‘Yenidoğan Çetesi’ ve SGK’dan para almak!
Zeki Kılıçaslan 20 Ekim 2024

‘Yenidoğan Çetesi’ ve SGK’dan para almak!

11 Ekim 2024 tarihinde bazı gazetelerde “Sağlık çalışanlarının kurduğu bir çetenin SGK’dan para alabilmek için bebekleri ihtiyaçları olmadığı halde özel hastanelerin kuvözlerine yatırdığı ve ihmal yüzünden 12 bebeğin öldüğü iddia edildi” başlıklı bir haber yayımlandı. Ardından çetenin soruşturmasını yürüten savcının makamında açıkça tehdit edilmesi ve çete elemanlarının çocuklarla ilgili sosyal medyaya düşen inanılmaz diyalogları toplumda büyük bir infial yarattı. Çocukların ölümüne yol açıldığı iddiası korkunç ve inanılamaz! Gerek olmadığı halde yenidoğanların ve başka hastaların yoğun bakım yataklarına yatırılmaları ve gereksiz tıbbi/cerrahi uygulama söylentileri çok yaygın.

Söz konusu haber daha önce Nisan 2024’de basına yansımış ve soruşturma başlatılmıştı. Gazeteci Emrullah Erdinç kaynaklı haberde aralarında doktorların, hemşirelerin ve 112 çalışanlarının da bulunduğu bir çetenin 12 bebeğin ölümüne neden oldukları ileri sürülmekte. İddiaya göre “çete üyeleri SGK’ya günlük 8 bin lira fatura kesebilmek için iki yol izliyordu. Ya yenidoğan sağlıklı bebekleri, hastaymış gibi anlaşmalı oldukları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde tutuyorlardı. Ya da hasta bebekler, yoğun bakımı tam teşekküllü olan hastaneler yerine bakım standartları çok düşük gerekli donanımı olmayan özel hastanelere gönderiliyordu.” İstanbul, Tekirdağ ve Çorlu’da yürütülen soruşturmada şüphelilerin bu yöntemle 1 milyar liranın üzerinde kazanç elde ettiği iddia edilmekte. Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı rapora göre söz konusu hastanelerdeki 12 şüpheli bebek ölümü inceleme altına alındı, Nisan ayından beri süren operasyon kapsamında aralarında doktor ve sağlık çalışanlarının da bulunduğu 41 kişi gözaltına alındı ve 14 kişi tutuklandı.

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, çocuk ölümlerine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı: “Uygun olmayan yerler de var ama sağlıklı bebekleri alıp orada tutup ve orada ölümlerine neden olmak çok ciddi bir suçlama…” “Ama tabi sağlık sisteminde özelleştirmenin yarattığı bir takım şeyler var. Hastaların gereksiz yatışları, ameliyatları konuşuluyor” … “Hastayı sen bana sevk edersen, ben sana komisyon veririm. Bunlar da suç. Ama bebeğin ölümüne neden olmak, bebeği öldürmek ayrı bir şey.”

İstanbul Tabip Odası Başkanının da belirttiği gibi gereksiz operasyonlar, gereksiz yoğun bakıma yatırmalar çok yaygın bir söylenti. “SGK’dan daha fazla para almak amacı” bugün yer yer kamu sağlık kurumlarında bile ortaya çıkabilen özel kurumlarda ise çok yaygın olan bir davranışa yol açmakta ve gereksiz tıbbi tetkik, uygulama ya da cerrahi girişimleri gündeme getirmektedir.  Sağlık çalışanları arasında bazı özel hastane yönetimlerinin örneğin anjiyografi gibi müdahale işlemlerinin sayısının artırılmasını nasıl teşvik ettikleri ve hatta daha da ileri giderek cerrahi operasyon kararlarının artırılmasını nasıl hedeflediklerinin yaygın olarak konuşulduğuna şahit olmaktayız. Bazı özel hastanelerde hekimin performansı muayene ettiği hasta başına kaç tane daha fazla gelir getirebilecek girişimsel müdahale ya da ameliyat kararı verdikleri ile ilişkilendirilmekte. Bebeklerin ve yaşlıların SGK’dan daha fazla para almak için gerekli olmadığı durumlarda yoğun bakıma yatırılmalarının ise yaygın bir uygulama olduğu sektörün içindekiler tarafından bilinmektedir.

