Analiz: Cevher (The Substance 2024)

Analiz: Cevher (The Substance 2024)
Analiz: Cevher (The Substance 2024)
Mesut Atabay
  • Yayınlanma: 20 Kasım 2024 10:27
  • Güncellenme: 20 Kasım 2024 10:46

Cevher (The Substance), Coralie Fargeat’ın yönettiği, güzellik standartlarına yönelik sert eleştiriler içeren bir film. Hikâye, Demi Moore’un canlandırdığı Elisabeth Sparkle karakteri etrafında dönüyor. Elisabeth, yaşlandıkça popülaritesini kaybetmekten korkan bir fitness gurusu haline gelir. Bir yapımcı tarafından dış görünüşüyle ilgili aşağılayıcı sözler duyduktan sonra, kendini gençleştirmeyi vaat eden gizemli bir tedavi olan “The Substance” ile tanışır. Bu tedavi, Elisabeth’in genç ve idealize edilmiş bir versiyonunu yaratır. Ancak bu yeni “ikizi,” Elisabeth’in hayatına hükmetmeye başlar ve onun gençlik ve güzellik algısına meydan okur. Bundan sonrası sonsuz bir dönüşüm başlar ve kendi sonunu getirecek dönüşümün ikizini doğurmuştur. Film, bireylerin toplumun güzellik dayatmaları karşısında nasıl içsel çatışmalar yaşadığını gözler önüne seriyor. Fargeat, filmde yoğun görsel efektler ve rahatsız edici ses tasarımı kullanarak, güzellik standartlarının ve gençlik takıntısının karanlık yanlarını çarpıcı bir şekilde işliyor.

Modern toplumun güzellik dayatması

Modern toplumda güzellik, sadece estetik bir değer değil, aynı zamanda toplumsal statü, başarı ve kabul görmenin bir simgesidir. Güzellik idealinin medya aracılığıyla sürekli olarak dayatılması, kadınları sadece gençlik ve güzellik üzerinden tanımlar. Toplum, bu ideallere ulaşmaya çalışan kadınları “eksik” olarak tanımlar ve bu sürekli baskı, kadınları bedenlerini toplumsal normlara uygun bir şekilde sunmaya zorlar. Cevher (The Substance 2024) filmi, bu baskıyı ele alırken, Hollywood yıldızının yaşlanmaya karşı verdiği savaşı bir metafor olarak kullanır. Elisabeth’in yaşlanmaya ve güzellik uğruna yaptığı dönüşüm, bu estetik dayatmaların bedelini gözler önüne serer. Bu konu, feminist teorinin önemli metinlerinde de işlenir; Simone de Beauvoir’in İkinci Cins (2015) adlı eserinde, kadınların toplumsal rolleri ve güzellik algıları tartışılır. Ayrıca, Görsel ve Diğer Hazlar (Mulvey, 2011) gibi eserler, toplumsal normların kadın bedeni üzerindeki etkisini detaylandırır. Kadın bedenin sırf toplumsal beğeni duygusunu yerine getirmek için özünden koparak yeniden bir kimlik inşa etme durumuna girer. Bu inşa süreci o kadar kolay olmuyor kadın için bir uçurumun ilk basamağı oluyor. Toplumun estetik anlayışına ya da zevklerine göre şekillenince intiharın başlangıcı oluyor. Bunu sadece toplumsal dayatma olarak algılamamak lazım kadın ve erkek ikili ilişkilerde bunu görebiliyoruz her uçuruma giden beden karşıdaki insanının çizdiği resme göre yaşamaya başladığı anda başlıyor.

