• Ana Sayfa
  • Dosya
  • Bengi Başer’in ırkçılık tartışmalarına neden olan paylaşımıyla gündeme gelen Dr. Mengele kimdir?

Bengi Başer’in ırkçılık tartışmalarına neden olan paylaşımıyla gündeme gelen Dr. Mengele kimdir?

Bengi Başer’in tepkilere neden olan ve Türkiye kamuoyunda son yıllarda yükselen bir tehlike olarak ‘ırkçılık’ tartışmalarıyla birlikte gündeme gelen Dr. Mengele kimdir? Nelerle suçlanıyor?

Bengi Başer’in ırkçılık tartışmalarına neden olan paylaşımıyla gündeme gelen Dr. Mengele kimdir?
  • Yayınlanma: 27 Ağustos 2025 08:30
  • Güncellenme: 27 Ağustos 2025 10:16

Prof. Dr. Bengi Başer’in ırkçılık tartışmalarına neden olan paylaşımının ardından, paylaşımda yer alan ‘insan alt türleri’ ifadesi bağlamında ırkçılığın biyolojik boyutu da görünürlük kazanırken, bu ‘vesileyle’ bir ‘tarihsel’ bir isim de gündeme geldi: Dr. Josef Mengele…

Başer’in paylaşımının ardından suç duyurusunda bulunanlar arasında yer alan İHD Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu’nun şikayet dilekçesinde, Başer’in “sosyal medya hesabını gerek iç hukukta gerekse uluslararası hukukta yasaklanmış fikirleri yaymak amacıyla kullandığı” kaydedildi. Başer’in “Kürtleri aşağılamak ve ırksallaştırmak için” “Hırt” ve “alt tür” ibarelerini kullandığına dikkat çekilen şikayet dilekçesinde, Başer ile Nazi doktor Mengele arasında bir paralellik kuruldu ve şu ifadelere yer verildi:

“Bengi Başer’in ‘alt tür’ ifadesini insanlar için kullanması, 2. Dünya Savaşı’nda Auschwitz kampında görev yapan Nazi doktor Josef Mengele’yi hatırlatmaktadır. Mengele, ‘saf Cermen’ ırkını savunmuş, bu doğrultuda özellikle Yahudi ve Roman çocukları üzerinde yaptığı insanlık dışı deneylerle insanlık tarihine kara bir leke bırakmıştır. Bir hekimin ‘insan alt türü’ kavramını kullanması Tıp etiğine aykırı olduğu gibi hepinizin mesleğe başlarken ettiği Hipokrat yeminine de aykırıdır.”

Bengi Başer’in paylaşımında kullandığı bu ifade bağlamında ‘Dr. Mengele’ benzetmesi sosyal medyada da yer buldu.

Bu paylaşım, Nazi Almanyası’nın en karanlık figürlerinden Josef Mengele’yi anımsattı. Zira “alt tür” kavramı, Nazi ideolojisinin “ırk ıslahı” politikalarını çağrıştırdı.

Peki Bengi Başer’in tepkilere neden olan ve Türkiye kamuoyunda son yıllarda yükselen bir tehlike olarak ‘ırkçılık’ tartışmalarıyla birlikte gündeme gelen Dr. Mengele kimdir? Nelerle suçlanıyor?

Nazi doktorun ırkçı mirası 

Josef Mengele, 16 Mart 1911’de Almanya’nın Bavyera eyaletindeki Günzburg şehrinde, varlıklı bir Katolik ailenin en büyük oğlu olarak dünyaya geldi.

Babası Karl Mengele, tarım makineleri üreten başarılı bir fabrika sahibiydi ve aile, Nazi rejimi öncesi muhafazakâr, milliyetçi bir çevreye sahipti.

Mengele, çocukluğunda müzik, sanat ve kayak gibi ilgi alanlarıyla tanınan zeki bir öğrenciydi. 1930’da Günzburg Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Münih Üniversitesi’nde felsefe ve tıp eğitimi almaya başladı. 1935’te fiziksel antropoloji alanında doktora (PhD), 1938’de ise tıp doktorası aldı.