Bu olayı sadece basitçe adli bir olgu olarak ele alamayız. Sorun ülkemizde diğer tüm sektörlerde ve alanlarda ortaya çıkan çürüme ve çeteleşmenin ne yazık ki sağlık alanında ortaya çıkan benzer bir görünümüdür. Bu olaydaki çürüme ve çeteleşmenin altında yatan gerçek ise bir kamu hizmeti olması gereken sağlığın büyük ölçüde kar amaçlı piyasa mekanizmalarına terk edilmiş olmasıdır. Sadece özel hastaneler değil kamu hastaneleri de SGK’dan daha fazla para alabilmek için farklı uygulamalara gidebilmektedir.

Türkiye’de bazen farklı nedenlerle de olsa bazı tıbbi ve cerrahi uygulamalar (“kişi başı sağlık hizmeti tüketimi”) OECD ülkelerine göre çok yüksektir.  Örneğin kişi başına yılda çekilen Bilgisayarlı Tomografi ve kişi başına yılda çekilen MR sayısında Dünya’da birinciyiz. Tüm doğumlar içinde sezaryen uygulama oranında yine Dünya birincisiyiz! Sezaryen oranı OECD ülkelerinde ortalama %28, Avrupa Birliği ülkelerinde %29 iken Türkiye’de yüzde 60, özel hastanelerimizde ise %78’dir! OECD verilerine göre Türkiye hastanede yatan hastaların ortalama hastanede kalış günü sayısında sonuncudur! Çünkü bu şekilde yataklar SGK’dan alınacak para açısından “en verimli” şekilde kullanılmış olmaktadır. Bu göstergeler sağlıktaki piyasalaşmanın ve onun getirdiklerinin bazı hastane yönetimlerinin ya da sağlık çalışanlarının tutumuna yansıyan görünümleridir. Hepimizin dehşetle karşıladığı bu son olay sorunun boyutlarının nerelere varabileceği ve halk sağlığını nasıl ciddi şekilde tehdit edebileceğini göstermek açısından herkesi uyandırmalıdır.

Türkiye’de sağlık sektörü önemli ölçüde vahşi piyasa ekonomisinin ellerine terk edilmiştir. Fakat bu durumun yol açabileceği sorunların azaltılması için hiçbir ciddi denetimin olmayışı ise ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Kamu otoritesinin sağlık sektöründe yaptığı kalite denetimlerinin tıbbi veya cerrahi uygulamaların gerekliliği (uygun indikasyon) ve sonuçlarını içeren bir incelemeye sahip olmadığı bilinmektedir. Oldukça zor olan bu tip kalite denetimlerinin tüm tarafların katılımı ile “özerk bir kurum” tarafından tesadüfi seçilmiş vakalar üzerinden yapılması mümkündür. Bu sadece şimdi yaşanan özel hastaneler sorunu için değil tüm sağlık kurumları hizmetleri için yurttaşların geleceği açısından gereklidir.

Bu olayın basında yer alış şekli ne yazık ki çok büyük oranda fedakarca çalışan sağlık çalışanlarımızı büyük töhmet altına bırakmaktadır. Bu olayı tartışır ve değerlendirirken bu konuya azami dikkat edilmesi hepimizin görevidir. Olayı temelde yanlış kurgulanmış bir sağlık sistemi zemininde, azami kar amaçlı bazı hastane yöneticileri ve onlarla birlikte davranan bazı sağlık çalışanlarının diğer birçok sektörde görülen çeteleşme eğiliminin ne yazık ki “sağlık sektörü”nde ortaya çıkan korkunç, kabul edilemez bir görünümü olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Son söz; Sağlık herkese eşit ve ücretsiz verilmesi gereken bir kamu hizmeti olmalı, azami kar amaçlı piyasa güçlerine terk edilmemelidir. Sağlığın finansmanı adil bir vergi sistemine dayalı olarak kamu bütçesinden sağlanmalıdır!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.