1993’ten günümüze Kürt meselesi ve çözümü (8)
Bu bölüme kadar hem Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal durum, hem de AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra Kürt meselesine yaklaşımını ele aldık. 1999-2008 yılları arasında İmralı ile süreli bir temas vardı. İlk başlarda daha çok ordu ağırlıklı görüşmeler yapılırken, daha sonra MİT görüşmelere dahil oldu. Görüşmeler devam ederken, meseleye güvenlikçi bir yaklaşım da devam ediyordu. Bu bölümde Kürt açılımı, Oslo görüşmeleri, Habur krizi, KCK operasyonları, Silvan olayı gibi başlıkları ele alacağız.
Çözüm ile derinleşen çözümsüzlük
2008’in sonlarında ise artık görüşmeler başka bir noktaya evirilmeye başladı. 10 defa gerçekleşen Oslo toplantılarının ilki 2008 Eylül’de oldu. Norveç aracı konumda olmasına rağmen, ABD, İngiltere, AB ve daha başka ülkeler, kurumlar süreci yakından takip etti. PKK’yi temsilen “Mustafa Karasu, Sozdar Avesta –Kandil’den gelmişlerdir-, Adem Uzun, Remzi Kartal, Zübeyir Aydar” masada iken Devlet’i temsilen MİT Müsteşar Yardımcısı ‘Ayla Hanım’, Salih, Ozan kod adlı MİT’çiler ve Serkan adında tercüman katıldı. Gazeteci/Yazar Amed Dicle’nin, “2005-2015 Türkiye – PKK Görüşmeleri” adlı kitabında bu sürece dair geniş bilgiler yer aldı. Vereceğimiz bilgilerin kaynağını ise ağırlıklı olarak bu kitap oluşturmakta.
2005-2015 en yakın ve en uzun süreli temas
PKK ile Türkiye devleti arasında ilk görüşmelerin nasıl, ne zaman ve nerede başladığı, nasıl seyir ettiği, hangi kararların alındığı ve nasıl bittiği resmi tüm belgeleri ile açıklandı. İki taraf açısından en yakın ve uzun süreli temas bu tarih diliminin arasında yaşandı.
Oslo1: İlk görüşme
Diğer bölümlerde de anlattığımız gibi daha önce Öcalan ve PKK ile temaslar vardı. Bu görüşmelerin bir şekle dönüştürülmesi ise Oslo görüşmeleri ile oldu. Oslo’daki ilk görüşme 3 Eylül 2008’de başladı. Ancak Afet Güneş başkanlığındaki heyet, aracı kurumun toplantılara katılmasını istemedi. Kürt tarafı ise üçüncü gözün olması gerektiğinde ısrar etti. Uzun bir mekik diplomasisinin ardından sorun çözülmeyince Kürt heyeti, Türk heyeti ile görüşmek istedi.
Sozdar Avesta ve Zübeyir Aydar görüşmelerin yapıldığı otelde Türkiye’den gelen heyetin bulunduğu yere geçti. Afet Güneş, “Biz bu uluslararası lobilerin yanında kendi sorunlarımızı tartışmayız. Biz bunları tanıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, kendi iç sorunlarını lobilerin yanında tartışmaz. Onun için onların görüşmede olmasını kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
Sozdar Avesta ise “Kürt sorunu Türkiye’nin büyük bir sorunudur ve siz de bunu biliyorsunuz. Eğer kendi aramızda şimdiye kadar çözmüş olsaydık sorun bu kadar büyümez ve şu an burada olmamıza gerek kalmazdı. Sadece bizim için değil, sizin ve bu sürecin selameti için de üçüncü göz olmalı. Bu çalışmanın sağlıklı yürümesi için biz aracı kurumun rolünü önemli buluyoruz. İçinde yer almaları gerekiyor” dedi.
Uzun görüşmelerden sonra aracı kurumun açılış konuşmalarını yapmaları ve ardından tarafları baş başa bırakmaları, toplantıların bitiminde ise tekrar toplantıya katılmaları ara formülü buldu.
Taner: Kandil’e gitmek istiyorum
Oslo’dan önce Emre Taner, Bağdat’a giderek, Talabani’ye “Kandil’e gitmek istediğini” söyledi. Talabani ise durumu Murat Karayılan’a bildirdi. Ancak Karayılan ve KCK yönetimi, bunun “Öcalan’ı devre dışı bırakmak için atılan bir adım olduğunu” belirterek, Taner’in bu isteğini geri çevirdi. Bu dönem ayrıca “Öcalan ayrı, PKK ayrı” görüşlerinin yazıldığı bir süreçti.
Ateşkes talep edildi
Oslo-1’de yapılan görüşmelerde Türkiye tarafı, 29 Mart 2009’da yerel seçimlerin yapılacağını belirterek, ateşkes istedi. Görüşmeden sonra aracı heyet Ankara’ya giderek görüşmelerde bulundu ve oradan da 4 Aralık 2008 tarihinde Kandil’e geçerek, KCK yetkilileriyle görüştü.
Gül Diyarbakır ziyaretini iptal etti
Abdullah Gül ise 5 Aralık günü Diyarbakır’a yapacağı ziyareti “kulak rahatsızlığı” gerekçesiyle iptal etti. Konuyla ilgili yapılan açıklamada, “Sayın Cumhurbaşkanımız, çok istemelerine rağmen, Kurban Bayramı’nda Diyarbakır’a yapmayı düşündükleri seyahati ertelemek durumunda kalmışlardır” denildi.
PKK’li yöneticilerin olduğu bölge bombalandı
Oslo görüşmeleri sürerken KCK’li yöneticilere yönelik bir suikast girişimi olduğu da belirtildi. Oslo-1 toplantısından sonra aracı kurumun yetkilileri Ankara’ya giderek durum değerlendirmesi yaptı, ardından da 4 Aralık 2008 günü de Kandil’e giderek KCK yöneticileriyle görüştü. Kitapta şu bilgiler yer aldı:
“PKK tarafından KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Başkan Yardımcısı Bozan Tekin ve Oslo Heyeti Üyeleri Mustafa Karasu ile Sozdar Avesta toplantıda hazır bulunuyor. Aracı kurum heyeti ise 4 İngiliz vatandaşı ve bir tercümandan oluşuyor. PKK bu toplantıda, daha önce hazırlamış olduğu ‘Güven artırıcı adımlar’ paketini sunuyor. Fiilen ateşkes ilan ettiği bu pakette belirtiliyor ve bunu aracılara aktarıyor. Devlet de bu ateşkese uyacağını aracı kuruma iletmiştir. Toplantı akşam saatlerinde sona eriyor ve aracılar Kandil’den ayrılıyor.” (s.89)
Sonraki gün Murat Karayılan ve Sozdar Avesta’nın başka görüşme ve işleri nedeniyle oradan ayrıldığı belirtildi. Sonrası da kitapta şöyle anlatıldı:
“Karayılan ve Avesta, 200 metre ötede, gelen misafirin yanına vardıkları an çok sayıda F-16 savaşı uçağı çevreyi bombardımana tutuyor. Uçakların vurduğu yer, aracı kurumla toplantının yapıldığı noktadır. Karasu, Tekin ve korumaları mağaranın içerisinde bombaların hedefi durumundalar. F-16 uçakları ilk kazan bombasını mağaranın önünde bulunan ve Karayılan’ın çalıştığı çadıra bırakır. Bir önceki gün o çadırın altında aracı kurum yetkilileriyle yemek yenilmiş, Karayılan yarım saat önce oradan ayrılmıştır.” (s.91) Bu saldırıda Karasu’nun güvenliğinden sorumlu 5 PKK’li yaşamını yitirdi. Haberlerde ise ‘TSK Kandil’i bombaladı’ şeklinde yer aldı.
Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in, İrlanda meselesinin çözümünde önemli rol oynayan eski danışmanı ve PKK ile devlet görüşmelerinin aktif destekleyicisi Jonathan Powell, 2014 yılında yazılan ‘Teröristle Konuşma’ adlı kitabının ‘Beşinci Bölüm, Üçüncü Taraf’ başlığında, 5 Aralık 2008 tarihindeki saldırıya ilişkin şu bilgi ve değerlendirmelere yer verdi:
“Hükümetler kolaylaştırıcıların kendi taraflarında yer almasını ister. Fakat kolaylaştırıcı tarafsız kalmalıdır. Verilen bilgilerin istihbarat amaçlarıyla kullanılacağı korkusuyla lojistik düzenlemeler, kiminle, nerede buluştukları konusunda hükümetlere bilgi veremezler. Eğer bir kolaylaştırıcı hükümet yetkililerine nerede buluştuklarını söyleyecek olursa, muhataplarının yakalaması, hatta öldürmesi tehlikesi vardır. Bir defasında bir grup kolaylaştırıcı Kuzey Irak’ta, Kandil Dağları’nda PKK liderliğini ziyaret ederken, konvoyları havadan keşifle takip edildi. Onlar kampta bulunduğu süre içinde bir şey olmadı, fakat ayrılmalarının ardından kamp bombalandı ve ev sahiplerinden altısı öldürüldü.”
20 Aralık’ta Öcalan yaptığı açıklamada, görüşmelerin açık bir şekilde yapılması gerektiğini belirterek, “Gizli görüşme olmaz” dedi.
İran’dan heyete havan atışı
Bunlara rağmen ateşkes pozisyonu ve görüşmeler devam etti. 2009’un Şubat ayının ortalarında aracı kurum tekrar Kandil’deydi. Heyet, bombardımanın yapıldığı alanda incelemelerde bulundukları sırada, bu kez İran devletinin top ve havan saldırısına maruz kaldı Pukmedia, İran’ın da 18 gündür topçu ateşiyle sınırdaki Rizga, Maradu, Shinawa, Sora kla, Dola Sipi ve Tinki köylerini bombaladığını, birçok kişinin yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldığını haberleştirdi. PKK’liler aracı kurumu bölgeden çıkarmak zorunda kaldı.
TRT 6, Talabani’nin ziyareti
İkinci Oslo görüşmeleri öncesinde Türkiye’de gündemde neler vardı? 1 Ocak’ta Kürtçe yayın yapan TRT 6 yayın hayatına başladı. Kürtçe televizyon açılmasına ilişkin Abdullah Öcalan ise, “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” dedi ve “Kendi kendine kanal kurmakla olmaz. Kürtçe televizyon ile de devlet kendi Kürdünü yaratmak istiyor. Bu sorun, öyle Kandil bombalamakla da çözülmez” açıklaması yaptı. Kürtçeye yönelik ise kısıtlayıcı tutumlar da sürüyordu. Kürtçe için yürüyüşler yapıldı, talepler dile getirildi.
Ergenekon soruşturmasından ‘ölüm kuyularına’
Ergenekon soruşturması genişletildi. Eski generallerin de aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinde de arama yapıldı. Ergenekon soruşturması çerçevesinde uzun süredir aranan emekli tuğgeneral Levent Ersöz de yakalananlar arasındaydı. Ersöz, birçok yönüyle soruşturmanın en kilit isimlerindendi. JİTEM geçmişi, Abdullah Öcalan’ın askeri yetkililerle görüştüğü dönemde İmralı’dan sorumlu komutan olması, 2003 yılındaki darbe hazırlıkları sırasında Jandarma İstihbarat Dairesi başkanı sıfatıyla yaptığı dinleme faaliyetleri ve faili meçhul cinayetlerde ismi geçen biriydi.
Ergenekon soruşturması çerçevesinde Şırnak’ın Silopi ilçesinde faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin atıldığı belirtilen BOTAŞ asit kuyularında inceleme yapıldı. 90’lı yıllarda Şırnak’ta gözaltında kaybedilenlerin yakınları savcılıklara başvurdu. Silopi kayıpları Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış’ın kaybedilmelerinin 8. yıldönümünde açıklama yapıldı ve “Ölülerimizin kemikleri ile yüzleşeceksiniz” denildi.
‘One minute’ çıkışı
Başbakan Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu toplantısı kapsamında düzenlenen ”Gazze” konulu oturumda ‘one minute’ çıkışı yaptı.
7 Ocak’ta grup toplantısında konuşan DTP Eş Genel Başkanı Ahmet Türk ise Başbakan Erdoğan’ın bu çıkışını samimi bulmadığını belirtti. Türk, “Bakmayın, siz Başbakan’ın barış havarisi kesilmesine. Bunlar hepsi lafta olan şeyler. Siz bir yandan komşu ülkenizin toprağına havadan karadan operasyonlar düzenleyeceksiniz, diğer yandan da ‘İsrail operasyonunu durdursun’ diyeceksiniz. Bu sahte politikalarla, kimseyi kandıramazsınız” dedi.
Avrupa Parlamentosu’nda Kürt Konferansı
Avrupa Parlamentosu’nda 5. Kürt Konferansı yapıldı. Kürt meselesinin çözümü konuşuldu.
Bu süreçte Abdullah Öcalan’a sık sık görüş yasağı veriliyordu. Buna yönelik tepkiler de sürüyordu. 11. kez verilen görüş yasağının ardından avukatları aracılığıyla açıklama yapan Öcalan, AK Parti’nin TSK ile Kürtler üzerinden uzlaştığını söyledi. 24 Ocak’ta avukatları aracılığıYla açıklama yapan Öcalan kendisini susturmaya çalıştıklarını belirtti. Öcalan, “Beni burada susturmaya çalışıyorlar. Beni burada susturmaya çalışanlar benim bu oyunlara karşı net tavrımı, net durduğumu çok iyi biliyorlar. Bunun için üzerime bu kadar geliyorlar. Benim bundan böyle tavrım nettir. Ben ancak devletin resmi görevlileri buraya gelirse ve bana ‘Sen şu konularda barış için nasıl yardımcı olabilirsin? denilirse o zaman değerlendiririm, barış için üzerime düşen bir şey varsa bunu yaparım” açıklaması yaptı.
Irak Dışişleri Bakanı Zebari Ankara’da
Bu tarihlerde Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari Türkiye’ye geldi ve dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile görüştü. Zebari’nin, TSK’nın sınır ötesi operasyonları devam ettiği sırada bu ziyareti gerçekleştirmiş olması ise dikkat çekti. Zebari, PKK’ye karşı Erbil’de ortak komuta merkezi kuracaklarını duyurdu.
15 Şubat gösterilerine sert müdahale
15 Şubat Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümü nedeniyle birçok kentte gösteriler düzenlendi. Gösterilere ise sert müdahale oldu. Sürekli hücre cezası ve avukatlarıyla görüşmesi yasaklanan Abdullah Öcalan 20 Şubat’ta 3 aşamalı çözüm önerisi sundu.
Erdoğan Diyarbakır’a gitti ama Kürt meselesinden bahsetmedi
Öcalan önerilerini sunarken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 22 Şubat’ta Diyarbakır’da düzenlenen mitinge katıldı. Ziyarete tepki gösteren esnaf Erdoğan’ın konvoyu geçerken kepenklerini kapattı.
Erdoğan, “Kimsenin ötekileşmesini istemiyoruz. Aidiyet duygusunu zedeleyen nedenleri bertaraf etmek istiyoruz. Vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmadık, yapmayacağız. Biz devletimizi sizinle birlikte inşa ettik. Fırat ve Dicle gönüllerimize aktıkça ebediyete kadar birlikte yürüyeceğiz” dedi. Başbakan Kürtçe yayın yapan TRT6’nın açılmasını ve kömür yardımlarını öne çıkardı; terörle mücadeleden doğan zararları karşılamak için ödeme yapıldığını hatırlattı. Kürt meselesine dair somut konuşmadı.
Demokratik Toplum Partisi (DTP) eşbaşkanları Emine Ayna ve Ahmet Türk, yaptıkları açıklamalarda Erdoğan’ın ziyaretine tepki göstermişti. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümünde DTP’nin düzenlemek istediği mitinge polis müdahale etmiş, milletvekilleri tartaklanmıştı. Farklı illerde yapılan gösterilerde çocukların da aralarında olduğu onlarca insan gözaltına alınmıştı. DTP, bu durumu protesto etmek için de bir miting düzenlemişti.
