ABD seçimleri giderek daha çekişmeli bir hâl alıyor. Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve eski Başkan Donald Trump, 2024 seçimlerinde merkezde yer alan iki figür olarak dikkat çekiyor. Harris, Biden yönetiminin mirasını savunarak özellikle kadın hakları ve sosyal adalet konularında güçlü bir duruş sergilerken, Trump, 2020 seçim sonuçlarına olan itirazlarını sürdüren tabanını harekete geçirerek popülist söylemlerle destek toplamaya devam ediyor.
Bir ay öncesine kadar Cumhuriyetçilerin zaferine kesin gözüyle bakılırken, şimdi bu zafer beklentisi yerini derin bir endişeye bıraktı. Demokratların yeni yıldızı Kamala Harris, beklenmedik bir hızla yükselerek hem kendi partisini arkasında topladı hem de Cumhuriyetçilerin moralini altüst etti. Ulusal Kongre’de Harris’in güçlü ve etkileyici bir lider olarak öne çıkması, Cumhuriyetçi Parti’nin yıllardır dayandığı sağlam zeminleri sarsıyor.
Bir zamanlar Washington’un sarsılmaz gücü olarak görülen GOP (Grand Old Party), artık kendi zaferini garantileyebilmek için ciddi bir strateji değişikliğine ihtiyaç duyan bir konuma itildi. Hititlerden ödünç alınan makalenin başlığından anlaşıldığı üzere Trump bu sefer de “dereye yakın yere ev yapan bir ahmak” olarak ortalıkta kaldı. Bu beklenmedik yeni siyasal ve toplumsal dalgalanmayla beraber Harris’in hızlı yükselişinin karşısında cumhuriyetçilerin nasıl bir bent kuracakları büyük bir merak konusu. Hem toplumdaki etkileri bağlamında hem de kamu araştırmalarının veri setlerinden hareketle Harris’in etrafında oluşan dalga, Cumhuriyetçilerin senaryosunu şimdiden altüst etmiştir.
Daha bir ay önce mevcut Başkan Biden’ın düello sırasında zayıf tartışma performansı ve kamuoyuna yansıyan ‘tuhaf hareketler’ belirtisi, Cumhuriyetçilerin zafer yolunu kesin gibi gösteriyordu ama Biden’in beklenmedik geri çekilişi ve Harris’in sahaya inmesiyle beraber Trump’ın ekibi savunma pozisyonuna itildi. Nitekim dünyanın en parlak ışıkları altında Chicago’da yapılan Demokratik Ulusal Kongre, Harris’i yalnızca Demokrat Parti’nin değil, ulusun da umut kaynağı haline getirirken, coşkulu adaylık kabulü artık uzak bir hatıra gibi görünüyor. Bu yeni dinamik, Cumhuriyetçileri Harris’e karşı stratejilerini yeniden değerlendirmeye zorlayan en önemli noktalardan biri olarak tarihe geçti.
Parti içindeki bazı isimler, yarışı politikaya odaklayarak Harris’i alt etmeyi planlarken, diğerleri Trump’ın Harris’e yönelik saldırılarının ırkçı ve kişisel tonunun partiye zarar verdiğini düşünüyor ama Chicago’daki bütün taraflar onun etrafında birleşti. Cumhuriyetçiler için en büyük tehlike, Harris’in karizması ve etkileyici liderlik tarzı karşısında sadece kaybetmek değil, aynı zamanda bir kimlik krizine sürüklenmek. Bu kriz, Cumhuriyetçiler için yalnızca seçim zaferinin değil, aynı zamanda parti kimliğinin yeniden tanımlanması gerektiği tartışmalarını da beraberinde getirdi.
Kimi entelektüel ve siyaset bilimcileri, Cumhuriyetçilerin Harris’in yükselişi karşısında sadece politik hedeflerini değil, ideolojik sınırlarını da gözden geçirmeleri gerektiğini öne sürüyor. Amerika, iç savaşın ardından bu kadar derin bir toplumsal kutuplaşmaya ve stigmatizasyona tanıklık etmedi. Bu durum, Cumhuriyetçilerin giderek daha muhafazakâr ve ırkçı-popülist bir alana çekilmesine neden olurken, Harris’in liderliğindeki Demokratların ise daha sosyal demokrat ve sınıf odaklı bir spektruma doğru evrildiğini gösteriyor. Bu dönüşüm, Amerikan siyaseti için köklü değişimlere işaret ederken, iki partinin de kendi iç dengelerini ve toplumsal rollerini yeniden şekillendirmelerini zorunlu hale getiriyor.
Bu yapısal değişim dalgasının, Amerikan siyaseti ve toplumsal yapısı üzerinde derin etkiler yaratacağı muhakkak. Cumhuriyetçilerin muhafazakâr ve popülist eğilimleri, parti içindeki ideolojik çatışmaları derinleştirirken “beyazın öfkesi” dışında kalan geniş bir seçmen kitlesini kaybetme riskini de beraberinde getiriyor. Trump’ın etkisi altında, partinin ırkçı ve milliyetçi unsurları öne çıkarken, geleneksel Cumhuriyetçi değerlerin erozyona uğradığı eleştirileri kimi cumhuriyetçiler tarafından da ifade ediliyor. Dolayısıyla söz konusu bu durumun, partiyi hem içsel hem de toplumsal olarak tecrit edebileceği endişesi her geçen gün daha da artıyor.
Öte yandan, Harris’in Demokratlar liderliğindeki dönüşümü, partinin geniş bir sosyal demokrat yelpazeye kaymasını hızlandırması, Amerika’daki toplumsal dinamikleri harekete geçirmesinden ve küresel etkilerden anlaşılıyor. Sosyal adalet, ekonomik eşitlik, fırsat eşitliği, anti ırkçılık ve sınıf mücadelesi temaları, Demokratların kampanyalarının merkezine yerleştirilmesiyle beraber yeni siyasal diskurun inşasından bahsediliyor. Bunun bir paradigmaya dönüşüp dönüşmeyeceği sorusu ise hiç şüphesiz seçim sonrası hükümet politikalarının icraatlarıyla kesinlik kazanacak. Harris’in liderliğinde, Demokratlar daha kozmopolit ve çeşitlilik odaklı bir profil sergileyerek, daha önce Cumhuriyetçiler tarafından ihmal edilen ya da küçümsenen seçmen gruplarına hitap etmesi bir yenilik olarak görülmekte.
Her iki partinin giderek daha belirginleşen farklılıkları, seçimlerin sadece siyasi sonuçlarını değil, Amerika’nın toplumsal yapısının da yeniden şekillendirilmesini işaret ederken küresel etkiler de yaratacağına kesin gözle bakılmaktadır. Dolayısıyla Amerika toplumunun, bu derin kutuplaşmanın ve ideolojik çatışmanın sonucunda nasıl bir sosyal doku oluşturacağı merakla izlenirken dünyadaki kutuplaşma örnekleri de mercek altına alınmaktadır.
Bir tarafta, Cumhuriyetçilerin gerileyen muhafazakâr etkisi ve popülist tepkileri, diğer tarafta ise Demokratların sosyal adalet ve eşitlik vurgusu, Amerikan siyaseti ve toplumu için tarihi bir dönemeç oluşturuyor. Bu dinamikler, önümüzdeki seçimlerin ve sonrasındaki yılların nasıl bir yön alacağı konusunda ipuçları sunacağını şimdiden tahmin etmek zor olmasa gerek. Özellikle, geleneksel olarak Cumhuriyetçilere sadık olan seçmenlerin bile, Harris’in çekim gücüne kapılmaya başlamış olmaları seçimin sonuçlarını şimdiden tahmin etmek için ipuçları sunmaktadır.
Cumhuriyetçilerin umut ışığı olarak gördüğü birkaç eyalet dışında, Harris’in yükselişi Cumhuriyetçilerin 2024 hedeflerine ulaşmasını ciddi şekilde tehlikeye atıyor. Bütün bu gelişmelerin ortasında, Trump ve Harris arasında yapılacak olan tartışma, Cumhuriyetçilerin bu dalgalanmaya karşı son şansı olabilir. Harris’in, Trump’a karşı sergileyeceği performans, yalnızca onun liderlik yeteneklerini değil, aynı zamanda Trump’ın siyasi geleceğini de şekillendireceğine kesin gözle bakılıyor.
Harris, Trump’ın geçmişteki yasal sorunları, Kongre baskını ve cinsiyetçi söylemlerini gündeme getirerek onu köşeye sıkıştıracağa benziyor. Bu durumda, Trump’ın vereceği yanıt, seçim yarışının sonucunu belirleyecek kilit bir an olabilir diye tahmin etmek bir olasılıktır. Dolayısıyla Trump, Harris’in bu ani yükselişi karşısında ne yapacağını ve Cumhuriyetçilerin zeminindeki bu sarsıntının 2024’te nasıl bir sonuç doğuracağı belirsizliğini koruyorken bu siyahi kadının baş döndüren yükselişi, yalnızca Demokratların değil, tüm Amerikan siyasetinin çehresini değiştirme potansiyeline sahip yeni bir olgu olarak ortaya çıkıyor. O nedenle Ulusal Kongre ve Başkan Yardımcısı Harris’in başkan adaylığı Cumhuriyetçiler arasında giderek artan bir endişeye yol açıyorken Chicago’daki taç giyme töreni bunu daha da pekiştirdi.
