Geleneksel demokrasi anlayışlarına eleştiri ve alternatif olarak modern siyaset teorisinde öne çıkan bir model olan “müzakereci demokrasi” kelime anlamından yola çıkarak “tartışmaya, istişareye dayalı demokrasi” şeklinde özetlenebilir.
Müzakereci demokrasi, bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının karar süreçlerine katılımını öngörmesi bakımından “doğrudan demokrasi” ile benzerlik gösterir.
İstişarenin gerekliliği
Anlık ve genel geçer bir seçim sonucu olmaktan çok, zamanla ortak iyiyi beraber üretme gayretindeki, öğrenmeyi teşvik eden ve işleyen bir süreci ifade eden müzakereci demokrasiyle karşılıklı iletişimde amaç, tek bir doğruyu bulmak değil, ortak ve karşılıklı doğrularla en iyi sonuca ulaşmaktır.
Müzakereci demokrasi kapsamında “müzakere” kavramı, ilgili tarafların kendilerini ilgilendiren herhangi bir meselede karar vermeden önce, birbirlerini ikna etmek ve ortak bir karara varabilmek için yapması gereken istişare sürecini ifade eder. Bu bağlamda müzakereci demokrasi, toplumu ilgilendiren meselelerle ilgili kararların böylesi bir tartışma süreci içerisinde alınması gerektiğini belirtir.
Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan ihtiyaç
Genel anlamda toplumsal algıda demokrasi, belli ideolojilerin gerçekleştirilmesi amaçlı yönetsel araçların toplandığı kurallar bütünü olarak görülebilmekle birlikte, değişen zamanlarla beraber “demokrasi” kavramı da dönüştü.
Liberal demokrasi, temsili demokrasi ile liberalizmin sanayi toplumunun oluşmaya başladığı sanayi devrimi döneminde bir araya gelmesiyle ortaya çıktı.
Yirminci yüzyılın sonlarında SSCB’nin yıkılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından serbest piyasa ekonomisi ile liberal demokrasinin alternatifsiz bir demokrasi tipi olduğu iddia edildi.
Ancak liberal demokrasi, ulus devlet ve küreselleşme başta olmak üzere kapitalist sistemde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle bir kriz içine girdi.
Bu kriz hali, Soğuk Savaş sonrası “yeni dünya düzeninde” liberal demokrasinin alternatifsiz ve üstün bir model olduğu düşüncesinin geçerli olamayacağını da ortaya çıkardı ve içinde bulunulan krizden çıkış için liberal demokrasiye alternatif oluşturacak demokrasi modelleri ileri sürüldü.
İlk kez Joseph M. Bessette tarafından 1980’de kullanılan ve Alman sosyolog ve filozof Jurgen Habermas tarafından geliştirilen müzakereci demokrasi” bu modellerden bir olarak öne çıktı.
Jürgen Habermas’ın iletişimsel eylem kuramı temelinde geliştirilen bu model, liberal demokrasinin temsilî yapısını eleştirerek, kamusal alanda herkesin katılabileceği, söylemsel demokrasiyi öngörür.
Habermas, müzakereci demokrasi kuramında siyasal kararların meşruluğunu, yurttaşlar arasında gerçekleşen “tahakkümden arınmış” bir kamusal müzakerenin ürünü olmasına bağlıyordu.
Demokrasinin üç normatif modelinden bahseden Habermas’a göre bu modeller, liberal, cumhuriyetçi ve kendi sunduğu söylemsel, usulcü-müzakereci modelleri olarak tanımlanıyor. Müzakereci demokrasi modelini liberal ve cumhuriyetçi demokrasi modelleri arasında bir model olarak gören Habermas’a göre müzakere aracılığıyla doğrudan katılım, sadece müzakerenin ürünü olan kararların meşruluğunu temin etmekle kalmayacak, daha da önemlisi, bağlayıcı kararlar müştereken rasyonel olacak ve böylece bir “ortak iyi” tanımlanabilecek.
Yurttaşlık kültürünün canlı tutulması
Müzakereci demokrasiye göre önceden tanımlanmış kamusal meseleler, yurttaşların değerlendirmesine sunulur ve müzakerelere etkin olarak katılan bu yurttaşların iradeleri doğrultusunda politikalar belirlenir.
