Artan uyuşturucu kullanımı ve devletin Kürt politikası
Yüksel Genç 25 Ağustos 2024

Artan uyuşturucu kullanımı ve devletin Kürt politikası

Geçen hafta “Gençlerimiz neden ölümü seçiyor?” başlıklı yazımın son iki paragrafı şu şekilde bitmişti;

“Egemenden farklı bir kimliğin yaşadığı güvenlikçi kuşatılmışlık ve bu kuşatılmışlığın yoksunlaştırıcı sert etkilerine karşı kendini güçsüz, dirençsiz ve umutsuz hissetme halinin izlerini bu bölge kentlerinde yaşanan intihar vakalarında görmek mümkün.

Savaşın artık sadece konvansiyonel araçlarla yapılmadığı, toplumsal çözülmeye vesile olabilecek her türlü aracın da toplumsal dayanışma ve desteklenme olanaklarını hedefleyecek yönelimlerin de artık savaşa dair olduğunu kabul etmek gerekecek.”

İşte artık Kürt meselesi ile ilişkili okumamızı mümkün kılan “toplumu çözme/çökertme” politikasının araçlarından biri de katlanarak artan uyuşturucu kullanımı.

Uyuşturucu kullanımı sadece Bölge illerinde değil elbette; İstanbul, Antalya, İzmir, Adana gibi illerde de ciddi artış halinde.

Türkiye genelinde sadece artan şey uyuşturucu kullanımı da değil üstelik; uyuşturucu ticaretinin kendisi de artmış görünüyor.

Özellikle belirsiz ve şiddet içeren siyasal ortamlarda, geçiş hatlarına sahip ülkelerde arttığı gözlenen uyuşturucu ticareti açısından Türkiye çok uzun yıllardır bir transit ülke. Ancak son 10 yılda bir transit ülke olmaktan çok, ticaretinde de bizzat yerli odaklarında yer aldığını düşündüren haber oranlarında artışlar yaşanıyor.

AKP-MHP hükümetinin son 10 yılında varlık gösteren bakanlık ve bürokratik yapılarında adının geçtiği büyük uyuşturucu sevkiyatları haberleri basında yer alıyor. Sadece basında da yer almıyor. Uluslararası raporlarda da yer alıyor. Bu raporlardan biri olan Avrupa Uyuşturucu ve Bağımlılık İzleme Merkezinin 2023 Avrupa Uyuşturucu Raporu’na göre en yaygın kullanılan 6 uyuşturucudan 3’ünün en fazla ele geçirildiği ülke Türkiye!

Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi’nin Ağustos 2022’de yayımladığı “Metamfetamin Türkiye’de ve Dünyada Kullanımı” başlıklı raporuna göre 2016 yılından itibaren metamfetamin yakalama miktarlarında artış yaşanıyor, öyle ki bu oran 2020’de 4 kat artmış!

Rapora göre 2015 yılında ele geçen metamfetamin miktarı 260 kg iken 2022’nin ilk 7 ayı için bu miktar 8 bin 600 kilograma ulaşmış! Yani 7 yılda Metamfetamin yakalama oranı en az 33 kat artmış. Bu Türkiye üzerinden yapılan uyuşturucu ticareti hakkında bir fikir verebileceği gibi kullanımındaki artışa ilişkinde bir fikir verebilir. Ayrıca aynı rapor ülkede uyuşturucuya başlama yaşı olarak en hassas yaş grubunu 15-24 yaş grubu olarak belirlemiş!

Şimdi bu veriden yola çıkarak uyuşturucu sorununun salt bölge için değil Türkiye geneli için de bir problem olduğunu, bunun Kürt meselesi ile bağı olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak uyuşturucu ticaretinin artışında ülkede diri tutulan çatışmalı zeminin; jeopolitik konumla, yol ve transit geçiş odakları ile buluşmuş olmasının çok güçlü bir bağ olmadığını kim inkâr edebilir? Türkiye’de ‘terörle mücadele’ adı altında ortaya çıkan iklim ve koşulların uyuşturucu ticareti başta olmak üzere para, silah, emtia, insan… vb. kaçakçılık faaliyetlerine de imkân sunduğu bilinen bir vakıa değil midir? Süren çatışma ve dinamik tutulan şiddet ortamı her tür pis işinde yapılmasını imkân dahilinde tutmuyor mu? Peki ya uyuşturucu başta olmak üzere pek çok toplum çürütücü işlerin yaşandığı mekanların politik ve eylemsel demografisindeki benzerlik tesadüf mü?