Ahmet Türk grup toplantısında Kürtçe konuştu
Türkiye’de Kürtçe’ye yönelik talepler artarken, 24 Şubat’ta DTP Eş Genel Başkanı Ahmet Türk, grup toplantısında Kürtçe konuştu. TRT başka bir dilde yayın yapma yetkileri olmadığı için canlı yayına son verdi. Türk, “Amacımız provokasyon çıkarmak değil, bu hassasiyeti gösteriyoruz. Bunun için Meclis’te değil grubumuzda Kürtçe konuştuk. Ama bilmiyorum bir gün gelir o da olabilir” dedi.
Yoğun bir diplomasi trafiği de yaşanıyordu. 7 Mart’ta Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı kabul etti. Ardından Gül, İran’a gitti.
Gül: Kürt sorununda iyi şeyler olacak
Cumhurbaşkanı Gül, İran’a giderken uçakta gazetecilere, “Kürt sorunuyla ilgili önümüzdeki günlerde çok iyi şeyler olacak” dedi. Cumhurbaşkanı Gül, Barack Obama’nın ABD Başkanı olmasıyla birlikte yeni bir dünya düzeni kurulması için imkan doğduğunu belirterek, “Yeni bir çağ açılabilir” dedi. Gül Mart’ta Bağdat’a giderken gazetecilerle sohbetinde Kuzey Irak için “Kürdistan” ifadesini kullandı.
DTK Eş Genel Başkanı Ahmet Türk ise Gül’ün bu sözlerinin ne kadar samimi olduğunu zamanın göstereceğini söyledi.
15 Mart’ta da Başbakan Erdoğan, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile İstanbul’da bir araya geldi. Ancak görüşme sonrası bir açıklama yapılmadı.
2009 yerel seçimleri
2009’da yapılacak yerel seçimler için de hazırlıklar yapılmaya başlandı. Ocak’ta 20’yi aşkın siyasi parti ve demokratik kitle örgütü, “Yerel seçimlerde biz varız” diyerek, güç birliği yaptıklarını duyurdu. Ardından seçim çalışmalarına başlandı.
Seçimlerin Kürt meselesinin çözümü için önemli bir gösterge olacağı yorumları yapılıyordu. 12 Mart’ta PKK’nin yöneticilerinden Murat Karayılan, gidişatı seçimlerin belirleyeceği açıklaması yaptı. PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ise verdiği bir röportajda “Çözüm ve tehlike bir arada” dedi.
Oslo2 görüşmeleri
29 Mart 2009 yerel seçimlerine iki hafta kala, 12 Mart günü Oslo-2 görüşmeleri yapıldı. PKK 14 madde, Türkiye 13 madde ile katıldı. Afet Güneş, PKK yetkililerine, Emre Taner’le birlikte İmralı’ya gittiklerini ve Öcalan’la görüştüklerini aktardı ve İmralı ile Kandil arasında mektup alışverişini yapabileceklerini söyledi. Islak imza ve el yazmalarıyla yazılan mektuplar hakkında aracı kuruma haber verilmedi.
Güneş ile Kartal arasındaki diyalog
Görüşmeye geçildikten sonra Afet Güneş, Kürt tarafına “TRT 6 açıldı, Kürtçe kurslar açıldı, Kürdoloji bölümleri açıldı. Kürtler artık size oy vermeyecek. Elinizdeki 53-54 belediyenin yarısından fazlasını kaybedeceksiniz” dedi. Kartal ise ellerindeki belediye sayısını iki katına çıkaracaklarını söyledi. Bunun üzerine Kartal ile Güneş iddiaya girdi.
29 Mart yerel seçimlerinin sonuçları
29 Mart 2009 yerel seçimlerinde DTP’nin kazandığı belediye sayısı 99’a çıktı. Bölgede DTP’nin değil AK Parti’nin başarılı olması halinde Kürt meselesinde dengeler değişecekti. Klasik Kürt politikası artık sürdürülemez hale gelecekti. Yerel seçim sonuçlan, AK Parti ve devlet açısından tam bir şok oldu. DTP kazandığı belediye sayısını 38’den 99’a çıkarmış, AK Parti ise Van, Siirt ve Iğdır gibi illeri DTP’ye kaptırmıştı. Bu sonuçlar, Kürt meselesine yaklaşımı da değiştirdi.
İmralı’da görüşmeler
Seçim sonuçlarının İmralı ile görüşmeleri direk etkilediği belirtilen Öcalan’ın İmralı Günlükleri kitabında şunlar aktarıldı:
“Bu sonuçlar, Kürt sorununda öyle değişiklikler doğurdu ki bir anda paradigma değişti, devlet ve hükümet farklı tercihlere yönelmek, stratejisini yenilemek zorunda kaldı. Yeni tercihi ilk seslendiren İmralı’ya giden devlet heyeti oldu. Öcalan, İmralı’da tansiyonun giderek tırmandığı o günlerde, 2000 tarihinde İmralı’da yaşadığı bir olayı anlattı, “burada işte bunları yaşadım” mesajı verdi: “2000’nin başında burada sorguya katılan yetkililer gelmişti. Bazıları komutandı, yetkili olarak konuştu. Bana, ‘Siz güçlerinizi sınır dışına çektiniz, tek taraflı adım attınız, bundan sonra da tek taraflı adım atacaksınız. Ancak ordu, devlet sizi dikkate almaz’ diyordu. Ben, devletin politikasını sordum. Onlar da ‘Devlet bu düşük yoğunluklu savaşla sizi dikkate almaz, savaşı tırmandırın, daha ciddi bir savaş verin o zaman dikkate alınırsınız, sizi dikkate almak zorunda kalırlar’ diyordu. Kelimesi kelimesine böyle değildi ama öz itibariyle böyle söylemek istiyorlardı. Yani savaşı orta yoğunluktaki bir düzeye çekmemiz halinde devletin bizi dikkate almak zorunda kalacağını belirtiyordu. Tabii ben savaşı tırmandırmadım. Bunu çekindiğim ya da korktuğum için de böyle yapmadım, samimiydim, sorunun böyle çözüleceğine inanıyordum,” (8 Temmuz 2009)
Obama Ankara’da
5 Nisan’da ABD Başkanı Barack Obama Türkiye’ye geldi. Ziyaret kapsamında Obama, bir dizi görüşmelerde bulundu. Meclis’te konuşan Obama, PKK ile ilgili görüşlerinin değişmediğini de yineledi. Obama görüşmelerinin ardından kameraların karşısına geçti:
KCK operasyonları
PKK, 12 Nisan 2009 tarihinde seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere toplantı aldı ve 13 Nisan’da ateşkes kararı aldığını basın açıklamasıyla duyurdu. 14 Nisan günü Kürt siyasetçi ve belediye başkanlarına KCK adı altındaki altında operasyon düzenlendi.
Operasyonlara ise tepki büyüktü.
DTP’liler gözaltı, operasyon ve tutuklamaları protesto etmek için “DTP’yi susturma, silahları sustur” sloganıyla 2 günlük açlık grevi yaptı.
Bu arada TSK bölgede operasyonlarına devam ediyordu. Gabar ve Çırav’da çıkan çatışmalarda can kayıpları haberi de geliyordu. DTP de silahların susması için mitingler düzenledi.
Oslo3 görüşmeleri
22-25 Mayıs tarihleri arasında Oslo-3 görüşmeleri yapıldı. Oslo-3 görüşmesinden sonra Afet Güneş başkanlığındaki bir heyet Bağdat’a giderek, PKK’ye karşı Bağdat, Ankara, Erbil ve Washington dörtlü mekanizmasını kurma toplantısına katıldı. Bu arada Emre Taner’in görevi de sona erdi.
31 yıl sonra Taksim’de 1 Mayıs kutlandı
Çatışmasızlık süreci 15 Temmuz’a kadar uzatıldı
1 Haziran’da karar alan PKK çatışmasızlık sürecini 15 Temmuz’a kadar uzattı. Açıklamada, “Çözüm için bir şans” denildi.
PKK’nin çatışmasızlık kararı ve buna yanıt verilmesine yönelik çağrılara devletten de tepkiler geldi.
