Bilindiği gibi her yıl 3 Aralık, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen Dünya Engelliler Günü olarak anılmaktadır. Bu özel gün, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda dünya genelinde engelli bireylerin haklarına, yaşadıkları zorluklara ve toplumsal hayata tam katılımın önemine dikkat çekmek için küresel bir farkındalık günüdür.
Türkiye nüfusunun yüzde 12’sini oluşturuyorlar. Her biri hikâyesi farklı olan ama sonuçta benzer şeyleri yaşayan insanlar. “Özürlü, sakat, mongol” gibi kavramlar kullanılıyor onlar için. Kimi zaman küçümseyici ve kırıcı espriler yapılıyor, hor görülüyor, ayrımcılık yapılıyor ve ötekileştiriliyorlar.
Engellilerin en büyük problemleri, sosyal çevrenin bireye yaklaşma biçimidir en başta. Engellilik son derece görece bir kavram; bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin bacağı; kiminin de aklı ya da vicdanı.
Toplumun gereksinimlerini karşılayacak hizmetler ve çözümler üretilirken öncelikle “normal insanlar için” harekete geçiliyor, “ötekiler” için “sonra yaparız” deniliyor. Yaratılan bu eksik modelle toplumun bir bölümü dışlanıyor.
Onlara neler yapabilecekleri konusunda olanak sunmak, engelli oluşlarını hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam sağlamak bir yana, onlara engel çıkaran, haklarını ihlal eden yine biz oluyoruz. Görmüyoruz olanları, duymazlıktan geliyoruz, hissetmiyoruz. Yani engel biziz. Onlara erişebilirlik imkânları sağlamıyoruz.
Yaşam hakkı ihlallerinde sömürü, şiddet ve istismara maruz kalanların birçoğu kayıtlara bile geçmiyor. Kayıtlara geçmeyenler düşünüldüğünde bu sayıların çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor.
Odağına insanı alan bir yaklaşımda, farklı olmak “farklı muameleye tabi tutulmanın” haklı gerekçesi olamaz. Engellilerin tüm fiziki imkânsızlıklara ve toplum içinde karşılaştıkları son derece katı önyargı ve güç koşullara rağmen onurlu bir şekilde var olma ve yaşama savaşı vermeleri, çabalarının mutlaka toplumun —öncelikle karar alma mercilerinde bulunanlar ve tüm kesimler tarafından— fark edilmesi, bu çabalara hak ettikleri değerin verilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.
Toplumun bir parçası olan engelli vatandaşlarımızın potansiyellerini tam olarak gerçekleştirebilmeleri için engelleri kaldırmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Fiziksel çevre, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi alanlarda erişilebilirliğin sağlanması, engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmesinin temelidir. Eğitimden istihdama, sağlıktan sosyal hayata kadar her alanda fırsat eşitliğinin güvence altına alınması esastır. Hiçbir bireyin yeteneklerine bakılmaksızın dışlanmaması, herkesin toplumun zenginliğine katkıda bulunmasının sağlanması gereklidir.
Sadece bu özel günde değil, yılın her gününde, farkındalığı eyleme dönüştürmek için küçük adımlar atabiliriz:
Engellilik durumunu bir “eksiklik” olarak değil, insan çeşitliliğinin doğal bir parçası olarak görelim.
Engelli birey haklarına yönelik politikaların ve projelerin desteklenmesi için aktif olmak her birimizin görevi olmalıdır.
Engelleri zihinlerde yıkarak, daha adil, daha kapsayıcı ve daha yaşanabilir bir dünya inşa etmek hepimizin elindedir.




