Geçen haftaki yazımda dini liderlerin, tıpkı sivil toplum örgütleri ve akademisyenler gibi orta seviye aktör olarak barış inşasında nasıl rol alabileceklerine dair hem teorik bir çerçeve sundum hem de Guatemala, Sierra Leone, Filipinler, Kuzey İrlanda, Güney Afrika ve Kuzey Uganda örneklerindeki rollerini uzunca anlattım. Yazının sonunda ise bu hafta Türkiye özelinde dini liderleri anlatacağımı yazdım. Bir yanda CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyum ve devamındaki olaylar silsilesi diğer yandan Filistin’de devam eden soykırım ve İsrail’in revizyonist hamleleri ile beynim allak bullak olsa da ve gündem dışı gibi görünse de barış süreklilik gerektirir şiarıyla sözümde durup yazının devamını getiriyorum.
Yazıya başlamadan belki yanılıyorumdur diye bir daha Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi web sitesini uzunca inceledim. Ekim 2024’ten beri yayınlanan haftalık cuma hutbelerine baktım; acaba adına “terörsüz Türkiye” ya da “Kürt barışı” veyahut “kardeşlik ve barış” ne derlerse desinler bu konuya dair bir vaaz verirmiş mi diye. Maalesef hayır! Türkiye’de herkesi bu kadar çok ilgilendiren 41 yıllık çatışmanın çözüm sürecinde tek bir hutbenin bu konuya ayrılmamış olması çok manidar!
Malum her şeyin merkezi yönetime bağlandığı ülkemizde sayısı 90.000’e yaklaşan camilerin hepsinde verilecek hutbe tek merkezden belirleniyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi web sitesinde hutbeler Türkçe dahil 9 dilde yayınlanırken, bilin bakalım hangi dilde yayınlanmıyor! Tabii ki Kürtçe.
“Kürt kardeşlerim” söylemini iktidar ve ortakları kullanmayı sevseler de merkezi dini kurum olan ve bütçesiyle sık sık gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aynı “kardeşlerin” dilini sevmediği, en azından o dilde hutbe yayınlamaya gerek görmediği aşikar. Halbuki Kürt din alimleri sırf Kürtçe hutbe verdikleri için tutuklanabiliyor, yaşı 80’i geçen insanlar bu yüzden terörize edilip cezalar alabiliyor ve yıllarca hapiste yatabiliyorlar.
Amacım dini bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı veya dini grupları yermek değil, bilakis barış inşa sürecinde oynayabilecekleri rolleri onlara hatırlatıp en azından diğer dünya örneklerinden feyz almalarını önermek. Yine amacım dini grupları ve kurumları övmek de değil, toplumdaki etkilerini göz ardı etmeden barış sürecine nasıl katkı sağlayabileceklerini konuşmak.
2011’de Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin düzenlediği sivil itaatsizlik eylemlerinden biri de ‘alternatif’ cuma namazlarıydı. Camiler yerine benim de Diyarbakır’da şahit olduğum Dağkapı Meydanı gibi alanlarda ve parti binalarında cuma namazları kılınıyordu ki sonrasında bunlar da suç olarak görüldü ve “gerekli işlemler” yapıldı. 2021’de tutuklanan Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) ve Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyeleri tam da duaları Kürtçe okudukları için tutuklandılar ve 2024’de ceza aldılar.
Bütün bu süreçleri geride bırakıp günümüze gelirsek, sevin ya da sevmeyin, destekleyin ya da desteklemeyin ama Türkiye’de din adamları, dini kurumlar, din alimleri adına ne derseniz deyin dini liderlerin güçlü bir nüfuz alanı mevcut. Bu nüfuzun 41 yıllık çatışmanın çözüm sürecinde kullanılması, “kardeşlik söyleminin” dini kurumlarda Kürtçe dili ile normalleşmesi, Kürt toplumunun kendi dilinde duasını okumasına, namazını kılmasına, vaazını dinlemesine alan açılması çok küçük ama başlangıç adımları olacaktır. Başka neler yapılabilir dersek, Diyanet İşleri Başkanlığı haftalık cuma hutbelerinde barışı anlatabilir. 90 bin camide aynı anda barışın kıymeti, silahsızlanma-terhis-yeniden entegrasyon sürecinin toplumsal barış için önemi, ötekileştirmeyen dil kullanımının birleştirici rolü, barışın sadece çatışmasızlık olmadığı, Kürtlerin kimlikleri ile var olmasının “ülkeyi bölmeyeceği” anlatılabilir. Yeter ki anlatılmak istensin barışın çerçevesi geniş, konusu çok. Etkisi olur mu? Tabi ki olur. Ama bu tek başına yeterli olmaz.