Tezleri, ırkçı bilimsel teorilere dayanıyordu: Birincisi, dört farklı “ırk” grubunun çene yapılarını karşılaştırıyor; ikincisi ise yarık dudak ve damak gibi genetik anomalileri inceliyordu.

Nazilerin ırkçı akademisi: ‘Irk hijyeni’ üzerine araştırmalar

Mengele’nin Nazi ideolojisine yaklaşımı, 1930’ların Almanya’sındaki ırk bilimi (racial science) akımından etkilendi. 1931’de Stahlhelm adlı sağcı paramiliter örgüte katıldı. Bu grup, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgiyi Yahudilere bağlayan milliyetçi bir yapıydı.

1937’de Nazi Partisi’ne (NSDAP), 1938’de ise SS’e üye oldu. Frankfurt’taki Irk Hijyeni ve Kalıtım Biyolojisi Enstitüsü’nde, ünlü genetikçi Otmar von Verschuer’in asistanı olarak çalıştı.

Verschuer, ikizler üzerine araştırmalarıyla tanınan bir “ırk hijyeni” uzmanıydı ve Nazi rejiminin Aryan ırkını “geliştirme” ideolojisini destekliyordu.

Mengele, bu dönemde Aryan ırkının diğerlerinden biyolojik olarak üstün olduğuna inanan bir ırkçıya dönüştü.

Savaşın başında Waffen-SS’te tabur doktoru olarak Fransa ve Rusya cephelerinde görev yaptı; 1942’de yaralanarak ön hat görevlerinden muaf tutuldu.

Auschwitz’teki ölümcül ‘görevi’

Mengele, 1943’te Auschwitz-Birkenau toplama kampına atandı. Burada, Verschuer’in teşvikiyle, Kaiser Wilhelm Antropoloji, Kalıtım ve Eugenik Enstitüsü için “araştırma” fırsatını gördü.

Auschwitz, Nazi rejiminin en büyük imha merkeziydi; 1943-1945 arasında yaklaşık 1,1 milyon kişi, çoğunlukla Yahudi, Roman (Çingene) ve diğer “istenmeyen” gruplardan insan, burada öldürüldü.

Mengele, SS-Hauptsturmführer (Yüzbaşı) rütbesiyle, kampın başhekimi Eduard Wirths’in emrinde çalıştı.

Görevleri arasında, trenlerden inen mahkûmların “seçimi” (Selektion) vardı: Sağlam olanları zorla çalıştırmak, zayıf/yaşlı/çocuk olanları ise gaz odalarına göndermek.

Mengele, bu seçimi beyaz eldivenli bir ‘zarafetle’ yapıyordu. Gülümseyerek veya ıslık çalarak “Sağ!” veya “Sol!” diye bağırırarak, tahminlere göre, binlerce kişiyi doğrudan ölüme gönderdi.

İnsanlar üzerinde yaptığı deneyler

Mengele’nin asıl ‘ünü’, mahkûmlar üzerinde yürüttüğü acımasız tıbbi deneylerden geldi. Auschwitz’i “ideal laboratuvar” olarak gören Mengele, Nazi ırk ıslahı ideolojisini uygulamak için insan hayatlarını hiçe saydı.

Deneyleri, Verschuer’in ikiz araştırmalarını temel alıyordu; amacı, Aryan ırkını güçlendirmek için genetik sırları çözmekti. Auschwitz Müzesi’ne göre, Mengele’nin deneyleri üç ana kategorideydi:

İkiz Deneyleri: En meşhuru buydu. Yaklaşık 732 ikiz çifti (çoğunlukla çocuklar) seçti. Haftalık ölçümler, kan nakilleri, hastalık enjeksiyonları (tifüs gibi) ve cerrahi müdahaleler yaptı. Bir ikiz öldüğünde, diğerini öldürüp karşılaştırmalı otopsi yapardı. Amaç, ikizlerin genetik benzerliğini incelemek ve “ırk karışımını” önlemekti. Birçok ikiz, kloroform enjeksiyonuyla öldürüldü; hayatta kalanlar ise kalıcı sakatlıklar yaşadı. Hayatta kalan ikizlerden Eva Mozes Kor gibi tanıklar, Mengele’nin “amca” diye hitap ettikleri çocuklara şeker verip sonra öldürdüğünü anlattı.

