Midas’ın Altınları
Mehmet Horuş 13 Ekim 2025

Midas’ın Altınları

İnsanın doğayla kurduğu diyaloğun evrensel mekanlarından olan Kazdağları, maden için delik deşik edilerek ormanlar ve yeraltı suları yok ediliyor. İzmir’e kontrollü verilmeye başlanan suyun kapasitesinde maden engeli var. Muğla’nın içme suyu ihtiyacı sürerken mevcut su potansiyelinin önemli bir oranı termik santrallere tahsis edilmiş. Afyon ve Manisa’daki ekoloji örgütleri, benzer kaderi yaşamamak için uyarıyor. Çünkü, maden şirketlerinin dokunduğu yerler, bir cehennem çukuruna dönüşüyor. Zeytinlikler, meralar, tarım alanları, pınarlar, milyonlarca tonluk pasa ve zehirli atık deposu haline getiriliyor.  Midas’ın binlerce yıl önce kurtulduğu altının laneti, sermaye eliyle geri dönmüş gibi.

Avrupa’nın en büyük altın madenlerinden biri olan Kışladağ Altın Madeni’nin bulunduğu Uşak’ta, geçtiğimiz yaz susuzluk başladı. “Bilinen En İyi Teknoloji” propagandası ile faaliyetlerine başlayan maden şirketi, gelen eleştirilerin “haksız” olduğunu, Uşak’ın toplam suyunun “sadece” %10’unu kullandıklarını açıkladı. DSİ’nin şirketlerine daha fazlasını tahsis ettiğini de açıklamalarına ekledi. Şirketlerin verdiği rakamlara her zaman kuşkuyla yaklaşıyoruz. Bu kuşku, ekoloji politik bakış açımızın başlangıç düzeyinde var. Velev ki %10. Bir şirket, bu kadar suyu kimden ne hakla alıyor? Dört yüz bin nüfuslu, tarım ve hayvancılığın geliştiği bir vilayetin toplam suyunun %10’undan bahsediyoruz. 2004 yılında verilen ÇED kararının iptali için açılan davada, ilerleyen yıllarda madenin yöreyi susuz bırakacağı, DSİ’nin hesaplamalarının yanlış olduğu ayrıntılı şekilde izah edilmişti. Dolayısıyla bugün yaşanan susuzluk, göz görerek ve gün sayarak kapımıza dayandı. Bu yıl ÇED davası, yıllar sonra verilen AİHM’in ihlal kararıyla yeniden görülse de bir kez daha davanın reddine karar verildi. Dava dosyasına madenin yaratacağı ekolojik tahribatlar hakkında 20 yıl önce sunulan uzman raporları, geleceğe yazılmış bir mektup gibi temyiz aşamasında Danıştay’ın önünde bekliyor.

Bergama’da yargı kararlarının işlevsiz bırakılmasından sonra gündeme gelen Kışladağ Altın Madeni’ne karşı en güçlü direniş, su hattının geçirilmesi sırasında, tarihte Frigya ile Lidya sınırlarında yer alan bugünkü Ulubey İlçesi’ne bağlı İnay Köyü’nde yaşandı. İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü Muammer Sakaryalı, 2005 yılında yazdığı “İnais’ten İnay’a” adlı kitabında madenin sahibi Kanadalı Eldorado Gold şirketini Midas’a benzetmişti. Kitapta, altın için ileriki yıllarda yörenin doğasının ve kültürünün yok olacağı ve insanların yoksulluk içinde kalacağı dünyadan örneklerle anlatılıyor. Sakaryalı’ya göre “İnay”, Helen dilinde su perilerinin yaşadığı yer anlamına geliyor. Siz, su perisinin çığlığı olarak okuyabilirsiniz.

Midas’ın altın ülkesinin diğer tarafında da Ankara’dan Kırşehir hattına kadar, Kızılırmak Havzası’nı tehdit edecek yeni maden sahalarının izin ve ruhsat süreçlerine başlandı. Bütün bu yörelerde şirketler, sahip oldukları çok “ileri teknolojileri” ile “iyi eğitilmiş” uzmanlarının ağzıyla “altın bulduk” diyorlar. Lidyalılar’ın ilk altın ve gümüş parayı kullandığı yerde mi? Kimsenin bir şey bulduğu yok. Bakırçay, Altınözü, Bakırtepe, Altıntepe, Maden Köyü, Gümüşkol ve diğer sayısız örnekte, sadece köy adlarına bakarak iki bin yıldır buralarda madencilik yapıldığını tahmin edebilirsiniz. TEMA Vakfı verilerine göre adı “Gümüşhane” olan ilimizin %93’ünün maden ruhsatlı olmasını da örnek sayabiliriz.  Yeni bulunan tek şey, işletme ölçeğindeki devasa büyüklükler. Kapitalizmin yok edici kapasitesi, kilometrekarelerce büyüklükte sahalarda madencilik yapılmasına izin veriyor.  Bunun bir gelişme ve zenginlik olmadığını anlamak için Afrika ülkeleri yanında Türkiye’deki maden yörelerine de bakılabilir.

Doğanın ve yaşamın uğruna feda edildiği altın, geçen hafta son 50 yılın en hızlı fiyat artışına ulaştı. Piyasa yorumcuları, ağız birliği yapmış gibi küresel bir eğilim olarak altın fiyatlarındaki yükselmenin nedenini dünyada artan savaş ve istikrarsızlık olarak açıkladılar. Dünyamızdaki kan ve gözyaşı ile altının fiyatı aynı hızda artıyor. Fiyatlardaki yükseliş, sermaye için çok daha küçük rezervlerde çok daha büyük sahaların madenciliğe açılması anlamına geliyor. İnsani ve canlı varoluşu her düzeyde yok eden altın daha çok çıkarılacak. Sermaye çevrelerinde ülke haritası üzerinde bu yeni sahalar çalışılmaya başlanmıştır.

Ne diyelim?

Tuttuğunuz altın olsun!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.