Narin’in öğrettikleri
Fidan Ataselim 22 Eylül 2024

Narin’in öğrettikleri

Sevgili İlke TV okurları,

Hepinize merhaba…

Sizlere umutlu bir başlangıç yapmayı düşünmüştüm ama tüm ülke Narin’i konuşurken bunu yazmamak olmazdı. En çok bu sefer konuşması gerekenler sessizliğe gömülmüştü çünkü. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, muhabir dostumuz Sevgi Şahin’in Narin sorusuna ‘sus’, ‘sessizlik’ anlamına gelen hareketi yapmıştı. İşaret parmağını yukarı doğru ağzına yaklaştırmıştı. Hastane duvarına asılı çerçevedeki bir hemşirenin sus işareti yapma fotoğrafı gibi. Trajiktir evet. Belki de en çok bu sefer bir şey demesini beklediğimiz sorumlu bakan susmuştu. Gereği yapıldı diye paylaşımlar yapan bakan susmuştu. Narin’in ölüm tarihi otopsi ile belirlenmiş. Tam bir ay olmuş. Bir aydır, “Narin’e ne oldu?”, “Kim/kimler öldürdü?”, “Yardım edenler kimlerdi?”, “Örtbas eden kimlerdi?” sorularımız yanıtsız.

Bakana hep beraber soralım tekrar ve tekrar:
– Narin için de gereğini yaptın mı?
– Susma! Konuş! Narin’e ne oldu?

Bir köyün susması ya da susturulmasından çelişkili ifadelere, türlü spekülasyonlardan dedikodu gibi konuşulan yönlerine kadar bir küçük kız çocuğunun kaybı ve ardından öldürülmesinin açığa çıkarılma süreci hepimize çok şey öğretti. Umarız tez vakitte gerçek açığa çıkar, tüm sorumlular baştan aşağıya kadar hesap verir. En önemlisi bir daha bir Narin’imize daha kıyamazlar.

İzlediğimiz bir film ya da dizi değildi, yaşadığımızdı. Ama birçokları ne yapacağını şaşırdı, ekrandan çığlık attı. Kimisi “Acaba ne gördü?” sorusunu bir köy dedikodusu gibi magazinleştirdi. Hepsinde utandık. Tüm toplum, diğer bir yandan, adli tıp uzmanı ya da dedektif oldu.
Sadece utanmadık da. Mücadele edenlerimiz, eylemler yapanlarımız, sessiz kalmayanlarımız, çocuğun üstün yararını gerçekten gözetip ona göre haber yapanlarımız da oldu.

Narin’i hep beraber yaşatamamıştık ama hep beraber olayın otopsisini de olay yeri keşfini de yapıyorduk. Burada aslında bütünsel bir yaklaşımın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Biz mücadelesini sürdürenler elimizden geleni yapıyoruz da yetkililer ne yapıyordu?

Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile birlikte o köydeki okula psikososyal destek birimi yönlendirmiş. Oradaki pedagogların ifadeleri üzerine çocuklar yaşananlar hakkında hiç konuşmuyormuş. Bu bir travma mıydı? Yoksa korkutulan çocuklar mıydı? Bilinmiyor. Sürekli bir bilinmeze doğru itiliyoruz.

Narin’in bu dönemde öldürülmesi, delillerin bu kadar organize karartılması tesadüf değildi. Şiddet hiç olmadığı kadar meşrulaştırılmıştı. Sokak hayvanlarının katledilmesini salık veren yasadan tutun da her gün televizyonlarda izlediğimiz sokak ortasında öldürülen, şiddete uğrayan kadınların görüntülerine kadar… En çok aile denildiği dönemde işte koca bir aile suç ortağına dönüşmüştür. Maalesef ki aile odaklı politikalar, aile içerisinde her şeyin yapılabileceğini ve örtülebileceğini ortaya koydu. Narin çok konuşulmaz sandılar. Yanıldılar.

Biz her ne kadar bilinmeze doğru itiliyor olsak da en iyi bildiklerimizi hatırlatalım. Tüm çocuklar için Lanzarote Sözleşmesi ve Çocuk Koruma Kanunu etkin uygulanmalı. Şüpheli ölümlerde, gizlenmeye çalışılan cinayetlerde etkin bir soruşturma yürütülmeli. Bunun için belirlenmiş evrensel, uluslararası hukukta gelişmiş yöntemler kullanılmalı. İstanbul Protokolü izlenmeli. En önemlisi kamuoyuyla şeffaf şekilde bilgiler paylaşılmalı ki spekülasyona yol açılmasın. Narin’in öldürülmesinde AKP’li vekilin “Aile dostumuzdur.” demesi düzeyi olunca konuşsalar da inanılır mı ayrı tartışma konusu olur. İnsanların yetkililere güvenmemesinin sorumlusu da yine yetkililerin kendileridir.

Hepimize Narin’in acısını yaşatan bu ülkenin siyasi iktidarının aile odaklı politikalarıdır. Kastedilen aile buna benziyor. Her gün cinayetler artıyor. Aile içerisindeki reisler her şeyi kendilerinde hak görüyor.

Rabia Naz’ın ve Leyla’nın ardından çok şey öğrenmiştik. Şimdi Narin’in ardından daha da çok şey öğrendik. Keşke bunları öğrenmek zorunda bırakılmasaydık ama tüm çocuklar için öğrenmeye ve sorumluluğu bulunanlara yapılması gerekeni yapmak zorunda bırakmaya devam etmeliyiz. Şimdi ‘susmak’ zamanı değil en çok da ‘konuşmak’ zamanıdır!

Konuşacağız, yazacağız, politika geliştireceğiz, örgütleneceğiz, direneceğiz.

Siyasi iktidara sırtını dayayanlar güçlendirilirken çocuklar ve kadınların hayatı harcanıp gitmeyecek. Taliban’ın zihniyeti bu coğrafyada kök salamayacak.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.