• Ana Sayfa
  • Gündem
  • İktidarca çerçevelenmiş ve inisiyatiflenmiş bir süreç mi arzulanıyor?
İktidarca çerçevelenmiş ve inisiyatiflenmiş bir süreç mi arzulanıyor?
Yüksel Genç 1 Aralık 2024

İktidarca çerçevelenmiş ve inisiyatiflenmiş bir süreç mi arzulanıyor?

1 Ekim’de Meclis’te, DEM Parti sıralarına giderek “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünya’da barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” diyerek yeni bir çözüm sürecini değilse de çözümün söylem siyasetini başlatan MHP lideri Devlet Bahçeli, anımsanacağı üzere sonraki hafta; tecrit kalksın, koşullar oluşsun, Öcalan gelsin, Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun, örgütünü lağvettiğini açıklasın çıkışını yapmıştı. Bahçeli bu hafta da söylemini, Öcalan ile DEM Parti grubu yüz yüze konuşsun, teklifi ile sürdürmüş görünüyor.

1 Ekim’den bu yana söylem düzeyini çok da aşmayan tabu kırıcı açıklamaları kamuoyu ilgi ile takip ediyor. Bahçeli’nin başlattığı sürece henüz kimsenin çözüm ve müzakere süreci demediği, diyemediği dikkatlerden kaçmasa da tutarlı söylem siyasetinin nereye varacağı ise toplum ve kamuoyu tarafından ziyadesiyle merak ediliyor.

Bahçeli’nin açıklamaları ile AKP’nin uygulamaları arasındaki tutarlı tutarsızlık hali pek çok kesimin süreci isimlendirmesini ve öngörmesini güçleştiriyor. Teklif ve tehdidin, kapsayıcılık ve dışlayıcılığın, kabul ve inkarın, övgü ve yerginin birlikte ve aynı oranda birbirini inşa ettiği bu söylem siyasetinin somut adımları şimdilik daha çok operasyonel tutum ve kayyımlarla karşılık buluyor. Bu durumda haliyle başlayan süreci bir tür “çatışma çözümü ve müzakere süreci” olarak kodlamayı zorlaştırıyor. Olanları alışılmış ön müzakere veya müzakere öncesi ortamı hazırlama hamleleri olarak yorumlamakta güçlük çekilse de, Bahçeli ile ittifak ortağı AKP iktidarının hamleleri şimdiden, bir nevi “olası süreci” çerçeveleme ve kendilerini tek inisiyatif sahibi kılma çabası olarak görülmeyi de hak ediyor.

Eğer ortada bir rol paylaşımı yok ise, Bahçeli liderliğinde başlayan süreci takip eden operasyonları, ev baskınlarını, gözaltı ve tutuklamaları, kayyım atamalarını, Öcalan’a verilen disiplin cezaları ve görüş yasaklarını, “terör” söylemi ile tahkimi hızla süren güvenlikçi politikaları ve Suriye’de yaşananları bir nevi hükümet kanadının Bahçeli sürecine direnişi ya da Bahçeli sürecine alternatifi olarak okumayı pekala mümkün kılıyor. Eğer öyle ise Bahçeli, son iki aydır asıl ön müzakereyi Öcalan ve PKK ile değil AKP iktidarı ile yapıyor demektir.

Doğrusu; Bahçeli’nin ilk söyleminin ardından Esenyurt’a kayyım atanmasına, Öcalan Meclis’te konuşsun teklifinin ardından DEM Partili belediyelere kayyım atama uygulamalarının yeniden devreye konmasına bakınca, insan “DEM grubunun Öcalan’la yüz yüze görüşme” teklifini, hükümetin “DEM Parti grubunu tutuklayıp İmralı’ya götürmek suretiyle bir yüz yüze görüşme süreci” olarak algılamamıştır inşallah demeden edemiyor.

Umarız iktidar Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun”, “DEM grubu Öcalan ile yüz yüze görüşsün” tekliflerini Öcalan’ın bunları yapabilecek denli serbest kalması fikri yerine DEM grubunun bunları yapacak denli tutuklu olması olarak anlamıyordur!

Espri bir yana, 2 aydır süren kimi sert, sağ, ayrıştırıcı ve inkarı yeniden inşa edici söylem ve uygulama hallerini MHP ve AKP’nin tabanına dönük bir halkla ilişkiler çabası olarak okumamızı salık verenler, karşı tarafın da bir tabanı olduğunu umarım hatırlarlar.