Bu sırada, eski Başkan Trump birkaç hafta önce beklenen ezici zaferden, Harris’in pek çok seçim yarışını alt üst edip farkı kapattığını hatta öne geçtiğini gösteren anketlerle gelen sarsıntı Cumhuriyetçileri derinden rahatsız ediyor. Oysa daha geçen ay, Başkan Biden’ın tartışmada sergilediği başarısız performansın ardından Demokratlar sarsılırken, Cumhuriyetçiler kampanyanın en yüksek noktasına ulaşmıştı. Trump adaylığını Milwaukee’de kabul ettiğinde, kongre üyeleri ve delegeler eski başkanın Beyaz Saray’a yalnızca dönmekle kalmayıp bunu ikna edici bir zaferle yapacağından emindiler ve anketler de bu güveni destekliyordu.
Ancak şimdi, bu iyimserlik tamamen ortadan kalkmış durumda. Demokratların Chicago’daki dört günlük kongresi, eski Başkan Obama’nın 2008’deki tarihi başkanlık kampanyasıyla (Yes, we can) karşılaştırmalara yol açtı şimdiden. Harris’in, biyografi, tarih ve sınıf üzerine kurulu, Trump’a karşı sert bir şekilde meydan okuduğu ateşli konuşmasıyla kongreyi kapatması, Eylül ayına girerken ona küçük bir anket artışı daha kazandırabilir emarelerini vermekte!
Bunun karşısında Cumhuriyetçi bir senatörün bu durumu “bir güreş maçı” olarak nitelendirip “hiçbir nakavt olmayacak ve her eyalete özgü en iyi stratejiyi bulmak zorundayız” eklemesi oldukça dikkat çekiciydi. Demokratların Harris’i hızla ve tam olarak benimsemeleri, Cumhuriyetçiler için “büyük bir sürpriz” olduğu gibi bir algı hâkim Amerikan toplumunda o nedenle aynı senatör, “bu, siperlerdeki ilk panikleyen kişiyi tokatlayıp yeniden odaklanmasını sağladığınız anlardan biri gibi” demesi kampanyanın ne denli şiddetli geçeceğinin de emarelerini vermektedir.
Cumhuriyetçilerin Harris’e karşı yürüttüğü kişiselleştirilmiş aşağılayıcı kampanyanın iniş çıkışları, bu mücadeleyi daha da karmaşık hale getiriyor. Harris’e yönelik saldırılar, Trump ve müttefiklerinin ırkçı eleştirilerinden, parti içindekilerin politika farklılıkları üzerine odaklanma taleplerine kadar çeşitlilik gösteren bir yelpazeye yayılmakta. Nitekim Cumhuriyetçi bir stratejist, “mesajımızı rafine etmemiz gerekiyor ve bu malzeme eksikliğinden değil,” diye açıklıyor. “Biden’ın yaşı, birçok bağımsız ve sandık başına gitmek istemeyen Demokratlar için büyük bir diskalifiye nedeni olarak görüyordu, ancak şimdi bu engel aşılmış görünüyor ve önlerindeki seçeneği gerçekten değerlendirecekler” diye Cumhuriyetçilerin “kart kurtlarına” mesaj veriyor.
Harris, ulusal anketlerde ve Michigan, Pennsylvania ve Wisconsin gibi kritik “mavi duvar” eyaletlerinde Trump’ın önünde yer alsa da Cumhuriyetçilerin Senato’yu geri kazanma şanslarının da hala yüksek olduğu düşünülüyor. Zira Batı Virginia’daki Senatör Joe Manchin’in koltuğu ele geçirdikten sonra, çoğunluğu elde etmek için yalnızca bir koltuk daha kazanmaları gerekiyor, o nedenle tüm gözler şimdilik Montana’ya çevrilmiş durumda.
Bunun yanı sıra Trump’ın hem 2016 hem de 2020’de sekiz puan farkla Ohio’dakine benzer bir zaferi mümkün olarak değerlendiriliyor, ancak Bernie ve Moreno’nun Senatör ırkçı Brown’ı yenme ihtimali oldukça yüksek olarak görünüyor yerel kaynaklara göre. Bu da, Cumhuriyetçilerin Senato çoğunluğu elde etme ihtimalini salt çoğunlukla sınırlandırabilir bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.
Bütün bunlardan hareketle, Harris’in bu haftadan itibaren bir artış elde etmesi beklense de bu yükselişin Eylül başını geçmeyeceğini ve yarışın Kasım ayına kadar başa baş bir şekilde yeniden başlayacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla 10 Eylül’de Trump ve Harris arasında planlanan düellonun, bu denklemi değiştireceğini düşünüyor gözlemcilerin birçoğu. Cumhuriyetçilerin en keskin kalemleri Trump’ı bu tartışmaya şimdiden hazırlamaya çalışıyor ancak Harris’ın savcı kimliği ve çarpıcı retorik kabiliyetinin Trump’ı sarsabileceği düşünülüyor. Dolayısıyla Eylül’ün ikinci haftası büyük bir önem taşımaktadır ABD’deki seçimler için.