Bu yönüyle müzakereci demokrasi modelinin temel hedeflerinden birinin, yurttaşlık kültürüne yeniden canlılık kazandırarak siyasal iradesini ortaya çıkarmak olduğu söylenebilir.
Habermas, müzakereci demokrasinin yalnızca siyasi alanda değil aynı zamanda kültürel ve sosyal alanlarda da düşünülmesi gereken bir model olduğunu ifade ederken, bu bağlamda yurttaş kavramı ön plana çıkar. Habermas’a göre, yurttaş kavramı, herkes gibi özgür ve bağımsız olarak müzakereye katılma hakkına sahip bireyleri ifade eder
2016’da İrlanda’da Yurttaşlar Meclisi‘nin kurulmasında kürtaj için başka bir ülkeye seyahat etmek zorunda kalan Amanda Mellet adlı İrlandalı kadının davası rol oynadı.
Hükümet tarafından kurulan özerk Yurttaşlar Meclisi’nde yapılan oylamada, yasa değişikliği isteyenler çoğunlukta çıktı ve hükümet, 2017’de kürtajı oylamak için referanduma gidileceğini duyurdu.
Katılımcı bütçeleme bağlamında ise bir başka Yurttaşlar Meclisi deneyimi de 1989 yılında Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde uygulanmaya başlandı.
Müzakere sürecinin işleyişi: Eşit şartlar ve ortak mesele
Demokratik müzakere süreci için taraflar arasında “eşit şartlarda” bir “ortak mesele” belirlenir. Bu yaklaşım, siyasi kararların bireysel çıkarların toplamı olmaktan ziyade, kamu yararı odaklı bir diyalogla şekillenmesini savunur ve meşruiyetin kaynağı olarak özgür, eşitlikçi ve kapsayıcı bir tartışma sürecini önerir.
Müzakereci demokrasinin hayata geçirilebilmesi için uzlaşmanın önemine ve gerekliliğine vurgu yapan Habermas’a göre müzakere sonunda ortaya çıkacak karar, taraflar arasında tahakkümün olmadığı bir tartışma süreci sonunda alınmalı ve uzlaşmayı yansıtacak şekilde rasyonelleşmiş bir niteliğe sahip olmalı.
Müzakereci demokrasi modelinde liberal demokrasiden farklı olarak; demokrasinin merkezinde bireysel oy verme işlemine dayalı temsiliyet değil, kamusal alanda ortaya konan düşünceler yer alır.
Kamusal alanı “Özel şahısların kendilerini ilgilendiren ortak bir mesele etrafında akıl yürüttükleri, rasyonel bir tartışma içine girdikleri ve bu tartışmanın neticesinde o mesele hakkında ortak kanaati, kamuoyunu oluşturdukları süreç, araç ve mekânların tanımlandığı alandır” diye tanımlayan Habermas kamusal alanı, toplumun bütününü etkileyen meselelerin belirlendiği, tartışıldığı, yorumlandığı ve meselenin çözümüne dair karar(lar) alındığı bir zemin olarak görür
Müzakereci anayasacılık
Müzakereci demokrasinin anayasal boyutu, esas olarak “müzakereci anayasacılık” adı verilen ve anayasa teorisi ile müzakereci demokrasi teorisini birleştiren bir yaklaşım etrafında şekillenir. Bu yaklaşım, siyasal kararların meşruiyet kaynağı olarak müzakereyi gören demokrasi idealini, siyasi güce yasal sınırlar koyan anayasa mekanizması ile birleştirmeyi amaçlar.
Habermas’a göre anayasal haklar (negatif özgürlükler), demokratik işleyişin önemli iletişim koşullarını kurumsallaştırır. Yani, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi temel haklar, aslında adil ve özgür bir müzakere sürecinin var olması için gerekli zemini hazırlar. Müzakerenin var olabilmesi, bu hakların anayasal güvence altında olmasına bağlıdır.
Müzakereci anayasacılığın en önemli ilkesi, meşruiyetin birincil kaynağının oylama değil, müzakere olmasıdır.
Yasa koyma ve anayasa yapma süreçlerinde meşruiyet ve rasyonelliğe ulaşmanın gerekli koşulu; kurumların, herkesin ortak çıkarı olarak görülen kararların, özgür ve eşit bireyler arasında rasyonel ve adil biçimde yürütülen kolektif müzakere süreçlerinden doğmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesidir.