Barış Vakfı, 26 Nisan’da İstanbul’da “Kürt Sorununda Silahsızlanma Çalıştayı” düzenleyerek, Türkiye’nin en uzun soluklu sorunlarından biri olan Kürt meselesinde çözüm yollarını tartışmaya açtı. Akademisyenler, gazeteciler, yazarlar ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen çalıştayda, silahsızlanma, müzakere süreci ve barışın toplumsallaşması konularında kapsamlı değerlendirmeler yapıldı.
‘Barışın inşasında herkesin görevi var’
Çalıştayda öne çıkan görüşlerde, barışa dair en küçük umut ışığının bile geliştirilmeye çalışılmasının yaşamsal öneme sahip olduğu vurgulandı. Barışın inşasında yalnızca siyasi aktörlerin değil, toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğu olduğuna dikkat çekildi. “Çözüm süreci güçlü bir siyasi irade ve toplumsal rıza olmadan başarıya ulaşamaz” denilirken, muhatapsız ve müzakeresiz bir barış sürecinin mümkün olmadığına işaret edildi.
‘Öcalan’ın koşulları iyileştirilmeli’
Çalıştayda Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi gerektiği dile getirildi. PKK kongresine etkin katılımının sağlanmasının, çözüm sürecinde kritik bir adım olacağı belirtildi. Bu bağlamda TBMM’nin yasal düzenlemeler açısından rolüne vurgu yapıldı. Silah bırakanların toplumsal yaşama kazandırılması, siyasi operasyonların sonlandırılması ve müzakere zeminini güçlendirecek adımların atılması gerektiği ifade edildi.
‘Sürece hukuki zemin sağlanmalı’
Hak temelli yaklaşımın, sürecin ilerlemesinde esasa alınması gerektiği belirtilen çalıştayda, 2013-2015 çözüm süreci sonrası yaşanan şiddet ortamının toplumda yarattığı tahribata dikkat çekildi. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanında yaşanan gerilemenin toplumun çözüm sürecine olan inancını zayıflattığı ifade edildi. Katılımcılar, geçmiş deneyimlerden ders alınarak sürecin sağlam bir hukuki zemin üzerine oturtulmasının önemine dikkat çekti.
‘Demokratikleşme ve barış birlikte ilerlemeli’
Hasta mahpusların tahliyesi, ifade özgürlüğü ve umut hakkı gibi temel hakların pazarlık konusu edilmemesi gerektiği vurgulandı. Demokratikleşme ile barış sürecinin birbirini dışlamayan, eş zamanlı ilerlemesi gereken süreçler olduğu belirtildi. Bu noktada siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerine büyük görev düştüğü hatırlatıldı.
‘Sözümüzü barıştan yana kurmalıyız’
Çatışmaların toplumu derin şekilde etkilediğini vurgulayan katılımcılar, barışın toplumsallaşmasının ve halkın sürece dahil edilmesinin yaşamsal bir işlev taşıdığını belirtti. Medya, kadın örgütleri, hukukçular ve insan hakları savunucularının da sürece katkı sunması gerektiği vurgulandı. Barışın pamuk ipliğine bağlı olduğu, bu nedenle her adımın sürecin devamlılığını güvence altına alacak şekilde değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. (Evrensel)