Yaşam hazır ister bizi
Hicri İzgören 10 Kasım 2024

Yaşam hazır ister bizi

Yaratıcılık sürecinde, sanatta olduğu gibi siyaset ve sosyal yaşamda da orta yol yoktur. Gerilimi sevmek gerekir. Bazı şeyleri bilmeyiz belki ama yaşam öğreticidir. Orada çığlık çığlığa yürüyor işte. Bakmak yetmiyor; görmek, yaşamak, kimi zaman bozmak, yıkmak ve yeniden kurmak gerekir.
Öğrenmek için denemek zorundayız. Üç gün boyunca, üç dakikalık bir sahne için çalışmak zorundayız. Ne güneşli havalardaki rehavet ne de kapalı havalardaki kasvet, yaşamın sahne düzenini bozmamalı. Çoğu zaman bazı şeyler istediğimiz gibi yürümez; her şey yolunda gitmez. Üstelik birçok terslik üst üste gelir, zaman zembereği kırık bir saat olur, gözlerimiz gel-gitlerde kabarır, şakaklarımız zonklar, yüreğimiz dilim dilim. Bir yerde avazı çıktığı kadar bağırası gelir insanın. Yaşam hepimiz için böyle işte. Bir devre böyle biter ve bir soruyla yapışır yakamıza: “İkinci devreye hazır mıyız?”

***

Bu bir öykü, bir senaryo gibidir. Bu, yaşamın ta kendisidir ve beş dakika sonra devam edecek bir oyun gibidir. Her an hazır ister bizi. Bütün kareler arasında bir bağlantı kurmak ve bunları bir düzene sokmak kolay olmuyor elbet. Beklediğimiz gibi gitmiyorsa değişiklik gerekir. Çıkarmak ya da eklemek, kimi sözcükleri terbiyelemek gerekir. Bir sevda çiçeğini sular gibi. Bir yağmurun sesine ayarlanmış adımlar gibi. Emek gibi, şiir gibi, aşk gibi. Kendi küllerimizden yeniden doğmak gibi.

Sahne bizi bekliyor, yaşam bizi bekliyor. Hazır mıyız? Son kez herkes aynada yüzleşsin kendisiyle. Maskeleri indirin artık. Baştan alalım isterseniz; herkes yerini iyi saptasın, kendine yeni bir dans dili bulsun… Coşku iyidir… Heyecandan ayaklarımız mı titriyor; bu daha iyi… Kabarıp taşmanın zamanı gelmiş demektir… Bu Simurg Anka’ya bir yolculuk demektir. Hani şu öyküdeki yolculuk gibi. Kendi küllerimizden yeniden doğmak gibi.

***

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında bir şeyler ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar. Derken bir gün kuşlar toplanmış ve hep birlikte Simurg’a gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası çok tepelerdeymiş, oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Bu yolculukta yorulanlar ve düşenler olmuş. Bülbül gülünü, balıkçıl kuşu bataklığını, baykuş yıkıntılarını özlemiş. Yolculuk uzayıp zorlaştıkça kuşların sayısı giderek azalmış. Yolculuk bittiğinde geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; Simurg Anka “Otuz Kuş” demekmiş.
Onların hepsi Simurg’muş, her biri birer Simurg’muş yani.

Evet; hayatı sürekli erteledikçe, uçmayı, yolculuğu sürdürmedikçe, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için yanmayı bilmedikçe, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça, bataklıklarımızda ya da kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.