• Ana Sayfa
  • Dosya
  • Siyasi mahpusluktan barışın aktörlüğüne: ‘Dünün tehlikelileri, nasıl bugünün barış mimarları oldular?’

Siyasi mahpusluktan barışın aktörlüğüne: ‘Dünün tehlikelileri, nasıl bugünün barış mimarları oldular?’

Nelson Mandela’dan José Mujica’ya, Gerry Adams’tan Xanana Gusmão’ya kadar birçok isim, uzun yıllar süren tutukluluklarının ardından çatışma çözümü, geçiş dönemi adaleti ve demokratikleşme süreçlerinde güçlü ve etkin roller üstlendiler.

Siyasi mahpusluktan barışın aktörlüğüne: ‘Dünün tehlikelileri, nasıl bugünün barış mimarları oldular?’
  • Yayınlanma: 9 Ekim 2025 09:16

Tarihte siyasi mahpusluk, yalnızca bireysel bir cezalandırma biçimi değil; rejimlerin meşruiyet sınırlarını, adalet anlayışını ve toplumsal hafızanın yönünü belirleyen bir olgu olmuştur.

Siyasi tutuklular, otoriter iktidarlarca ‘tehlikeli öteki’ olarak kodlanmış ama barış süreçlerinde ‘müzakere aktörü’ne dönüşmüşlerdir.

Bu dönüşümün dinamiklerini anlamak için en bilinen örneklere bakmak faydalı olacaktır.

Nelson Mandela’dan José Mujica’ya, Gerry Adams’tan Xanana Gusmão’ya kadar birçok isim, uzun yıllar süren tutukluluklarının ardından çatışma çözümü, geçiş dönemi adaleti ve demokratikleşme süreçlerinde güçlü ve etkin roller üstlendiler.

Siyasi tutukluların ortak özelliği, adalet sisteminin sınırlarında ‘tehdit’ olarak görülmeleridir.

Nelson Mandela, apartheid rejimi için bir sabotajcıydı;

Gerry Adams, Britanya için bir terörist;

José Mujica, Uruguay devleti için bir isyancıydı.

Ancak bu isimlerin her biri, cezalandırma sürecinde siyasi meşruiyetlerini yeniden kurarak, hapishaneyi de siyasi bir mücadele alanı haline getirdi.

Hapishane, bu anlamda yalnızca bir tecrit alanı değil, başka tür bir direnişin inşa edildiği bir mekan oldu.

Mandela ve arkadaşları Robben Adası’nı bir üniversiteye çevirmiş;

Mujica, karanlık hücrede geçirdiği yılları “insan olmanın özüne dönüş” olarak tanımlamıştır.

Bu noktada, siyasi tutukluluğun bir tür etik sermaye ürettiğini; bu sermayenin barış süreçlerinde meşruiyet kaynağına dönüştüğünü söylemek mümkün.

Nelson Mandela – Güney Afrika

Mandela’nın 27 yıllık tutukluluğu sonrası ortaya koyduğu liderlik, cezalandırmadan barışa geçişin en güçlü örneğidir. Hapisten çıktığında intikam değil, uzlaşma çağrısı yapmış; beyaz azınlıkla siyah çoğunluk arasındaki uçurumu “hakikat komisyonları” üzerinden kapatmaya çalışmıştır. Mandela, bireysel özgürlüğü toplumsal adaletle birleştiren bir söylem kurmuş; “ben özgür değilsem, halkım da özgür değildir” diyerek özgürlüğü kolektif bir değer olarak tanımlamıştır.

Gerry Adams ve Bobby Sands – Kuzey İrlanda

IRA üyeleri Adams ve Sands, silahlı direnişin siyasi dile tercümesinde belirleyici olmuşlardır. Adams, hapisten çıktıktan sonra Sinn Féin’in lideri olarak barış müzakerelerinde İngiliz hükümetiyle masa kurmuştur. Sands’in hapishanede ölümü, direnişin dönüm noktası olmuş; IRA’nın siyasi mücadelesinin güçlenmesine yol açmıştır. Bu örnek, bireysel fedakarlığın toplumsal dönüşümde nasıl bir sembolik etki yarattığını da gösterir.

José Mujica – Uruguay

Tupamaros hareketinin eski bir üyesi olan Mujica, 14 yıllık tecrit sonrası siyasi alana döndüğünde, geçmişle hesaplaşmak yerine toplumsal barışa odaklandı. Onun başkanlık dönemi, “silahlı mücadeleden demokratik katılıma geçişin” en barışçıl örneklerinden biri sayılır. Mujica’nın özgürlük anlayışı bireysel değil, etik bir tavırdı: sade yaşamak, iktidar hırsına karşı direnmek. Bu duruş, barışın yalnızca siyasi bir anlaşma değil, yaşam tarzı olduğunu da hatırlattı.

Xanana Gusmão – Doğu Timor

Endonezya’ya karşı bağımsızlık mücadelesinin lideri olan Gusmão, hapisten çıkınca “intikam siyaseti”ni benimsemedi. Doğu Timor’un bağımsızlığından sonra, silahlı grupları demokratik sürece dahil ederek iç barışı tesis etti. Onun için özgürlük, “unutmak değil, anlamak”tı; geçmişin acılarını siyasete dönüştürmek yerine, diyalog zeminine taşımayı seçti.

Bu aktörlerin ortak yönleri neydi? Hangi değerlerde buluştular?

1.Kolektif bir hak olarak özgürlük
Bu isimlerin hiçbiri özgürlüğü yalnızca bireysel kurtuluş olarak tanımlamamıştır. Mandela’dan Mujica’ya kadar herkes, özgürlüğü “biz” kategorisinde anlamlandırmıştır.

2. Direnişin devamı olarak hafıza
Hapishane deneyimi, barış süreçlerinde “toplumsal bir hafıza”ya dönüşür. Bu hafıza, intikam yerine hesaplaşmayı, cezalandırma yerine dönüşümü talep ediyordu.

3. Onarıcı adalet için barış
Barış, bu aktörler için sadece silahların susması değil, aynı zamanda adaletin de sağlanmasıydı. Mandela’nın Hakikat Komisyonu, Gusmão’nun uzlaşma siyaseti ve Adams’ın müzakere ısrarı bu çizgiyi temsil eder.

Siyasi tutuklular, hapishanelerdeki uzun yıllar boyunca yalnızca özgürlüklerinden değil, çoğu zaman en temel insani koşullardan da yoksun bırakıldılar. Fakat tam da bu yoksunluk, onların etik ve siyasi güçlerini besledi. Mandela, Mujica ve Adams gibi aktörler, bireysel acılarını kolektif dönüşümün gücü haline getirdiler. Barış, onlar için bir müzakere masasında başlayan değil, hücrelerinde olgunlaşan bir fikirdi.

Bu nedenle siyasi mahpusların hikayesi, barış inşasının en anlamlı dersini sunar:

Dünün en tehlikeli siyasi tutukluları, bugün halkların hafızasında barış süreçlerinin aktörleri ve mimarlarıdır.