Hüseyin Çelik’e itiraz
Kuban Kural 18 Kasım 2025

Hüseyin Çelik’e itiraz

Yeni Yaşam Gazetesi son dönemde iki önemi söyleşiye imza attı. Biri milliyetçi kökenden gelen Gürkan Çakıroğlu ile yapılan söyleşi diğeri ise AKP eski yöneticilerinden Hüseyin Çelik ile yapılan söyleşi. Kürt siyasi hareketine yakın bir mecrada bu şekilde röportajların yayınlanmış olması günümüz ihtiyaçlarına hitap etmesi açısından çok ama çok önemli.

Değerli bir dostumun yorumu şu şekildeydi bu söyleşiler için; “Yeni Yaşam sağa açılmış. Ya da sağda birileri sağın sığlığından kurtulmaya çalışıyor…” Sanırım ikisi de doğru ve ikisi de çok faydalı.

Böylesi kör topal ilerleyen bir süreçte farklı mahallelerin birbirleriyle konuşması, konuşabilmesi çok değerli. Gürkan Çakıroğlu’nun milliyetçi perspektiften sarsıcı yorum ve analizleriyle, Hüseyin Çelik’in muhafazakâr mahalleden ve siyasetin içinden yorumları ve tespitleri tartışılmayı fazlasıyla hak ediyor.

Umarım Yeni Yaşam gibi birçok farklı mecrada benzer söyleşiler yayınlanmaya başlar ve sürecin en eksik yanı olan toplumsallaşma süreci hızlanır…

Hüseyin Çelik söyleşisinde gözden kaçma ihtimali çok yüksek bir bölüm var ki bence üzerinde konuşulmayı hak ediyor…

Söyleşinin bir yerinde Hüseyin Çelik “…Bu ve benzeri sorunların halledilmesinde güçlülerin ikna edilmesi gerekiyor…” dediği anda, bence harika sorular ile söyleşiyi verimli kılan Nezahat Doğan “Güçlülerin ikna edilmesinden kastınız nedir?” şeklinde bir soru yöneltiyor…

Çelik’in verdiği cevap şu şekilde:

“Şunu söylüyorum; güçlüleri ikna edeceksiniz, zayıfları da tatmin edeceksiniz. Bugün Türkiye’deki çoğunluk Türklerden oluşuyor. Türk etnik unsurundan da söz etmiyorum. Türkiye’de Balkan göçmeni, Kafkas göçmeni olan, Arnavut olan, Gürcü olan, Boşnak olan ve benzeri insanlar gönüllü olarak kendilerini asimilasyona tabi tutmuşlar ve Türkiye’de onlara “nesin?” diye sorulduğunda “Ben Türküm” diyorlar. Dolayısıyla Türkiye’deki demografinin çoğunluğu Türklerden oluşuyor. Bu Türkler şu anda cumhuriyetten beri kurulan devlet aygıtından dolayı devletin her tarafına hâkim durumda oldukları için güçlü konumdadır. Bunları, bu işin çözümü için ikna etmemiz lazım. Onları ikna etmemiz lazım ki diğer taraftan Kürtleri de tatmin edecek bir çözüm bulalım.”

Kimin güçlü kimin zayıf olduğundan bağımsız olarak ilk cümleye zerre kadar itirazım yok. Ancak sonrası gerçeği yansıtmadığı gibi “diğerleri” için oldukça kırıcı. Bu ülkede Türk olmayanların kendilerini gönüllü olarak asimilasyona tabi tuttuklarını söylemek teorik olarak hatalı olduğu gibi pratikte de gerçeği yansıtmıyor…
Asimilasyona bir halk kendisini nasıl olur da tabi tutar. Asimilasyonun özüne aykırı bir kavramsallaştırma ile karşı karşıyayız burada. Asimilasyon otorite tarafından gerçekleştirilen bir eylemdir. Hangi halk durup dururken gönüllü olarak kendisini asimile eder ya da edebilir?

Devlet bu halkları özel olarak asimile etmiş ve “Türksen varsın yoksa yoksun” diyerek sistemin içerisine hapsetmiştir. Bu halklar bugün kendilerini ifade etmekten dahi acizseler eğer burada birincil sorumluluk bu halkların değil onları çeşitli yollarla asimile eden devletin değil midir? Kürt meselesini konuşurken Türk olmayan ancak Türkleşmek zorunda bırakılmış (hala da neyse ki tam olarak olmamış…) halkları bu şekilde analiz etmek en hafif tabiriyle yaralayıcı oluyor ve bu halkları süreçte aktif olmaktan alıkoyuyor…

Çerkesler (Hüseyin Çelik Kafkas Kökenliler olarak ifade etmiş) üzerinden bu meseleyi biraz daha derinleştirelim. Daha önce bu sayfalarda defalarca bahsedildiği gibi Çerkesler bu ülke coğrafyasına sonradan dâhil olmuş diasporik bir halk. Osmanlı döneminde kısmen de olsa özgürce dillerini kültürlerini yaşatabilen bu halk Cumhuriyet ile birlikte çeşitli baskılara maruz bırakılmış, yok sayılmış ve zaman içinde sistem içerisinde büyük ölçüde eritilmiştir. Ülke sathına dağınık olarak yerleştirilmiş bu halkın özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde neler çektiğini, nasıl baskılara maruz kaldığını görmek/bilmek gerekir.

Çerkes Ethem üzerinden “hainleştirilen”, Gönen Manyas Çerkes Sürgünü ile bir nevi Dersim Tertelesi’ nin prototipine maruz bırakılan, vatandaş Türkçe konuş kampanyalarının muhataplarından bir halk için gönüllü olarak asimile oldular demek bilgisizlikten ya da basmakalıp söylemleri sahiplenmekten kaynaklanıyor olsa gerek…

Bugün Çerkeslerin büyük bir kısmı asimile edilmiş ve Türk oldukları söylendiğinde itiraz etmiyorlarsa, bu onların Türk olduklarından değil Çerkes olduklarını söylediklerinde karşılaşacakları tepkilerdendir. Bugün bırakın alelade Çerkes bireyini Çerkes kurumlarının dahi Çerkes dili, kimliği, kültürü ile ilgili talepkar olamamaları bu baskı mekanizmasının tarihsel mirasıdır.

1918-1923 döneminin etkin politik figürlerini kendi bünyesinden çıkartmış mobilize bir halkın bugün esamisinin okunmaması o halkın sorgulaması gereken bir konu olduğu gibi Hüseyin Çelik gibi entelektüel politikacıların da sorumluluğudur…

Çerkesler ve diğer Türk olmayan halklar kendi dertlerini kamusallaştırma konusunda oldukça geride. Bunun sebepleri konusunda tarihsel baskı mirası ne kadar etkili olursa olsun kendilerini ciddi şekilde sorgulamalılar. Ancak şunu da es geçmemek gerekir ki Türkiye entelijansıyası da bu farklı etnisiteleri görmek için gerekli çabayı göstermemiştir…

“Küçük” ama bence/bizce önemli bir noktaya temas etme gereği hissetmiş olsam da bu eleştirim Hüseyin Çelik söyleşisinin önemini es geçmiyor. Bu sebeple bu önemli söyleşiyi/leri ısrarla okumanızı tavsiye ederek bitireyim yazıyı…

Hüseyin Çelik: Bizim ihtiyacımız hukuk devletidir – Yeni Yaşam Gazetesi 

Gürkan Çakıroğlu: Türkiye yüzyılı Kürtlerle yükselecek – Yeni Yaşam Gazetesi

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.