Dini liderler ve/ya kurumlar çatışmalardan doğrudan etkilenmiş olan mağdurları/hayatta kalanları veya örgütlendikleri sivil toplum örgütlerini ziyaret edebilir, insandan insana barış girişimi ve diyalog için dini referanslarla barışı anlatabilirler. Meclis Komisyonu’nun da dinlediği Cumartesi Anneleri/İnsanları, Barış Anneleri, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri Derneği, Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı, Türkiye Şehit Yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı ve Türkiye Muharip Gaziler Derneği gibi kurumları ziyaret edebilirler. Bir siyasetçinin ikna edemediği asker-polis ailesini dini bir lider barışa ikna edebilir. Barışa katkı sunmak isterlerse yapacak iş çok.
Tıpkı diğer dünya örneklerindeki gibi farklı dini liderlerin bir araya gelmesi, dini kaynaklardaki barışla ilgili bölümlere referanslar vererek barış vaazlarını kendi cemaatlerine birlikte duyurmaları, barışın sözcüleri olmaları da çok kıymetli olacaktır. Türkiye’deki çatışma, dini temelli bir çatışma olmadığından dini liderlerin ve kurumların barış inşasında el ele vererek birlikte katkı sağlamaları çok daha kolay olacaktır.
Üstelik dini grupların barışa katkısı için dünya örneklerine kadar gitmeye de gerek yok, Türkiye’de toplum içindeki mikro çatışma dediğimiz öldürme, yaralama, arazi çatışması vb uyuşmazlıkların çözümünde de enformel arabuluculuk yöntemlerinden faydalanılmakta. Bu tür çatışmaların çözümü için yapılan barıştırma girişimlerinden sonra ikna olan tarafların katıldığı barıştırma törenlerinde dini liderler Kuran’daki barışla ilgili ayetlere referanslar vererek barıştırmanın önemini anlattıktan sonra çatışmanın tarafları Kuran’ın altından geçer orada bulunan cemaatin şahitliğinde barışırlar. Buna dair birkaç anahtar kelimeyi arama motorlarına yazarsanız fotoğraflar görebilirsiniz. Bendeniz de doktora tezimi bu konuda yazdım ve yüzlerce sayfa anlattığım konuyu şimdi birkaç cümle ile anlattım ve geçiyorum.
Velhasıl Ortadoğu toplumlarında barıştırmalarda dini referansların kullanılması, dini liderlerin görev alması çok aşina olunan ve günümüzde hala devam eden bir gelenek. Durum böyle iken adına Kürt meselesi dediğimiz, yüzyıllı aşan ve son 41 yılı çatışmayla geçen bir davanın barışmasında, dini liderlerin sağlayabileceği katkı da göz ardı edilmemeli.
Barışın toplumsallaşmasından bahsediyorsak, kapsayıcılıktan bahsediyorsak, çoğulculuktan bahsediyorsak pek çok farklı kesimi temsil eden gruplar gibi muhafazakarları temsil eden dini grupların ve dini liderlerin de barış inşasında önemli roller oynayabileceğini unutmamalıyız. Bu bir köy imamı da olabilir, büyükşehirde büyük bir cami müezzini de olabilir, bir tarikatın lideri de olabilir, bir dini azınlık cemaatinin lideri de olabilir, Diyanet İşleri Başkanı da olabilir, Kürtçe vaaz verdiği için tutuklanan 80 yaşındaki Kürt bir din alimi de olabilir.