İnsan çok karmaşık bir varlık. Bilim insanlarına göre beynimizde R-kompleksi (İlkel Beyin) denilen bir bölge varmış. Tüm agresif, vahşi davranışlar bu bölgeden gelen komutlarla oluşuyormuş.
İnsanda olduğu gibi, toplumsal hayatta da kimi zaman İlkel Beyin (R-Kompleks) hakim olurmuş. Böyle dönemlerde, Max Horkheimer’in deyişiyle, kitlesel akıl tutulması yaşanırmış.
Yazar Mümin Sekman, ‘Her Şey Beyinde Başlar’ adlı kitabında; “Bir insanın beynini R-kompleks seviyesine indirgemek için en iyi yollarından biri, onu bir gruba dahil etmektir. İnsanları ‘biz ve onlar’ diye ayırmaktır. İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi ‘akıl ihalesi’ yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyor,” diyor ve devam ediyor: “Bu amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri ‘korku kültüründe’ yaşatmaktır. Bu siyasi stratejide 3-D çok önemlidir: Düşman göster, dayanışma duygusunu kışkırt, düşündürme! Sürekli çatışma çıkar ki, taraftarların düşünemesinler! İnsanların mantığına değil, içgüdülerine hitap et! Kendi hayatında yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderler üzerinden kendilerini ifade eder. Bu liderlerin en büyük sırrı, kendilerini bir ‘intikam aracı’ olarak sunmalarıdır. Onlar hep kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı! Kimliklerini bir düşmana göre konumlandırıyorlardı. Düşman yoksa hayali düşmanlar yaratıyorlar, eğitimsiz ama öfkeli kitlelerin enerjisini bu yöne kanalize ederek oy kazanıyorlardı. Mesajları şöyleydi: ‘Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim; oyunla bana güç ver, nefret ettiğin herkesin canını okuyayım!'” (Mümin Sekman – ‘Her Şey Beyinde Başlar’, Alfa Yayıncılık)
Ezberleriyle yaşamayı seven bir toplum yapımız var. (Bu yapıda olmayanları tenzih ederek söylüyorum tabi.) Sormayan, sorgulamayan, itiraz etmeyen böyle bir yapı da haliyle bir biat ve itaat kültürü oluşturur bileşiminde.
İtiraz etmek böyle bir toplum bünyesine uymadığı için ‘aykırı’ olursunuz. Belli ezberlerle doğru diye kabul edilmiş olana, alışılmışa uygun olmayan bu aykırılık kabul görmez, dışlanır, yaftalanır; yetmedi, ötekileştirilip cezalandırılır.
Otorite saltanatını yürütmek için topluma bir anlamda biat etmek aşısı uygulanır. Bu aşı daha küçükken yapılmış bir aşıdır. Çünkü bir otoritenin isteklerine boyun eğmek yani itaat etmek, daha çocuklukta başlayan bir olgudur. Önce ailede başlayan bu süreç, sonra okulda devam eder.
İşte sistem bu tip insan yetiştirir. Herkesin aynı sıradanlıkta olmasını hedefler. Farklı düşünen insan, sistem için makbul değildir.
Söylemler aynı, replikler ve tepkiler aynı. Aynı paradigmanın ezberleriyle yorumlanıyor her şey, aynı at gözlükleriyle bakılıyor olan bitene, aynı volümden ve aynı perdeden konuşuluyor. Bir haksızlık karşısında susmada da, yok saymada da, savaş tamtamları çalmada da aynı.
Belli ideolojik şablonlarla oluşturulmuş, düşünmeyen, sormayan ve sorgulamayan toplum yapısından ancak her şeyi bildiğini zanneden ve tek doğrunun kendinde olduğunu düşünen, başkaca düşünenleri ‘hain’ diye yaftalayıp düşman gören, nefret eden bir yapı oluşur.
Oysa özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerde farklılık ve çeşitlilik bizzat demokrasinin kaynağı olarak görülür ve değerlendirilir.
Yanlışa sessiz kalmak, olan bitene ortak olmak anlamına gelir. Hakkın, hukukun ve demokrasinin gerçekleşmesi ve geliştirilmesi için itiraz kültürünün yerleşmesi gerekiyor. Yeri geldiğinde özgür irademizle ‘hayır’ diyebilmek bizi insan kılan değerlerdendir.
Yaşam ve insanlar hakkındaki tüm düşüncelerimiz birer harita gibidir. Biz yaşam arazisinde, zihinsel haritalarımızla yol alırız ya da yolda kalırız.
Farklı düşünebilmek, önyargılardan ve şablonlardan kurtulabilmekle mümkündür. Böyle bir duruşta çıkar veya korkulara bağlı olarak olan biteni çarpıtmamak vazgeçilmez koşuldur. Bu da ancak zihin haritasının koordinatlarını değiştirmekle mümkündür.
Kimi olayları değerlendirirken bakış açımızı, paradigmanızı yani zihin haritamızı değiştirmeden gerçeği yakalayamaz ve yanılırız.
Kendisine sunulanı irdelemekten, sorgulamaktan yoksun bireylerden oluşan toplumların tarihi, felaketler tablosundan ve oyunundan ibarettir. Oynanan oyunda kural değişse de fark etmiyor. Aslolan oyunu bozmaktır.
Mevcut iktidar, kendisi gibi olmayanı hain ya da terörist sayan bir noktaya geldi. Ve kendisine kayıtsız şartsız biat eden, icatçı değil, cihatçı kuşaklar yetiştirmek istiyor. Demokrasi yanlısı güçler, bu durumu ciddiye alıp savsaklamamalı; bunu durdurmanın yolunu bir şekilde bulmalıdır. Yoksa körü körüne biat ve itaat, muktedirlerin otoritesini pekiştirecek, baskı, zulüm ve bezirgan saltanatı devam edecektir.