İlker Bağbuğ: TSK’nin görevi tamamen bitirmek
Washington’da ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Michael Mullen ile görüşmesinden önce Hürriyet’e konuşan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, operasyonların devam edeceğinin mesajını verdi. “Bir tarihi fırsattan bahsediliyor. TSK bu tartışmanın neresinde?” sorusuna Başbuğ, “Sadece ekonomik ve sosyokültürel alanlarda atılan adımlarla terör bitirilir diye düşünmek büyük bir hata olur. TSK’nin görevi teröristleri tamamen ortadan kaldırana dek mücadelesine devam etmektir” diye cevap verdi.
Erdoğan’dan Başbuğ’la aynı yanıt
Başbakan Erdoğan yeni teşvik ve istihdam paketine ilişkin düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı ve DTP’nin “Eller tetikten çekilsin” çağrısına tepki gösterdi. Erdoğan, “Burada tek taraf vardır. Silah bırakması gereken tek taraf bölücü terör örgütü PKK’dır. Güvenlik güçleri hiçbir zaman silah bırakmaz” dedi. Bir gazetecinin, ‘’DTP Genel Başkan Ahmet Türk’ün silahlar bırakılsın yönünde bir talebi var. Sizden bir randevu talebi de var. Karşılık verecek misiniz?’’ sorusunu ise Erdoğan, şöyle yanıtladı:
“Parlamento içinde olan DTP lideri, adeta tarafları silah bırakmaya çağırıyor. Silah bırakması gereken kimdir? Terör grupları veya terör grubu, bölücü terör örgütü silah bırakmak durumundadır. Güvenlik güçleri hiçbir zaman silah bırakmaz. Ama kalkıp da parlamento içinde bir siyasi partinin lideri olarak böyle bir çağrıda bulunmak, bir defa kendisinin yerini ortaya koyması bakımından çok anlamlı ve bu hiç hoş değil.”
Abdullah Öcalan ise devletin bir çözüm planının olmadığını söyledi. Devletin çözüm mü tasfiye mi istediğinin 15 Temmuz’a kadar anlaşılacağını belirten Öcalan, “Çatışmasızlık kararı 15 Temmuz’a kadar uzatılmış. Bu muhtemelen 1 Eylül’e kadar devam eder. 1 Eylül’e kadar herkes sorumlu davranır” açıklaması yaptı.
PKK’nin yöneticilerinden Murat Karayılan, Kürt sorununun çözümü konusunda stratejik yaklaştıklarını ama sürece çomak sokmak isteyenler olduğunu söyledi. Karayılan, “Çözüme doğru gelişen gidişat birilerinin hoşuna gitmiyor, dolayısıyla birilerinin bu gidişata çomak sokma durumu yaşandı” dedi.
Oslo4 görüşmeleri
1 Temmuz günü Oslo4 görüşmeleri yapıldı. Görüşme arasında Emre Taner’in yerine kimin geleceği konuşulurken, Afet Güneş, teamüle göre kendisinin müsteşar olması gerektiğini belirterek, “Müsteşar olmam için üç imzaya ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı. Genelkurmay Başkanı Başbuğ imza verir ama diğer iki imzadan (Gül ve Erdoğan) emin değilim” dedi.
Öcalan: Müzakereler mutlaka başlamalı
4-5 Temmuz tarihlerinde de Öcalan’ın görüşleri basına yansıdı. Öcalan açıklayacağı yol haritasından sonra demokratik açılımların gelişmek zorunda olduğunu belirterek, “Bazıları buna demokratik müzakere diyorlar, doğrudur. Müzakereler mutlaka başlamalı” dedi. Bir sonraki haftada ise Öcalan, Kürt meselesinin çözümü için yol haritasını 15 Ağustos’ta açıklayacağını duyurdu. DTP de barış mitinglerine başladı.
Toplumun birçok kesimi tarafından da barış çağrısı yapılıyordu ve çalıştaylar düzenleniyordu, taraflara çağrılar vardı.
Kürt açılımı
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 29 Temmuz’da Ankara’da basın toplantısı düzenleyerek Kürt meselesinde demokratik açılım süreci başlattıklarını açıkladı. Atalay, hazır bir çözüm önerileri olmadığını, sorunu demokratikleşmeyle aşacaklarını belirtti, tüm kesimlerin görüşlerini alacaklarını söyledi. İçişleri Bakanı, Kürt sorununun geleceği kararttığını, çözüm için olumlu hava oluştuğunu, bütün siyasi partilerle, akademisyenler, medya, sivil toplumla görüşeceklerini belirtti. Atalaty, paketin içeriğine dair bilgi vermedi; “Kısa, orta, uzun vadeli uygulamalar olacak” dedi. Koordinasyonunu yürüttüğü çalışmanın içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen, ancak “Kısa, orta, uzun vadeli önlem ve uygulamalar” içereceğini bildiren Atalay, bütün siyasi partilerle görüşeceklerini söyleyerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın randevu vermediği Demokratik Toplum Partisi’yle (DTP) görüşeceklerini de ima etti. Gazetecilerin “DTP’nin bu sürece nasıl katkısı olabileceğini düşünüyorsunuz” sorusuna da “Olumlu atmosferi biliyorsunuz. Bütün çabamız bunu pozitif sonuçlara götürmek. Herkesten gayret bekliyoruz. Partilerin katkılarını da bekliyoruz” dedi. Atalay, Kürt sorununun Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini, geleceğini kararttığını, çözümü demokrasiyi geliştirmek, hakları ve özgürlükleri artırmakta gördüklerini birkaç defa vurguladı.
Toplumda olumlu karşılanan görüşmeler başladı
Kürt açılımı her kesim tarafından olumlu karşılandı. Bu yönlü açıklamalar peş peşe yapılmaya başlandı. Eski milletvekili, Kürt siyasetçi Tarık Ziya Ekinci, hükümetin Kürt sorununa çözüm için “demokrasi açılımı” olarak sunduğu girişimleri, Kürt sorununa barışçıl çözüm isteyen gazeteci ve akademisyenlerle görüşmeleri, “iyi niyet ifadeleri” olarak niteledi. Ama sürecin asıl ölçütünün eşit vatandaşlığa engellerle dolu olduğunu söylediği anayasanın özünün değiştirilmesi olduğunu vurguladı.
Erdoğan DTP ile görüştü
KCK ise yaptığı açıklamada “Söze değil pratiğe bakılacak” ifadelerini kullandı. Hızlı bir görüşme trafiği başladı. Uzun süre DTP’ye randevu vermeyen Başbakan Erdoğan, DTP ile görüşeceğini açıkladı. Görüşme 5 Ağustos’ta yapıldı.
Erdoğan’ın AK Parti Grubu’ndaki odasında gerçekleşen görüşmeye İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AK Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ ile Başbakanlık Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın yanı sıra DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş da katıldı.
Başbakan Erdoğan, yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, bunun ”geleceğe yönelik inancı daha da arttıracağına inandığını” ifade etti.
Erdoğan, “Bir sürecin içerisindeyiz. Bu sürece yönelik olarak bugün yapmış olduğumuz toplantıyla geleceğe yönelik umutlarımızın daha da arttığı inancındayım. Milletimiz birlik istiyor, beraberlik istiyor, dayanışma istiyor. Anneler gözyaşları dinsin istiyor. Kan ölüm olmasın istiyor. Hepimiz bunun beklentisi içerisindeyiz” dedi.
Başbakan Erdoğan, ”Bir saatlik görüşmemizde de karşılıklı olarak birbirimizden istifade ettiğimize ve bütün bu görüşmelerin de geleceğe yönelik olarak, güvene dayalı olarak olumlu adımlar olacağına inanıyorum. Bazı şüphelerin kalkmasına yönelik adımlar olacağına da inanıyorum” şeklinde konuştu. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de Erdoğan’la yaptığı görüşmeyi ”Bugün önemli bir gün… Diyalog ortamının sağlanmasından dolayı umutluyuz, mutluyuz” sözleriyle değerlendirdi. ”Görmek istediğimiz tablo, halkımızın, Türkiye’nin kucaklaştığı bir süreçtir” diyen Türk, yapılması gerekenler konusundaki düşüncelerini ifade ettiklerini belirtti.