Bununla birlikte; uyuşturucu ve değişik kaçakçılık faaliyetlerinin bölge illerinde ya da genel olarak Kürt meselesinde bir politik argüman olarak değerlendirildiğini düşünmemizi sağlayan çok sayıda emareyi de es geçemeyiz. Örneğin Yeşil Yıldız Bağımlılıklarla Mücadele Derneği’ne göre Türkiye genelinde nüfusun yüzde 3’ü, Diyarbakır’da ise yüzde 10’u uyuşturucu madde kullanıyor!

Yine Diyarbakır Barosu’nun yayınladığı “Madde Kullanımıyla Mücadele” raporu, 2020 ile 2023 yılları arasında madde kullanımının kentte yüzde yüz arttığını ve kullanım yaşının 12’ye kadar düştüğünü gösteriyor. Bizim gözlemlerimiz ise son 8 yılda kullanım oranının iki buçuk kat arttığı kullanım ve taşıyıcılık oranının 9 yaşa kadar düştüğüne dair.

Baronun raporunda, ayrıca 2023 yılı itibariyle Diyarbakır’da ‘Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti’ suçu kapsamında 2173 kişinin yargılandığı belirtiliyor. Bu yargılananlar arasında 12 yaşından küçük 7 çocuk, 12-15 yaş arası 2 çocuk ve 15-18 yaş arası 27 genç bulunuyor!

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi olarak; 25 Ekim-8 Kasım 2021 tarihleri arasında; Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Batman, Hakkari ve Van kentlerinde, uyuşturucu/uyarıcı madde kullanımı ve bağımlılıkla mücadeleye ilişkin gerçekleştirdiğimiz saha raporuna göre; Alkol kullananların toplam oranı %45,8’dir. Hayatında en az bir kere de olsa uyuşturucu/uyarıcı madde kullandığını söyleyenlerin oranı ise %18,6 iken “hala kullanıyorum” diyenlerin oranı en az % 2,6!

Aynı yıl Silopi’de yaptığımız araştırmaya göre kentte nerede ise her 4 kişiden biri şu anda kullanmasa da bir şekilde uyuşturucu madde denemiş, kullanmış. Aynı çalışmaya göre kentin %75,3’ü kentlerinde uyuşturucu madde kullanımının yaygın olduğunu düşünüyor.

Ağırlıklı kullanılan ya da denenen madde esrar olmakla birlikte 2015 yılından bu yana yaptığımız kimi çalışmalarla kıyasladığımızda Metamfetamin, eroin, Extasi gibi haplar, bonzai gibi kimyasal içerikli uyuşturucu kullanımında düzenli artışlar gözlendi.

Konunun kriminal yanları nedeni ile araştırmaya katılanların kendilerinin ya da yakınlarının uyuşturucu kullanımına dair bilgi vermekten çekinmiş olmasına karşın ortaya çıkan bu oranlar konunun vahametini gözler önüne sermeye yetiyor.

Ayrıca yine geçtiğimiz ay Diyarbakır’ın iki büyük ilçesinde yaptığımız saha araştırmasına göre ilk ilçenin 25 mahallesinin 10’unda; ikinci ilçenin 22 mahallesinin 11’inde; gençlere ilişkin belediyelerinden bekledikleri öncelikli ikinci hizmet uyuşturucu ile mücadeleye ilişkin olmuştur! Üstelik bu iki ilçe uyuşturucunun en çok kullanıldığını düşündüğümüz ilçeler de değil.

Saha çalışmaları esnasında uyuşturucu kullanımı ve fuhuşun artışına dair yıldan yıla düzenli artışın olduğunu düşündüren örneklere de tanık oluyoruz. Bunlar içinde bizi en çok şaşırtan, üzen örneklerden biri ise şu oldu:
Kimi mahallelerde, sokaklarda, gelen gidenden para isteyen, marketten dondurma ya da kola alınmasını isteyen küçücük çocukların taşıyıcı olarak kullanıldığına dair emareler ve anlatılar. Bu çocukların kimileri biraz para ya da dondurma karşılığında kimi marketlere yer yer küçük paketler bıraktıklarından bahsettilr. Bir diğer dikkat çeken durum ise madde kullanımına/satımına ağırlıklı olarak güvenlikleştirilmiş, metruklaştırılmış sokak ve mahallelerde, sur dipleri, okul, kafeler de rastlıyor iken artık lüks site içlerinde de rastlanıyor olması. Ayrıca kentte uyuşturucu ile bilerek mücadele edilmediğine, çocukların gençlerin, kolluğun göz yumması ya da teşviki ile uyuşturucuya alıştığına dair güçlü kanaatler var.