Modernizm ve şizofrenik yaşam
Modernizm, hızlı toplumsal değişim ve bireyselliğin ön plana çıktığı bir dönemi ifade eder. Bu hızlı değişim ve bireyselleşme, kimlik krizine ve belirsizliğe yol açmıştır. Şizofrenik bir yaşam, bireyin kimlik bunalımını ve toplumla olan uyumsuzluğunu yansıtır.  Cevher (The Substance)’ta, Elisabeth’in kimlik arayışı modernizmin bir yansımasıdır; yaşlanma ve güzellik arasındaki çatışma, onun içsel dünyasında bir şizofrenik bozulma yaratır. Elisabeth, yaşlanmaya ve güzellik ideallerine karşı verdiği mücadelede, gerçek ve idealize edilmiş benlik arasındaki geçişi yakalar. Bu bağlamda, Fredric Jameson’ın Postmodernizmin Kültürel Mantığı (1991) eserindeki şizofrenik yaşam tahlili, filmdeki karakterin içsel çatışmalarını daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Yumurta sahnesi, Cevher (The Substance) filminde, şizofrenik bir durumu simgeleyen güçlü bir metafordur. Filmde, Elisabeth’in bir iğneyle “yeni” bir benlik yaratma süreci, kimlik ve bedenin parçalanmasıyla ilgili derin psikolojik bir çatışmayı ortaya koyar. Şizofrenide, birey genellikle iki farklı kimlik ya da gerçeklik arasında sıkışır, bu da gerçeklik algısının bozulmasına ve parçalanmasına yol açar. Yumurta sahnesinde, Elisabeth’in idealleştirilmiş gençliği (“Sue”) ile yaşlı, toplumsal olarak değersizleşmiş benliği arasındaki karşıtlık, bu içsel çatışmayı yansıtır.

Şizofrenik bir kişilik bölünmesinin görsel bir temsilini sunar: Elisabeth, “Sue”yi yaratırken, kendisinin öteki bir versiyonuyla yüzleşir. Bu hem fiziksel hem de psikolojik bir dönüşüm süreci olarak görülür. Yumurta sarısının iğneyle delindiği an, şizofrenik hastaların yaşadığı parçalanmış benlik durumunu simgeler. Kısa süre içinde yeni bir kimlik yaratma süreci, bir tür halüsinasyon gibi algılanabilir. Bu, şizofreninin dünyasında, farklı kimliklerin bir arada yaşaması ve çarpışması olarak düşünülebilir. “Hiç kendinizin daha iyi bir versiyonunu hayal ettiniz mi? Daha genç… daha güzel… daha mükemmel bir siz… Bu yeni ürünü denemelisiniz: Cevher benim hayatımı değiştirdi!”  Mükemmeli aramak var olan benlik çatışmasında sebep olabilir.  Doğal sürecin dışına çıkma bir mükemmel olma veyahut arzu nesnesine dönme isteği parçalanış bir kimlik verebiliyor bu bazen kendi isteğin bazen de toplumsal kodların dayatması sonucunda olabiliyor. Mükemmeli aramak artık kişi için bir bağımlılık meselesine dönmüştür.
Toplumun yeniden yaratılması, bireylerin toplumsal normlara karşı verdikleri mücadelelerin sonucunda mümkün olabilir. Cevher (The Substance) filmi, toplumsal güzellik ve yaşlanma anlayışını kadın bedeni üzerinden yeniden inşa eder. Elisabeth’in bedensel dönüşümü, toplumsal yapının ve değerlerin nasıl yeniden şekillendirilebileceğine dair bir eleştiri sunar. Bu tema, Michel Foucault’un Toplumsal Hegemonya (2008) çalışmasında derinlemesine ele alınır. Foucault, bireylerin toplumsal normlara karşı kendi kimliklerini oluşturma sürecinde yaşadığı gerilimleri ve baskıları vurgular. Elisabeth’in dönüşümü, bu teoriyi sinematik bir düzeyde gözler önüne serer.

Bedensel kimlik ve toplumsal hegemonya
 Cevher (The Substance)’da gösterilen bedensel dönüşüm, sadece fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal hegemonya ile bireysel kimlik arasındaki çatışmanın bir yansımasıdır. Kadın bedeni, toplumsal hegemonya tarafından şekillendirilmiş bir alan olarak, toplumun kadını sadece estetik ölçütlerle değerlendirirken, bu ölçütlere uymayan her hali “yetersiz” olarak görür. Film, Elisabeth’in kimlik arayışı ve dönüşümü üzerinden toplumsal hegemonya ile çatışmayı işler. Bu dönüşüm, toplumsal normların ve gücün bireyler üzerindeki etkisini ve baskısını ortaya koyar. Judith Butler’ın Cinsiyet Trouble (1990) eseri, toplumsal cinsiyet normlarının bedensel kimlik üzerindeki etkilerini inceler ve bu eser, The Substance‘ın temalarına önemli bir teorik altyapı sunar.

