Yeni bir sürece doğru…
Yüksel Genç 2 Ocak 2025

Yeni bir sürece doğru…

Savaş uçakları tepemizden ardı ardına kalktığında İmralı’ya giden heyetin yeni sürecin ilk içeriğini yayınlamasının üzerinden henüz 24 saat bile geçmemişti. Bugün de aynı şey oldu… Az önce ardı ardına kalkan ve kulakları sağır eden uçak seslerine biz Diyarbakır’da yaşayanlar alışkın olsa da yeni bir sürece doğru giderken aynı sesi duymak kaşların daha çok çatılmasına yol açmıyor desem yalan olur.

Önceki çözüm süreçlerindeki başarısızlığın Kürtlerde bıraktığı kesif ve güvensizlik biriktiren etkisini o uçakları kaldıranlar ya bilmiyor, ya da zaten bu uçakları kaldırarak o biriken güvensizliği derinleştirmek istiyorlar. Kim bilir? Ancak kalkan her savaş uçağı yaklaşan bir barışı değil de, barış niyetlerine dönük kuşkuları diri tutuyor, o kesin. Öte yandan Kürt meselesinde barış arzusu daim olsa da halkta adil, onurlu bir barış yapma kapasitesi açısından devlete güven pek de yüksek değil. Öcalan ile görüşme yapılmasına sevinen ama yapılan görüşmenin niyetine temkinli çok fazla insana rastlıyorum.

Çok sayıda insan 2013 yılında başlayan sürecin yarattığı heyecan dolu büyük umut ile bugün ki temkinli umut arasına sıkışmış güvensizliklerini refere ediyor. Dolayısı ile bu sürecin başarısındaki en öncelikli çıktılardan birinin halka yeniden güven ve umut aşılamak olduğunu, bu yeni sürecin halka da konuşması gerektiğini söylemek gerekiyor.

İktidar blokunun geliştirmek istediği yeni süreci, sokakta hala çok sayıda insan Kürtlerin kazanımlarını özellikle Rojava’daki  kazanımlarını zayıflatma hamlesi olarak okuyor. Bu okuma hali, geçmişin yarattığı kırılmalara eklenince haliyle kaygıyı da elden bırakmamayı getiriyor.

Açıkçası sokaktaki Kürt gelişecek sürecin, Suriye’de Kürtlerin de facto özerkliğine halel getirmesini istemiyor, aksine güvenceleştirmesini arzuluyor. Bu konuda Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin pazar günü açıkladığı rapor dikkatle okunmayı hak ediyor.

21-25 Aralık tarihlerinde yapılan çalışmaya göre; Türkiye’de yaşayan Kürtlerin çok büyük kısmı  Türkiye’nin mevcut Suriye politikasını hiçbir biçimde desteklemiyor. Türkiye’nin, Suriye ile mevcut ilişkilerini olumsuz bulanların toplam oranı %78,8! Her 5 kişiden 4’ü Türkiye’nin, Suriye’nin iç işlerine hiçbir biçimde karışmamasını ve herhangi bir komşu ülke ile kurulan diplomatik ilişkinin sınırlarının dışına çıkmamasını istiyor. Yine her 5 Kürt’ten 4’ü Türkiye’nin Suriye ile kurduğu mevcut Kürt politikasını da olumsuz buluyor.

Yine Türkiye Kürtlerinin ekseriyeti Kürtlerin mevcut özerklik statüsünün yeni Suriye dizaynında tanınmasını, Kürtlerin yeni Suriye’nin kurucu ortağı olmasını, Suriye’de Şeriat usullerine uygun bir rejimin tesis edilmemesini istiyor. Farklı inanç ve kimliklerin tanındığı ve ortak kılındığı bir Suriye arzusu rapora damgasını vuruyor. Kürt sahası, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını ise tersini tesis etme çabası olarak okuyor! Hal bu iken yeni başlayan sürecin başarısında, gözetilmiş Rojava ve Suriye hassasiyeti önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor.

Bu gündemle uyumlu biçimde, geçmiş çözüm süreçlerini başlatan nedenlerden, farklı bir neden motivasyonu dikkat çekiyor; Suriye’deki yeni durum ve Ortadoğu’da inşasına başlanan yeni düzen.

Yani ilk defa Türkiye sınırları dışındaki bir gelişme dinamiği Türkiye içindeki Kürt meselesini çözme ihtiyacını bu denli güçlü biçimde doğurmuş görünüyor. Kürtlerde, Türkiye devletini yönetenlerde kendi beklentileri ile uyumlu biçimde bu yeni durumun risk ve olanak analizlerini yapıyor. Aslına bakarsanız, bu analiz nedeniyle 21. Yüzyılın Kürt-Türk ittifakını içeren bir tür “kazan kazan” siyaseti gündemimize gelmiş bulunuyor.