Ahmet Türk, “Umut ediyoruz ki daha demokratik, herkesin sevgiyle kucaklaştığı bir süreç için olumlu gelişmelerle karşı karşıya kalırız. Tabii ki hepimize önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Bu sorumluluk bilinciyle çabalarımızı sürdüreceğiz” dedi.
Öcalan ise sürece dair açıklamalar yaptı, silahların susmasının devlete bağlı olduğunu belirtti.
Muhalefet sürece karşı
Muhalefet ise bu sürecin karşısında bir tutum içindeydi. Muhalefetteki MHP ve CHP’nin sürece yönelik karşı çıkışları dikkat çekti. 2010 yılının hemen başında CHP, Beşir Atalay hakkındaki gensoru önergesini TBMM’ye sundu. MHP lideri Devlet Bahçeli “Açılım tuzağına düşmeyin” dedi. TBMM’de kurulan Çözüm Komisyonu’na CHP ve MHP üye vermedi.
Kürtler süreçten yana
Kürtler ise sürecin ilerlemesi için çabalıyordu ve adresi net olarak gösteriyordu. 14 Ağustos günü AA’ya açıklama yapan DTP Eş başkanı Ahmet Türk, “PKK’yi etkileyecek kişi, Öcalan’dır,” diyor ve şöyle devam ediyordu: “Öcalan taraflardan biri midir, biridir. PKK üzerinde önemli bir etkinliği var mı, var. Toplum tarafından önemsenen bir isim midir, isimdir. O zaman sürecin gerçekten demokratik, barışçıl bir sürece, çözüm sürecine evirilmesi konusunda etkili olan herkesin hassasiyetini, söylediklerini dikkate almamız gerekiyor.”
Meydanlarda halka hitap eden diğer DTP’li vekiller ise çözümün Öcalan olduğunu ifade ediyordu.
Ancak bir yandan PKK’ye yönelik operasyonlar devam ediyor, çatışma haberleri de geliyordu. Barışın sağlanması için yoğun bir çaba vardı. Barış Anneleri Genelkurmay Başkanı ile görüşmek istedi,ancak izin verilmedi.
Öcalan’ın hazırladığı yol haritasının dışarıya çıkarılmasına izin verilmedi:
“Öcalan hazırladığı yol haritasını 20 Ağustos 2009 günü cezaevi yönetimine teslim etti. Aradan günler geçmesine rağmen yol haritası dışarı çıkarılmadı. Devlet yol haritasına el koymuş, dışarı çıkarılmasını engellemişti. Devletin yasakladığı yol haritasında Öcalan, 23 Ekim’de yaptığı açıklamaya göre üç aşamadan oluşan üç öneride bulunmuştu. O öneriler şu şekildeydi:
“Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak. Güvence verecek. PKK de bölücü olmadığını devlete ispatlayacak. Şiddeti yöntem olarak esas almadığını ilan edecek. Bu aşamada çatışmasızlık ortamı oluşturulacak. Devlet Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkan tanıyacak. Bu olursa ikinci aşama olarak sınır dışına çekilme olacak. Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak. Devlet bunu yaptığı oranda da geri dönüşler olacak.” Öcalan’ın hazırladığı yol haritası devlet ve hükümet kanadında beğenilmemiş, kaşların çatılmasına yol açmıştı. Öcalan ise sürece dair umudunu koruyor ve değişimin zorunluluğuna dikkat çekiyordu: “Herkes her şey değişmek zorunda” diyordu.
TSK Kürt açılımını destekledi ama PKK ile görüşmeye karşı
Operasyonlar, gözaltılar devam ederken süreçle ilgili de farkı sesler çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanı Gül “Unutun İmralı’yı” diyerek Öcalan’ı sürecin dışında gördüklerini belirtti. Ardından Türk Silahlı Kuvvetleri, hükümetin Kürt açılımına destek verdi, ancak bunun için PKK’yle görüşmeye karşı olduğunu bildirdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay internet sitesinde yayınlanan yazılı açıklamada, PKK’yle mücadelenin devam edeceğini bildirdi. Ancak Başbuğ, Kürt açılımı politikası çerçevesinde etnik farklılıkları derinleştirecek hareketlerden kaçınılması uyarısında bulundu. Başbuğ mesajında, “Türk Silahlı Kuvvetleri, bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleyi kararlılıkla sürdürürken, güvenlik alanının dışında kalan ekonomi, sosyokültürel ve uluslararası alanlarda da devlet tarafından gerekli tedbirlerin alınmasının önemli olduğuna inanmaktadır” dedi. Genelkurmay Başkanı, bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “kırmızı çizgileri” olduğunu hatırlattı. Başbuğ, kültürel farklılıkların siyasal kimlik unsuru haline getirilmesine ya da terör örgütü üyeleriyle görüşülmesine karşı olduklarını açıkladı. Başbuğ hemen ertesi gün PKK’lilere teslim olun çağrısında da bulundu.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi
“Demokratik açılım” diye başlayan sürecin adı “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak değiştirildi:
“Süreç tıkanmaya doğru giderken, İmralı’da Öcalan’ın kapısını devlet bir kez daha çaldı. Yol haritası boyunca Öcalan’ın ‘gelin haritayı müzakere edelim’ çağrılarını duymazlıktan gelen devlet, Öcalan’ın kapısını farklı bir amaçla çalmıştı. Heyet Öcalan’dan, Türkiye’ye Barış Grubu gelmesi için çağrı yapmasını istiyordu. Öcalan, öneriye şiddetle karşı çıktı, “Hayır, olmaz,” dedi. Bunun üzerine heyet Öcalan’a barış gruplarının gelmesinin negatif olan havayı pozitife çevireceğini, sürecin önünü açacağını, kamuoyunda olumlu sonuçlar doğuracağını, örgütün kendisine bağlı olup olmayacağını göreceklerini belirterek, grupların gelmesinde ısrarcı davrandı. Bunun üzerine Öcalan, ‘Peki’ diyerek, öneriye fırsat tanıma kararı aldı.”
Kasım sonlarında açıklama yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Milli birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız” dedi.
1 Eylül’de barış talebi
Diyarbakır başta olmak üzere birçok kentte yapılan 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde verilen mesaj netti: “Onurlu barışa evet”
Bu tarihte Irak Federal Kürdistan Bölgesi’ne giden DTP heyeti Mesut Barzani ve Celal Talabani ile görüşmeler yaptı. DTP heyetinin görüşmelerinde Kürt meselesinin çözümü konuşuldu.
Oslo5 görüşmeleri
13 Eylül günü Oslo5 görüşmesi başladı. Hakan Fidan ilk defa Başbakan Müsteşar Yardımcısı olarak toplantıya katıldı. Bu görüşmenin ana gündemlerinden biri de Öcalan’ın verilmeyen yol haritasıydı. Bundan önce aracı kurum Ankara’ya giderek Emre Taner’le bir araya geldi. Taner, “Ben onlara (PKK’yi kastediyor) söz verdim ama o sözümü yerine getirmeyeceğim. Yol Haritası’nı vermeyeceğiz” dedi. Ancak bir buçuk yılın ardından Öcalan’ın “Yol Haritası” avukatlar tarafından AİHM üzerinden alınabilmişti.
Ancak bu görüşmeler devam ederken, KCK ikinci dalga operasyonları, DTP’nin kapatılması ve Eş Başkanları Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk’ün milletvekilliklerinin düşürülmesi, siyaset yasakları, Habur’dan gelen barış grubu üyelerinin tutuklanması gibi peş peşe durumlar yaşandı.
Ortam gerginleşmişti. Öcalan, yaşananlardan sorumlu olmayacağını belirtti.
