçlıyor.
***
Mevcut iktidar, baskı oluşturarak ve tüm kurumlarda tam bir hakimiyet sağlayarak toplumu kendi ideolojisi doğrultusunda dönüştürme ve yeniden biçimlendirme peşinde.
Otorite, düşünen, eleştiren ve itiraz eden bireyi sevmez. Körü körüne biat eden, onun için makbuldür. Bunun için düzenin devamı için de elindeki tüm aygıtları devreye sokar, tüm yandaş “bilgiç”lerini arenaya sürer. Yazılı medyada köşe olmuş köşe yazarları, TV’lerde boy gösteren bilim etiketli bilgiçler ve bilcümle ırkçı tayfa bu cephenin müdavimleri haline getirilmiş durumda. Karşılarına oturtulan süpap görevi gören muhalif etiketli de aynı mantalitenin, aynı paradigmanın kafadarları. Gerçekleri seslendirmeye çalışan bir avuç medya ve gazeteci de yasaklarla, cezalarla susturulmaya çalışılıyor.
Özgürlük bir bütündür ve bir bütün olarak herkes için savunulması gerekir. İnsanın yaşamını daraltan, varlığını yok eden, özgürlüğünü kısıtlayan her uygulama, yalnız basına değil, doğrudan doğruya halkın varlığına yönelik bir saldırı olarak düşünülmelidir.
Bu ülkede sanata, düşünceye ve ifade özgürlüğüne pranga vurmak hiç eksik olmadı zaten. Türkiye, tarihi itibarıyla sanatla, yazarla, düşünürle hep sorun yaşamış bir ülke oldu. Bu alanda devlet geleneği olarak sicili hayli kabarık olan Türkiye’de bugün otoriterleşme yönündeki reflekslerin daha fazla ortaya çıktığı bir süreç yaşanıyor. Bu durum yaşamın her alanına yansıyor.
***
Kendisine demokrasi diyen bir yapının kapsayıcı ve kucaklayıcı olması gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de baskıcı yapının algısı ve zihniyeti bu alanda da baskıcı ve yasakçıdır. Buna karşı gerçekleşen her şeyi tehdit olarak algılar. Kendi çıkarlarına ters gelebilecek her görüşe, her bakışa ambargo uygular.
Özgürlük ortamının oluşmamasından her birey sorumludur. Demokratik kültürün yerleşmediği, çoğulculuğun esas alınmadığı, ifade özgürlüğünün saygı görmediği, okumayan, okuduğunu özümseyip fikir üretmeyen, ürettiği fikirleri savunmayan ve onların arkasında durmayan bir toplum da var olan sorunlardan sorumludur.
Medya organlarının köşe dönmeci, kültür yoksunu köşe yazarları kadar muhabirlik etiğini kaybetmiş gazeteciler de sorumludur bu durumdan.
Sosyal sorumluluk anlayışını rafa kaldırıp yurttaşların en doğal hakkı olan doğru ve eksiksiz bilgilendirilme hakkını kendi eliyle ihlal eden bir yapının demokratikliğinden bahsetmek mümkün değildir.