Ayrıca uyuşturucu kullanımı/satımına bölge illerinde ve Türkiye genelinde en fazla rastlanan mekanların politik demografisi de dikkat çekiyor. Çünkü bu durumla karşı karşıya olan bölgelerin ya da mahallelerin önemli kısmı; bir vakitler sol, devrimci yada Kürt mücadelesi ile anılan, politik bir demografiyi barındıran ağırlıklı yoksul mekanlar. İstanbul’da Gazi’ye, Diyarbakır’da Sur ve Bağlar’a, Adana’da Şakir Paşa, Hürriyet, İzmir’de Kadifekale’ye bakıldığında demek istediğim daha net anlaşılacaktır.

Sözün özü; güncel tarihsel izlek takip edildiğinde, dünyadaki örnekler incelendiğinde; Uyuşturucu kullanımının, fuhuş ve yoksulluğun kolonyal toplumlarda, ezilen sınıf ve kimliklerin kümelendiği alanlarda artışını bir tür özel devlet politikası olarak görmek oldukça mümkün. Son 10 yılda uyuşturucu kullanımının, fuhuşun en çok artış gösterdiği kentlerin ya da yerleşkelerin aynı zamanda geçmişte Kürt hareketinin en fazla taban bulduğu kentler ve bölgeler olması; hatta 2015-2016 yıllarında kent merkezli yaşanan çatışmaların geliştiği kentler ve oraların çeperleri olması tesadüfi olamaz. Yaptığımız araştırmalar, yukarıda özetlediğimiz örnekler bu konuda epey gözlem ve veri barındırıyor.

Aslına bakarsanız güçlü sınıf ve ulus hareketlerinin geliştiği yerlerde egemen devlet zihninin, mücadele yöntemi olarak sadece elindeki şiddeti kullanma yetkisini değerlendirmediği, bu hareketleri besleyen toplumsal dokuyu da çürütmeye, dağıtmaya, çözmeye yönelik politikalar yürüttüğü, hatta bunu bu hareketleri alt etmekte oldukça etkili araçlar olarak gündeme aldığını yeniden hatırlatmak gerekecek. Bakın Latin Amerika ülkelerindeki örneklere; toplumu çözmek ve çürütmek bu ülkelerin egemen dinamiklerinin öyle güçlü motivasyonu olmuş ki buralar dünya uyuşturucu trafiğinin de en güçlü merkezleri haline getirilebilmiş. Türkiye için aynı riskin olmadığını kim iddia edebilir?

Yeni savaş konsepti, toplum ne denli çözülerek depolitize hale getiriliyorsa o denli “başarılı” bulunuyor. Ne yazık ki ortamın siyasal örgütlü zeminlerinde yaşanan dağılma, zayıflama, değişen, dağılan geleneksel, toplumsal formlarla bağ kurabilen ya da bunları görebilen politikalar üretme becerisindeki ciddi sıkıntılar bu “başarıya” oldukça geniş bir imkân yaratıyor. İşin bir diğer kötüsü ne biliyor musunuz; Kürt hareketini ve muhalefeti destekleyen/destekleyecek olan taban çözülsün, çürüsün derken çözülme ve çürümeden tüm ülkenin nasipleniyor olması! Bu ateş herkesi yakıyor!

Özetle bölgede yaşanan uyuşturucu, fuhuş ve yoksullaştırılma politikalarını Kürt meselesinin yeni veçhesi ile ilişkilendiremeyen, bu politikayı ve dünya konjonktürünü ve elbette ki değişen toplumsal parametreleri yeterince göremeyen, bu durumun ihtiyaç duyduğu yeni politik argüman ve araçları kurma noktasında arayışı güçlü olmayan politikalar güçlü mücadele de sergileyemiyor.

Tüm bu anlatıların yapıcı ve pozitif bir yönelime dönebilmesi için; ülkenin içinde olduğu durum ve özel olarak Kürt meselesine dair yürütülen; toplumun ahlaki, kültürel, ekonomik, kimliksel çözülmesini içeren politikaların değişmesi gerekiyor. Bunun değişimi içinde sorunun farkında olanların ya da bunu dert edinenlerin ciddi yeni pratik politikalara yönelmesi, toplumu güçlendirici güncel ihtiyaçları gözeten perspektiflere yönelmesi gerekiyor. Bu durumun dönemsel değil stratejik olarak değerlendirilmesi önemli. O yüzden toplumu ve bireyi güçlendirici pratik politikaların aynı zamanda bu çözülme politikalarına maruz kalma gerekçesi ile yani Kürt meselesine dönük perspektifle de ilişkilendirilmesi gerekiyor. Bölge toplumunun güçlendirilmesinin Türkiye toplumunun da güçlendirilmesi anlamına geleceği akıllarda tutulsun…

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.