Bunu söylerken, elbette Türkiye’nin PKK ve liderliği ile bir süreç geliştirme ihtiyacını sadece Ortadoğu ve Suriye’deki gelişmelere bağlamıyorum.

Bakmayın siz ana ve yandaş medyadaki eli sopalı kalemşörlerin “aslında askeri olarak bitirdik, yendik, yok olacak noktadalar!…” propagandasına, gerçek şu ki; 40 yıldır süren çatışmaların insani, maddi ve manevi maliyeti artık taşınamaz hale geldiği gibi kimse kimseyi bitiremiyor ya da yenemiyor aslında!

Kaldı ki bitirseniz ne olur; Kürt meselesi çözülmediği sürece, Türkiye’nin geleceğini ipotek altında tuttuğu sürece! Bunlar küçük ve ego büyüten davranışlar. Türkiye yeni ego oyunları ile zaman kaybedemeyecek denli ciddi bir zaman diliminden geçiyor. Ayrıca zaten Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, güvenlik, demokrasi..vb. krizinin de, toplumsal yarılmanın da, otoriterleşmenin ’de kökeninde Kürt meselesi bulunuyor. Bu nedenler elbette başlı başına Kürt meselesinde yeni bir süreci zorunlu kılıyordu.

Ama şimdi ortaya çıkan yeni bir durum Kürt meselesinin Türkiye için prangaya dönüşmüş olduğunu bize söylüyor; o da Ortadoğu’da çöken eski düzen yada paradigma!

Osmanlı sınırlarında, 100 yıl önce kurulan bütün ulus-devletler sırasıyla bir iç savaşın veya büyük krizlerin içinden geçtiler ya da geçiyorlar. Bu devletlerin çoğu yeni bir Ortadoğu düzenine evrilmiş ya da evrilmenin eşiğindeler. Osmanlı bakiyesi olarak 100 yıl önce kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu süreçten azade olacağını düşünmek saflık olur. Aslına bakarsanız, 10 yıl önce başlayan ve  eski paradigmal akıldan/alışkanlıklardan beslenen rejim değişikliği de bu gidişatın önünü alabilmiş değil. Üstelik Ortadoğu açısından yeni dönemin niteliği nasıl değişirse değişsin Kürtler bir jeo politik aktör olarak yükseliyorken, Türkiye’nin değişmeden kalabilmesi veya etkilenmemesi imkansıza yakın bir duruma işaret ediyor.

Velhasıl bu yeni durum Türkiye’yi de yüzyıllık paradigmayı aşmaya zorluyor. Tam da bu noktada İktidar/devlet ile Öcalan arasında başlayan süreç, sadece silahların sustuğu bir negatif barış ortamına değil, tarihsel Türk-Kürt ittifakının yeniden inşasını içeren daha kapsamlı bir yol ayrımına işaret ediyor.  Bu bağlamıyla şiddetin savaşın durması işin bir yanını, ortak bir gelecek inşası ise ikinci yanını oluşturuyor demek mümkün. Öcalan adına ziyarete giden heyetin açıkladığı 7 madde birazda bu perspektiften okunmayı bekliyor.

Söz yedi maddelik metinden açılmışken şunları da eklemek gerekiyor; Metnin çok şey söylemesi beklenirken çok az şey söylemiş olması değerinden bir şey kaybettirmediği gibi önemli bir yol haritasını da içeriyor. Sürecin yürüyeceği mekana yani TBMM’ye, Sürecin aktörlerine yani siyasi partilere, Sürecin amaç ve hedefine yani kardeşlik ve Ortadoğu vurgularına yapılan göndermeler bir topyekünlüğü adeta içeriyor.

Öngünlerinde olduğumuz bu süreç, Oslo ve 2013-2015 süreci ardından devlet ve örgütün birbirini karşılıklı muhatap aldığı üçüncü süreç oluyor. Siyasi partilerin ziyaret edilmesi ve sürecin ortağı kılınması çabası ile TBMM’nin sürecin yürütüleceği adres olarak işaretlenmesi İki süreçten çıkarılan dersinde bir gereği gibi duruyor. Öte Öcalan mutabakatlığı yaygınlaştırarak Siyaset üstü bir sürecinde önünü açıyor. Tekil siyasetlerin çıkarlarını aşan, ortak çıkarlara seslenen bir sürecin dinamiği olmaya davet ediyor.

Yeni bir sürecin öngünlerinde siyaset bu teklif ve davete nasıl yaklaşır, ne denli sorumluluk alır ve rolünü oynar henüz bilemesek de halkın siyaset yapıcı gücüne alan açılması, halkın bu sürecin asli dinamiği ve denetleyicisi haline gelmesi belki de önemli eşiklerin aşılmasında da etkili olacaktır…

Bu vesile ile yeni yılın bu topraklara özlediği büyük barışı ve kardeşleşmeyi getirmesini diliyor, herkese iyi yıllar diliyorum…

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.