Sterilizasyon ve Üreme Deneyleri: Yahudi ve Roman mahkûmlarda kimyasal, radyasyon ve cerrahi yöntemlerle kısırlaştırma testleri yaptı. Amaç, “istenmeyen ırkları” toplu olarak yok etmek için ucuz yöntemler geliştirmekti. Birçok kadın, X-ışınıyla yumurtalıklarını kaybetti; hamileler gaz odasına gönderildi.

Diğer Deneyler: Göz rengini değiştirmek için kimyasal damlalar (heterokromi çalışmaları), cüceler ve devlerde büyüme anomalileri, noma (yüz çürümesi) hastalığı, kemik iliği nakilleri ve enfeksiyon testleri. Mengele, Roman aile kampında (Zigeunerlager) çalıştı; 1944’te 2.893 Roman’ı gaz odasına gönderdi.

Deneyler, anestezi olmadan yapılıyordu; birçok mağdur acı içinde öldü. ABD Holokost Anma Müzesi’ne (USHMM) göre, bu deneyler “bilimsel” kisveyle Nazi ideolojisini haklı çıkarmak içindi; gerçekte, etik dışı ve sonuçsuzdu.

Mengele, Auschwitz’te “Ölüm Meleği” (Angel of Death) lakabını aldı. Mahkûm doktor Miklós Nyiszli, anılarında Mengele’nin 14 ikizi bir gecede öldürdüğünü yazdı.

Tahminler, deneylerden 3.000-4.000 kişinin öldüğünü gösteriyor. Mengele, bu suçları “görev” olarak görüyordu ve hiçbir pişmanlık belirtisi göstermedi.

Savaşın ardından kaçışı ve ölümü

Mewngele 1945’te Kızıl Ordu’nun yaklaşmasıyla Auschwitz’ten kaçtı.

Gross-Rosen kampına, sonra Bavyera’ya gitti.

ABD askerleri tarafından yakalandı ama kimliğini gizlemesi nedeniyle serbest bırakıldı.

1949’da Arjantin’e kaçtı. Ailesinin desteği ve SS ağlarıyla Güney Amerika’da saklandı. Arjantin, Paraguay ve Brezilya’da yaşadı; sahte kimlikler kullandı. Bunlardan biri Wolfgang Gerhard’dı.

1958’de ikinci eşi Martha ile evlendi; oğlu Rolf’la sınırlı temas kurdu. Nazi avcıları (Simon Wiesenthal gibi) ve Mossad peşindeydi ama yakalanmadı.

1979’da Brezilya’da yüzme sırasında inme geçirerek boğuldu. “Wolfgang Gerhard” sahte adıyla São Paulo’nun bir mahallesinde gömüldü.

Mayıs 1985’te Almanya, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri hükûmetleri, Mengele’nin izini sürmek ve onu adalete teslim etmek için işbirliği yapmayı kabul etti.

Almanya’nın Günzburg kentinde Mengele’nin bir aile dostunun evine baskın düzenleyen Alman polisi, Mengele’nin öldüğüne ve São Paulo yakınlarında gömüldüğüne dair deliller buldu.

Brezilya polisi, Mengele’nin mezarını buldu ve Haziran 1985’te cesedini mezardan çıkardı. Amerikalı, Brezilyalı ve Alman adli tıp uzmanları, cesedin Josef Mengele’ye ait olduğunu tespit etti. 1992’de yapılan DNA testi de bu sonucu doğruladı.

Mengele, tutuklanmaktan 34 yıl boyunca kurtuldu ve hiçbir zaman adalete teslim edilmedi.