Barış Grupları
Önceki tüm Oslo görüşmelerinde üzerine varılan mutabakat metninde “DTP’ye yönelik operasyonların durdurulması” yer almasına karşın operasyonlara devam edildi. Oslo5’ten sonra Emre Taner ve Afet Güneş, İmralı’ya bir mesaj götürerek, “Türk hükümeti Kandil’den bir grubun gitmesini istedi. Eğer dağdan bir grup giderse, çözüm için Erdoğan’ın eli güçlenir” denildi ve Öcalan da “Barış Grupları” için çağrı yapacağını belirtti. Habur süreci de bu şekilde başladı. Hatta grupta yer alacakların isimler Ankara’ya ulaştırıldı ve hukuki sorunu olmayan kişiler belirlendi.
Habur sürecini başlatan görüşmeler
Ancak Habur sürecini başlatan görüşme de yine aracı kurum atlatılarak yapıldı. Aracı kurum bir kez daha “bir mutabakata varmadan” ve “gidecek grupların devletler arası bir gözetim mekanizmasında olmadan” gitmesinin sorun yaratabileceğini belirtti. Ankara ve PKK arasında varılan anlaşmaya göre; “Türkiye’ye gönderilecek Barış Grupları’nın üyeleri tutuklanmayacak, PKK bilinen ve aranması olan kişileri göndermeyecek, gelecek kişilerin isimleri önceden bildirilecek.”
2 grup Habur’dan giriş yaptı
Öcalan’ın çağrısı üzerine, Kandil ve Mahmur’dan iki Barış Grubu, 19 Ekim’de Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı.
Kapıdan giriş yapan barış grupları, Diyarbakır yolunda milyonlarca kişi tarafından karşılandı. Ancak halkın gösterdiği bu karşılama tepki ile karşılandı.
İçişleri Bakanı Atalay ilk yaptığı açıklamada grubun gelişinin önemli bir adım olduğunu belirtti.
21 Ekim günü partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, “Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak görüyorum” dedi.
Habur’dan gelişe özellikle milliyetçi kesim yoğun tepki gösterdi. Muhalefet de tepki gösterenler arasındaydı. DTP’ye soruşturma gecikmedi. Hükümetin ilk verdiği ılımlı mesaj tersine dönmeye başladı. İki gün sonra ise özellikle dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP’nin muhalefeti karşısında “süreci sil baştan yaparız” tehdidinde bulundu. Bakan Beşir Atalay ise yaşananları şov ve provokasyon olarak nitelendirdi.
DTP kanadından ise bu açıklamalara tepki gösterildi. Ahmet Türk, “Bunlar şov değil barışın coşkusu” dedi. Süreç konusunda geri adım atan AK Parti’ye tepki gösterdi. Türk, “Kaybeden Türkiye olur” diye konuştu.
Sürecin gidişatından duyduğu kaygıyı ifade eden bir diğer isim de Öcalan’dı:
“Ben bir daha gelmeleri için kesinlikle çağrıda bulunmayacağım, barış grupları gelmez, gelemez. Bundan sonra grupların gelmesi için durum değişmeden hiçbir çağrıda bulunmayacağım, bu doğru da değil, alçaklıktır, onursuzluktur. Ama devlet gider PKK’yle görüşür, anlaşır, PKK kendisi gönderirse ona bir şey diyemem. Benim tarafımdan bir daha Barış Grubu çağrısı kesinlikle olmayacaktır. Gelen gruplar için şükranlarımı sunuyorum. Bu gruplara çağrı yapmamdaki amaç şuydu; Devlet, bir sınama yapmak istedi. Bana bağlı olup olmadıklarını, ne kadar bağlı olduklarını sınamak istedi” (23 Ekim 2009).
“Barış işi ciddi bir iştir, saygı ister. Her şey anlaşılmıştır. Bu grupların gelişi ve buna karşı Kürt halkının onurlu sahiplenişi, duruşu, hükümetin gerçek yüzünü, niyetini ortaya çıkarmıştır. Hükümetin planı suya düştü. Yine her şeyin günahını Kürtlerin üzerine atmaya çalışıyorlar. Tabii ki açılım maçılım hikaye, amaçları PKK’nin tasfiyesidir.” (30 Ekim 2009)
Öcalan’a hücre cezası
Bu süreçte sert tutum alındı. Ekim ayı ortalarında Öcalan’a 10 günlük hücre cezası verilirken, demokratik açılım süresince sürdürülen KCK operasyonları daha da arttı. 2009 yılında taraflar birbirini sınarken, 2010 tarihinde direkt görüşmelere başlanacak, müzakare masasına oturulacaktı.
DTP kapatıldı
Anayasa Mahkemesi, partinin kapatılmasıyla ilgili davanın 4. gününde yapılan 9 saatlik görüşmenin ardından kararı açıkladı ve parti, 11 Aralık 2009’da kapandı. Anayasa Mahkemesi ayrıca 37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı getirirken, Genel Başkan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliğinin düşürülmesini kararlaştırdı. Türk yaptığı açıklamada sine-i millete döneceklerini belirtti, daha sonra da Meclis’te mücadele edeceklerini kaydetti.
Anayasa değişikliği paketi
2009 yılı böyle sonlanıp 2010 yılına gidilirken de AK Parti’nin hazırladığı anayasa değişiklik paketi gündemdeydi. Kürtlerin talepleri pakete alınmadı. Bu konu 27 Şubat 2010 tarihinde Brüksel’de PKK ile devlet arasında yapılan görüşmelerde tekrar gündeme geldi. Paket üzerinde Meclis’te görüşmeler sürerken Hakan Fidan, Sabri Ok’a, “Hükümet Meclis’teki görüşmelerde bazı değişiklikleri geçirme noktasında zorlanıyor. Siz böyle hemen BDP’lilere bilgi verseniz, yani olumlu yönde oy kullansalar iyi olur” dedi. Ok, “BDP’ye talimat verme gibi durumlarının olmadığını söyledi.
Oslo belgeleri nasıl sızdırıldı?
Oslo sürecinin en önemli operasyonlarından biri de görüşme belgelerinin sızdırılmasıydı. 4 Mart 2010 tarihinde Brüksel’de KNK binasına, Roj TV stüdyoları ve BDP Temsilciliği’ne aynı anda polis baskını düzenlendi.
Bu baskında Oslo Görüşmecileri Zübeyir Aydar, Remzi Kartal ve Adem Uzun’un da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Aydar ve Kartal’ın aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklandı. Aydar, Kartal ve Uzun’un arşivinde bulunan Oslo notları, görüşme tutanakları, Öcalan’dan gelen mektuplara polis tarafından el konuldu. Daha sonra bu operasyonda ele geçirilenlerin büyük bölümünün MİT’e verildiği belirtildi.
Belçika’dan açıklama
AK Partililer daha sonra operasyonun emekliye ayrılan Emre Taner’in operasyonu olduğunu iddia etti ancak Belçikalı yetkililer, operasyonun Türkiye’nin talebi doğrultusunda yapıldığını açıkladı. Roj TV Genel Yayın Yönetmeni Amed Dicle de operasyonun Belçika ve Türk polisinin ortak ürünü olduğunu iddia etti ve “İçeride Türkçe konuşan yüzü maskeli polisler var” ifadeleri dikkat çekti. Yetkililer ise operasyona Türk polisinin katılmadığını, ancak Türkçe konuşan Belçikalı polislerin bulunabileceğini belirtti.
21 Mart’taki Newroz kutlamalarında yine barış talepleri önce çıktı. Bu arada 23 Mart’ta açıklama yapan KCK, yeni bir sürecin başladığını duyurdu. Açıklamada, “Yeni süreç ara bir dönem değildir, ‘Ya demokratik çözüm ya direniş’ biçiminde gelişecektir” denildi.
Oslo 6 görüşmeleri
Tüm bu süreçler yaşanırken, Oslo görüşmeleri de devam ediyordu. 2-3 Mayıs 2010 tarihinde yapılan Oslo 6 görüşmesine Hakan Fidan bir öneriyle gelmişti. PKK’den kendisine 6 ay süre tanımasını isteyen Fidan, şunları söylüyordu: “Yeni göreve başlıyorum, sizden ricam, 6 ay süre tanıyın. Böyle bir şey yaparsanız elimi güçlendirmiş olursunuz. Siz Ecevit’e, diğer hükümetlere hep süre verdiniz. Eğer bana bu şansı verirseniz rolümü oynayabilirim.”
