• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Lübnan’da bomba, BM’de reform ya da fareli köyün kavalcısı
Lübnan’da bomba, BM’de reform ya da fareli köyün kavalcısı
Ercüment Akdeniz 28 Eylül 2024

Lübnan’da bomba, BM’de reform ya da fareli köyün kavalcısı

Netanyahu BM Genel Kurulu’nda ağırlanırken Lübnan’da Hizbullah’ın karargâhı bombalandı. Hedef Nasrallah. Yaşıyor mu yaşamıyor mu? Çok farklı, teyite muhtaç açıklamalar var. Öncesinde Tahran’da Hamas lideri Hanniye’ye suikast, Gazze’de yıkım/soykırım, Lübnan’da çağrı cihazı patlamalarıyla gelen toplu katliamlar.

Ortadoğu nereye gidiyor, dünya nereye gidiyor?

“Yeni Dünya Düzeni” geride kaldı. “Milenyum Çağı”nın cilası döküldü. Şimdi tam tekmil “Yeni Savaş Düzeni”ndeyiz. Kanun yok. Evrensel hukuk yok. Uluslararası sözleşmeler yok. BM kuralları da yok. “Orman kanunu” var. Gücü yetenin her şeyi yıkıp yok ettiği, Gazze’de olduğu gibi okulların, mülteci kamplarının ve hatta hastanelerin vurulduğu bir savaş düzeni bu. Çağrı cihazları ve telsizler patlatılarak yapılan sivil katliamlar da bu düzenin bir parçası.

Bu düzende İsrail’e ön kapıdan “ateşkes” kâğıdı uzatılır, arka kapıdan “bunu veto et” denir. ABD kongresinde 57 kez ayakta alkışlanan Netanyahu, Gazze ve Lübnan “icraatlarından” sonra BM kongresine çağırılır. Gazze kasabı BM salonuna Lübnan bombardımanıyla girme cüreti gösterir. Kural olmadığı gibi vicdan da yok, ahlak da.

Netanyahu kürsüye çıkarken salonu terk edenler olmuş. Kimin umurunda? Netanyahu Filistin ve Lübnan’dan sonra İran’ı hedefe koydu bile. Körfez Arap devletleri sessiz, limanlar ABD donanmasına “buyur” diyor. Ticaret gemileri mal taşımaya devam ediyor. Müslüman devletler görmüyor, duymuyor, işitmiyor! Suriye’de Türkiye destekli muhalif gruplar Nasrallah’a düzenlenen saldırıyı silah patlatarak kutluyor.

“Yeni Savaş Düzeni”nde devletler sessiz, soykırımcılar rahat. Sınır ötesi suikastlar, sabotajlar serbest. İsrail ordusunu, istihbarat yapısını eleştirip ona özenmek de serbest. Öyle ya madem onlar çağrı cihazlarını patlatmış, milli siber güvenlik teşkilatı sınır ötesi operasyonlarda neden kullanılmasın? Madem MOSSAD uzak başkentlerde liderlere suikast yapıyor, bir suikast de Türkiye güçleri tarafından Bafil Talabani’ye neden yapılmasın? Egemen Türk medyasında tartışma seviyesinin geldiği yer bu. Kuralsız savaş düzenini fırsata çevirme yarışıdır aslında izlediklerimiz.

Ağzını açan “BM böyle gitmez, BM’ye reform gerek” diyor. İktidar arkasında sıralanan medya organları “Erdoğan’ın dediğine geldiler” manşetleri çakıyor. Oysa koro halinde gülen kargalar da biliyor ki, kaval Biden’ın elinde. Fareli köyün kavalcısı BM üyesi devletleri büyük savaş uçurumuna çağırıyor. Kavaldan yayılan nağmeler “Biz reformu çoktan yaptık, bak NATO’yu canlandırdık, haydi BM sıra sende, haydi bakalım yeni savaş düzenine!” diyor.

Üçüncü Dünya Barışı

Son gelişmeler bölgesel bir savaşa mı işaret? Ortadoğu yangın yerine döner mi? İsrail ordusu, Filistin ve Lübnan’dan sonra Suriye’ye yönelir mi? Irak ve İran ne kadar topun ağzında? Savaş yangını Türkiye’ye de ulaşır mı? Ya da AKP aklı savaş yangınına dalar mı?