Toplumun bedensel ve kimliksel dayatmalarına karşı direniş

Cevher (The Substance) filmi, modern toplumun kadın bedeni üzerindeki baskılarının, bireylerin kimliklerini nasıl şekillendirdiğini acımasızca gözler önüne seriyor. Güzellik, yaşlanma ve kimlik arasındaki çatışma, sadece bir bireyin değil, tüm toplumun algısını dönüştüren, bir anlamda dejenere eden bir süreci simgeliyor. Film, toplumsal baskılara karşı verilen bir kimlik mücadelesini ve bu mücadelenin içsel ve dışsal yıkımlarını derinlemesine işliyor. Bu tema, feminist teorinin önemli eserlerinden İkinci Cins (Beauvoir, 2015) ve Volatil Bedenler (Grosz, 2000) gibi çalışmalarda da işlenen bedensel baskılarla örtüşmektedir.

Modern toplumun dayattığı estetik standartlara karşı kadınların yaşadığı kimlik arayışı, şizofrenik bir dönüşümle harmanlanarak gösteriliyor. Bedenin ötesinde bir kimlik inşa etme çabası, toplumsal normların egemenliği ile çatışıyor ve bu çatışma, toplumun yeniden şekillenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu bağlamda, Laura Mulvey’nin Görsel ve Diğer Hazlar (2011) adlı eserinde işlediği erkek bakışının kadınları nesneleştiren etkisi, Cevher (The Substance)‘ın estetik ve medya kültürüne yönelik eleştirisinin anlaşılmasında temel bir çerçeve sunar.

Filmdeki grotesk anlatım, toplumsal hegemonyanın, bireylerin kimliklerini özgürce yaratmalarının önünde bir engel teşkil ettiğini vurguluyor. Feminitelik ve Egemenlik (Bartky, 2002) adlı eser, feminitelik ve toplumsal normların kadın üzerindeki egemenliğini tartışırken, Cevher (The Substance)’ta karşılaşılan estetik ve psikolojik baskılara benzer dinamikleri ele alır. Özellikle toplumsal cinsiyetin birey üzerinde nasıl şekillendiğini anlamak, filmdeki karakterlerin yaşadığı içsel çatışmaların kökenlerine inmeyi kolaylaştırır.

Sonuç olarak, Fargeat’in filmi, toplumsal normlara boyun eğmek zorunda kalan bireylerin yaşadığı içsel kimlik bunalımını, bedensel dönüşüm ve grotesk anlatım yoluyla sergileyerek, toplumu daha özgür, kimliksel olarak daha zengin bir yapıya dönüştürmenin gerekliliğine dair güçlü bir çağrı yapıyor. Bu film, toplumsal dayatmalara karşı verdiğimiz mücadeleyi ve bu mücadelenin bedensel yansımasını cesur bir şekilde ortaya koyuyor, bu da onun sinematik bir başyapıt olmasını sağlıyor. Bu bağlamda, Fotoğraf Üzerine (Sontag, 1999) gibi metinlerde de yer alan görsel kültürün kadınları nasıl şekillendirdiği üzerine yapılan analizler, filmin mesajını derinleştiriyor ve toplumun bedensel algılar üzerindeki etkisini daha geniş bir çerçevede ele alıyor. Temelinde bu film bir dönüşüm sürecin anlatısıdır. Filmin ilk sahnesinden son sahnesinin başlangıç ve bitişi aynı mekan ve aynı kadrajla bitirmesini bizim için öncü bir referans oluyor.

Kaynakça

Fargeat, Coralie. Cevher (The Substance 2024).

  • Filmin kendisi, temalar, karakterler ve görsel stil üzerine yapılan birincil analiz kaynağıdır.

Grosz, Elizabeth. Volatil Bedenler: Bir Bedensel Feminizme Doğru (Çev. Belkıs Yarar). Metis Yayınları, 2000.

Beauvoir, Simone de. İkinci Cins (Çev. Şahika Yılmaz). Can Yayınları, 2015.

Mulvey, Laura. Görsel ve Diğer Hazlar (Çev. Asu Aksoy). Yapı Kredi Yayınları, 2011.

Bartky, Sandra Lee. Feminitelik ve Egemenlik: Baskının Fenomenolojisi Üzerine Çalışmalar (Çev. Semra Güzel). Ayrıntı Yayınları, 2002.

Sontag, Susan. Fotoğraf Üzerine (Çev. Alev Aksoy). Metis Yayınları, 1999.

Giddens, Anthony. Modernliğin Sonuçları (Çev. Oya Gökşen). Ayrıntı Yayınları, 1995.