Fidan 15 Nisan 2010’da Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşar yardımcılığına getirildi. Emre Taner’in görev süresinin dolmasının ardından, 27 Mayıs 2010 tarihinde MİT müsteşarlığı görevine atanmıştı.
İran’a ortak operasyon önerisi
Toplamda yapılan 11 Oslo görüşmesinin Ağustos 2010’da yapılan 8’inci görüşmesinde Türkiye heyeti, İmralı’ya gidecek PKK ve PJAK’lıların isimlerini istedi. Ocak 2011’de yapılan Oslo9 görüşmeleri sürerken, Türkiye’den bir heyet Tahran’a giderek, “PKK’ye karşı ortak operasyon” önerdi. Ancak haziran ayında genel seçimler yapılacağı için operasyon tarihi biraz ertelendi.
Oslo10 görüşmeleri
12-13 Mayıs’ta yapılan Oslo10 görüşmelerine İmralı görüşmelerini de sürdüren Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu da katıldı ve 8 maddelik mutabakat, Kürt tarafı, devlet tarafı ve aracı kurum tarafından imzalandı. Mutabakatın imzalanmasından sonra Türk heyeti, “Artık bizim işimiz bitti. Biz bu protokolleri hükümete sunacağız, hükümetin karar vermesi gerekiyor” dedi.
2011 yılında, PKK ve Türkiye temsilcileri arasında Norveç’in başkenti Oslo’da yapılan son toplantıların bir yemek molasında artık MİT Müsteşarı olan Hakan Fidan, PKK’nin görüşmelerden sorumlu yetkilisi Sabri Ok’a dönerek, “Sabri Bey, biliyor musunuz, 300-400 kişiyle Avrupa’da neler yapılmaz ki” dedi. Fidan’ın kullandığı bu cümle etrafta bulunan iki heyetin üyelerinin de tuhafına gitmişti. Çünkü görüştükleri konularla hiç ilgisi olmayan bir cümleydi. Ama bu sözler Sabri Ok’a yabancı değildi. Ok, 2009 yılında Avrupa’daki PKK çalışmalarından sorumluyken, Fransa’da Avrupa’daki Kürt kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı düzenlemiş ve bu toplantıda 400’e yakın kişiye hitaben, ‘Avrupa’da 300-400 kişiyle neler yapılmaz ki, bu kadar gücümüz var, iyi çalışmalıyız’ şeklinde bir konuşma yapmıştı. Fidan, ne demek istediğini soran Ok’u, ‘Fransa’daki konuşmanızda böyle diyorsunuz ya. Çok haklısınız’ diye yanıtlar. Ok: Evet, öyle bir konuşmam oldu, siz de bunu duydunuz… Fidan: Evet, hepsini dinledim. Hükümetler arasında siyasi sorunlar olsa da istihbaratlar arasında hiçbir zaman ilişki kesilmez. Fransa’da yaptığınız o toplantının tüm görüntü ve ses kayıtları bizde.” (s.169-170)
Erdoğan’ın mutabakata yanıtı 12 Haziran seçimlerine üç gün kala yani 9 Haziran günü ATV’deki bir programda geldi. Erdoğan, “Ben eğer Abdullah Öcalan 1999’da Türkiye’ye getirildiğinde hükümet olsaydım, mahkemenin idam kararını uygulayacaktım” dedi. İdam tartışmaları başladı.
DBP vekil sayısını 36’ya çıkardı
Bağımsız adaylarla 12 Haziran seçimlerine hazırlanan DBP’nin tep talebi barıştı.
Operasyonlar devam ederken, Türkiye’nin dört bir yanında seçim çalışmaları hız kazandı.
12 Haziran seçimlerinde DBP milletvekili sayısını 21’den 36’ya çıkardı. Hatip Dicle’nin vekilliği YSK tarafından düşürüldü, protestolar gerçekleştirildi.
14 Haziran günü konuşan Başbakan Erdoğan, operasyonların devam edeceği mesajını verdi.
Demokratik Toplum Kongresi 14 Temmuz’da demokratik özerklik ilan etti.
Öcalan ise rol oynayabilmesi için önünün açılmasını istedi. KCK’den de benzer açıklama geldi.
Öcalan’ın daha önce çatışmasızlık için verdiği süre 12 Temmuz’da sona erdi. 14 Temmuz’da Erdoğan da sert açıklamalar yaptı. Aynı gün, daha sonra çokça tartışılacak Silvan çatışması yaşandı.
Silvan çatışması
Çözüm Süreci’ni bitiren olay olarak Silvan çatışması gösterildi. 14 Temmuz’da çıkan çatışmada 13 asker hayatını kaybetti. Genelkurmay Başkanlığı olayla ilgili soruşturma başlattı. 26 Temmuz 2011 tarihinde Silvan olaylarına ilişkin rapor hazırlayan Genelkurmay Başkanlığı, askerin operasyona çıktığını ve dönüşte pusulama bile olmadığını kabul etti. Olaya ilişkin açılan davanın 26 Aralık 2014 tarihli duruşmasında ifade veren dönemin Silvan 4’üncü Taktik Jandarma Tabur Komutanı Binbaşı Milbay Şahin, operasyonun önceden planlandığını ve operasyonun Diyarbakır Valisi’nin talimatıyla yapıldığını söyledi. Binbaşı Milbay Şahin ve aynı taburun emrinde olan ancak ismi açıklanmayan bölük komutanı ve bir teğmenin görev yerleri değiştirildi.
İran Kandil’i bombaladı
16 Temmuz 2011’de İran, daha önce Türkiye ile varılan anlaşma gereği Kandil’e kapsamlı bir operasyon başlattı. Çatışmalar yaşandı, İran da YNK üzerinden ateşkes istemek durumunda kaldı. Öcalan İran’ın saldırısını ‘bölgesel boyutta bir saldırı’ olarak yorumladı. Öcalan ayrıca AK Parti’nin Kürt meselesinin çözümünü istemediğini de belirtti.
Erdoğan kayıp yakınları ile bir araya geldi
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumartesi Anneleri ile 2011 yılında Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde görüştü. Yaklaşık 2 saat süren görüşmede; Erdoğan’ın, Cumartesi Anneleri hakkında, “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi Anneleri birileri tarafından kullanılıyor” ifadelerinin yanlış anlaşıldığını, böyle bir şey söylemediğini ifade etmişti. Erdoğan ile görüşmede, gözaltına alındıktan sonra cansız bedenine ulaşılan Rıdvan Karakoç’un ağabeyi Hasan Karakoç ile kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya da yer alan isimlerdendi. Karakoç, Erdoğan’ın kendilerini büyük bir ciddiyetle dinlediğini söyledi. Karakoç, “Görüşmede, tek tek derdimizi anlattık. O da notlar aldı. ‘Sizin sorununuz benim ve kabinemin sorunudur, arkadaşlarıma talimat vereceğim. Kayıplar için çalışma başlatacağım. Ben de sizin gibi mağdurum, beni de cezaevine atıp işkence ettiler’ dedi. Daha sonra görüşmeyi bitirdik” ifadelerini kullandı.
Rojava’daki gelişmeler
Türkiye’de çatışmalı bir süreç yaşanırken, yanı başında Suriye’de ise farklı gelişmelere tanıklık ediliyordu. Arap Baharı’nın etkileri, 2011’in ilk aylarına geldiğimizde hızlı bir şekilde Suriye’ye sıçramaya başladı. Bundan en fazla etkilenen Kürtler oldu. Rojava’da Ekim 2011’de kurumsal bir çatı örgütü olan Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) kuruldu. TEV-DEM eğitim ve savunma konularında örgütlenmeye gitti. 2011’de Halk Savunma Birlikleri (YPG) kuruldu. Kobané’de 19 Temmuz 2012’de özerklik ilan edildi ve ardından Afrîn, Serêkaniyê, Dirbesiyê, Amûdê, Dêrik, Girkê Legê, Tirbespiyê, Qamişlo, Til Temir ve Hesekê gibi şehirlerde geniş bir yayılım gösterdi. Demokratik Özerk Yönetim’in Geçici Yasama Meclisi, 21 Ocak 2014’te Amûdê şehrinde bir araya gelerek Cizîrê Kantonu Geçici Yönetimi’ni ilan etti. 27 Ocak’ta Kobané’de ve 29 Ocak’ta Afrîn’de de özerklik ilanları gerçekleştirildi. Ardından 2015’te Kanton Koordinasyonu oluşturuldu. 2012’nin sonuna geldiğimizde cihatçı örgütlerin bu bölgeye saldırıları da başlamıştı. Bu durum 2013-2014’te Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşımı direk etkileyecekti.