Her bir soru günbegün daha yaşamsal hale geliyor. Savaşın ayak sesleri artık o kadar uzak değil. Hemen yukarıda, Karadeniz’in diğer ucunda, Ukrayna’da devam eden savaşı düşünelim. Yanına Rusya ve Çin’i hedefe koyan NATO’nun 2030 Soğuk Savaş Stratejisini ekleyelim. Savaş tehlikesi sadece Ortadoğu’da değil, pasifikte! Üçüncü Büyük Savaş (emperyalist savaş) bu yüzden daha çok dillerde değil mi?

Kimine göre Üçüncü Dünya Savaşı çoktan başladı. Kimine göre de küçük muharebeler ve hibrit savaşlar, büyük dünya savaşına giden yolun taşlarını döşüyor. Dünyayı birkaç kez yok etmeye yeter nükleer silahlar var olduğu sürece emperyalist devletlerin büyük dünya savaşını göze alamayacağını savunanlar da var. Bu tezin sahiplerine göre bölgesel çatışma, iç savaş, hibrit savaş ya da vekil savaşlar yerküreyi dolanmaya devam edecek; enerji, toprak veya pazar paylaşımı bu tür savaşların ötesine geçmeyecek.

Her hâlükârda Üçüncü Dünya Savaşı yakın dönemin en çok tartışılan konularından biri. Peki, ama bizler neden (en az) savaş tehlikesi kadar bölge barışını ya da “Üçüncü Dünya Barışı”nı konuşmuyoruz? Yerküreyi adım adım gezen ve halkları boğazlaşmaya zorlayan büyük savaş olgusu, her ne şekilde karşımıza çıkarsa çıksın; konuşmamız, üzerine kafa yormamız ve savaşı durdurmak, barışa güç vermek için büyük çaba harcamamız gereken şey halkların barışı olmalı. Devrim ve demokrasi mücadelesinden azade olmayan, kapitalist düzen çerçevesine sıkışmayan bir barış mücadelesi.

İç cepheyi güçlendirmekten kimler ne anlıyor? 

Savaş baronları karşısında durabilen güçlü bir sosyalizm dalgası yok bugün, bu bizim büyük şansızlığımız. 1968’lerin anti-emperyalist mücadele dalgası da yok bugün, bu da bizim ikinci büyük şansızlığımız. Gazze’de, Lübnan’da, Ukrayna’da yaşanan fütursuzluk nedensiz değil. Ezilen halklarla dayanışma belki de her zamankinden zayıf. Buna Filistin halkı kadar Kürt halkını da dâhil etmek lazım.

Avrupa ve Amerika üniversitelerinde uyanış halindeki enternasyonal dayanışma “büyük şansızlık” içinde beliren en diri şansımız. Filistin İçin Bin Genç inisiyatifi de öyle. Mevcut haliyle barış ve demokrasi güçleri, yanı sıra dipte mayalanan emekçi dalgası hala umut kaynağımız.

Bu nedenle… Yeni savaş düzenine dur diyecek ve “üçüncü dünya barışı” için mücadeleyi olası büyük savaş sonrasına bırakmayacak bir gündemimiz olmalı: diğer gündemlerin gerisinde kalmayan.

“Asrın lideri” New York’tan Türkiye’ye iç cepheyi güçlendirme çağrısı yaptı. Kastedilen Ahlat fotoğrafı mı? Kastedilen dış cephede savaş hazırlığı, iç cephede muhalefeti ezme ve sindirme operasyonu mu?

Demokrasi güçleri “erken seçim” gündemi etrafında daha fazla oyalanmadan, içerde ve dışarıda barış cephesini örmek zorunda. Toplumsal muhalefet için “iç cepheyi güçlendirme”nin karşılığı tam da budur.

***

Eritreli mülteciler için acil çağrı

Burada, acil ve önemli bir uyarıyı not düşmek isterim.
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’den Eritre’ye deport edilen ya da deport riski bulunan Eritreliler için bir imza kampanyası başlattı. Çünkü geri gönderilen sığınmacılar “vatana ihanet” muamelesi görüp tutuklanabiliyor. Afrika ülkesi olan Eritre’ye geri gönderilen mülteciler için yaşam hakkı da risk altında.
Konuya dair açıklamaya ve imza metnine Af Örgütü sitesinden ulaşabilirsiniz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.