Bununla açık ki iktidar olası bir müzakere sürecini, daha önce belirlenmiş bir plana binaen çerçeveleme girişimi içinde tek inisiyatif sahibi olacak biçimde örmeye çabalıyor.

Bunu yaparken Kürtler içinde ve Kürt meselesine dair adeta yıllardır makbul muhatap yaratma politikasından muhatabı makbulleştirme politikasına geçmek istediği izlenimi de yaratıyor.

Eğer niyet bu ise, ortaya konan çözüm olanağını, iktidar bilgisi kendilerinde mahfuz bir ajanda veya plana uygun olarak çerçevelemeye, sınırlar çizmeye ve tek inisiyatif sahibi olmaya harcarsa; hukuk, kolluk ve diğer zor mekanizmaları yoluyla muhatabı makbulleştirme politikasına evirmek için kullanırsa buradan bir müzakere ve çözüm sürecinin doğmasının oldukça güçleşeceğini öngörmek gerekecek. En nihayetinde çatışma çözümlerinde ve çözüm müzakereleri sürecinde muhatapların eşitliği ya da müzakere edebilme rahatlığı, güveni, eşitliği ve inisiyatifini paylaşmak durumunda olduğu bilinen bir gerçektir.

İktidar bu paylaşıma açık hale gelir mi, bu anlamıyla gerçek bir çözüm süreci başlatır mı bilemesek de, sahanın süreci dikkatle izlediği ve aslında iktidarın pozitif yönelimleri ile pozitif desteklerini sunabilecek geniş kesimler olduğunu son saha çalışmamızda bize söylüyor.

****

Zira Kasım başlarında sahası yapılan çalışma raporumuza göre başlattığı süreç ne MHP’de oy kaybına yol açmış durumda ne de muhalefete özel bir oy kayışı yaratmış durumda. Çalışma raporumuz ayrıca iktidarın aslında taban kaygısı ile negatif yönelim ve söylemlere ihtiyacı olmadığını da söylüyor.

Çünkü ve örneğin Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasını olumsuz bulan MHP’lilerin oranının sadece %9,4 de kalmış olması tabanın sanılandan daha fazla bu sürece hazırlanabileceğini gösteriyor. Öte yandan İYİ Parti’ye oy veren görüşmecilerin %69,7’sinin, Zafer Partisi’ne oy verdiğini söyleyen katılımcıların tamamının, CHP’ye oy verdiğini bildiren katılımcıların %41,9’unun Bahçeli’nin tokalaşma girişimini olumsuz bulması bize süreç karşısında asıl riskin iktidar tabanında kümelenmediğini düşündürüyor.

Buna karşın; taban desteğine rağmen Bahçeli’nin başlattığı sürecin bir barış ve müzakere sürecine döneceğine inananların oranının %27’de kalması, %30’unun böyle bir sürece dönüşmeyeceğini düşündüğünü bildirmesi süreç başlatıcılarının tutumları ile oldukça ilgili görünüyor. Nihayetinde iki aydır adı konamamış, söylemlerle uyumsuz pratiklerin yansıdığı bir süreç yaşanıyor.

Öte yandan “Devlet Bahçeli Tarafından Atılan Adımların Kürt Sorununda Yeni Bir Çözüm ve Müzakere Sürecine Evrilmesi İçin Öncelikli Olarak Neler Yapılmalı?” sorusuna gelen yanıtların önceliğinin güven ve samimiyet beklentisine ait olması süreç başlatıcı ve yürütücülerinin ilk odaklanması gereken yana ve aslında eksik olan en önemli yana işaret ediyor. İkinci beklentinin “öncelikli olarak Adalet/Eşitlik ve Hukuk Tesis Edilmeli” biçiminde tariflenmiş olması da ilk beklentiyi tamamlayan bir tutarlılık içeriyor.

Tamamına sahamerkezi.org adresinden ulaşabileceğiniz saha raporu verileri de, içinde olunan krizli sürecin kendisi de, bölgesel gelişmelerde olası bir müzakere sürecinin zeminlerinin sanıldığından çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

***

Durum bu iken İsrail’in Lübnan ve Hizbullah siyasetinden feyzle, bir benzerini Suriye’nin kuzeyinde, Rojava hattında gerçekleştirme hevesinin kimseye pek fayda sağlamayacağını ve çözüm olanaklarını alabildiğine uzaklaştırma riski barındıracağını öngörmek için emin olun alim olmak gerekmiyor…

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.