MİT’e soruşturma
13 Eylül 2011’de Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) internet sitesinde bir ses kaydı yayınlandı. Birkaç saat sonra kaldırılan kayıtta, görüşmenin detayları yer aldı. 8 Şubat 2012’de Oslo görüşmelerine katılan Fidan, Güneş ve eski MİT Müsteşarı Emre Taner, KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrıldı. Savcının, sorguda KCK yapılanmasında MİT’in rolü ile Oslo görüşmelerini soracağı iddia edildi. MİT Kanunu 15 Şubat’ta Meclis’te bir gecede değiştirildi, Fidan’ın ve diğer MİT mensuplarının görevleri kapsamındaki konularla ilgili ifade vermesi Başbakanlık iznine bağlandı. MİT mensupları ifade vermeye gitmedi. Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı Fidan için “sır küpüm” dedi ve onu İmralı ve Oslo’ya gönderenin kendisi olduğunu kabul etti. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Haziran ayında Avni Özgürel’le yaptığı söyleşide, “Oslo’da çözüme çok yaklaşıldığını, kendisinin de süreci yakından takip ettiğini” söyledi.
Roboski katliamı
“Roboski Katliamı” 28 Aralık 2011’de yaşandı. Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 17’si çocuk 34 kişi hayatını kaybetti. Katliam olarak nitelendirilen olayla ilgili Ankara “kasıt” olmadığını duyururken; TSK da köylülerin “PKK’lı sanılarak” vurulduğunu açıkladı. Ölen kişilerin kaçakçılık yapmak için köy kırsalından Irak’a geçmeye çalışanlar olduğunun anlaşılması tartışmaları da beraberinde getirdi. Konuyla ilgili dava süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar ulaştı; ancak başvuru reddedildi.
Oslo süreci neden bitti?
MİT ve PKK temsilcileri arasında Norveç’in başkenti Oslo’da gerçekleştirilen görüşmelere katılanlardan KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, sürecin tıkanmasından hükümeti sorumlu tutarken, görüşmelerin yeniden başlamasını istediklerini açıkladı. BBC’ye konuşan Aydar, sürecin tüm aşamalarında kendilerinin üzerilerine düşeni yaptığını ancak hükümetin verdiği sözleri tutmadığını, oyalama yoluna gittiğini ve sürece ciddiyetle yaklaşmayıp görüşmeleri habersiz bir şekilde kestiğini iddia etti.
Oslo sürecinin en hızlı yürüdüğü dönemin 2009 yılı olduğunu belirten Aydar, eylemsizlik içinde bulundukları bu dönemde KCK tutuklamalarının başladığını ve bunun sürece ilk zarar veren olay olduğunu belirtti:
“Karşı taraf bu konuda çözüm iradesi ortaya koymadı. Hareketi çatışmasızlık ortamında tutup kendi projesini hayata geçirmek istedi. Bu, ‘Bunları oyalayıp, seçimleri atlatıp bütün kurumlara karşı kendimizi Türkiye’de iktidar yapabilir miyiz’ yönünde bir yaklaşımdı.” Aydar, bir grup PKK’linin 19 Ekim 2009’da Habur sınır kapısından Türkiye’ye giriş sürecinde de ‘verilen sözün tutulmadığını’ da belirtti. Bütün bu süreçte çatışmaları ilk başlatan tarafın PKK olmadığını iddia eden Aydar; 2011 Nisan’ında PKK’ye karşı askeri operasyonların başladığını, ilk olarak Hatay’da yedi PKK’linin, 12 Haziran 2011 seçimlerine kadarsa 56 PKK’linin öldürüldüğünü, PKK’nin seçimlere kadar herhangi bir saldırıda bulunmadığını söyledi. Aydar, 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşanan ve 14 askerin öldüğü çatışmayla PKK’nin Oslo masasını devirdiği yönündeki eleştirilerle ilgiliyse şunları söyledi:
“Silvan olayında bir planlama yoktu. Orada olay, operasyon sırasında iki gücün karşı karşıya gelmesidir. Orada asker de öbürlerinin hepsini vurabilirdi ama o gün orada kim daha önce davrandıysa o sonuç aldı.”
Aydar bütün bunlara ek olarak, 2010 yılı sonu ila 2011 yılı başlarında Türkiye’nin, İran, Irak ve Suriye’yle PKK’ye karşı bir anlaşma yaptığını ve bu ortak saldırı planının da süreci olumsuz etkilediğini ifade etti. Aydar’a göre bu plan, Kandil’e giren İran’ın yenilgiye uğraması ve Suriye’nin kendi iç sorunlarına boğulması sonucunda başarıya ulaşamadı. Aydar devletle son temaslarının 2011 Mayıs’ında Abdullah Öcalan’ın hazırladığı üç tane protokolün tartışma belgesi olarak kararlaştırılmasıyla sağlandığını bundan sonra haziran ayında kendilerine cevap verilmesi gerekirken verilmediğini iddia etti. Aydar’ın iddiasına göre PKK tarafı görüşmelerin kesildiğini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon konuşmasından öğrendi. Aydar, CHP’nin görüşmelere dair belgeleri yayınlamasını da eleştirdi ve ölümlerin günlük siyasi çıkarlara alet edilmemesi gerektiğini söyledi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Oslo görüşmelerinin devam etmesi için ‘silah bırakılması’ şartını öne sürmüştü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘silah bırakırlarsa görüşülsün’ önerisini de bilgisizlik olarak değerlendiren Aydar, “Bu tür görüşmelerde kimse masaya ‘şunu getirebilirsin, şunu getiremezsin’ diye gelemez. Herkes masaya istediğini getirmekte serbesttir. Ama masada söylenir” diye konuştu “Oslo görüşmelerinin tekrar başlaması için hazır mısınız” sorusunaysa Aydar, “Tabi ki” cevabını verdi ve ekledi: “Bizim tabanımız barışa dünden hazırdır. Önceden tabanımızı buna göre hazırlamış bulunuyoruz. Bu işin mutlaka diyalog yoluyla halledilmesi gerektiğine inanıyoruz. O müzakere süreci boyunca zaman zaman çatışmalar oldu, tıkanıklıklardan dolayı oldu. Ama son bir sene içindeki kayıplar, ister bizim taraftan olsun ister karşı taraftan, bizim kayıplarımızdır, bu ülkenin kayıplarıdır. Bu süreç devam etseydi bu insanlar ölmeyebilirdi.” Aydar kendilerine talep gelmesi durumunda ‘şartsız olarak masaya oturacaklarını da’ söyledi.
Cezaevlerinde açlık grevi
Çatışmaların şiddetlenmesiyle Öcalan’ın sağlık durumunun tehlikede olduğu yönündeki haberler nedeniyle binlerce tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı. 17 Kasım 2012 tarihinde açlık grevleri, Öcalan’ın gönderdiği mesajla son buldu. Kitapta Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin haberin “Öcalan’la görüşme yapmayı ve yeni bir süreç başlatma” amacıyla MİT tarafından Kandil’e ulaştırıldığı belirtildi. Yılbaşına doğru giderken, Erdoğan yaptığı bir konuşmada “Arkadaşlarımız İmralı’da görüşme yapıyorlar” dedi. Çatışmalar, operasyonlar, görüşmeler, açlık grevleri aslında 2013 çözüm sürecine de bir zemin hazırlıyordu. Çözüm süreci nasıl başladı ve nasıl bitti? Dosyamızın bir sonraki bölümünde diğer başlık olarak bunu ele alacağız.