Mini-makro dünya
Defne Asal 9 Mart 2025

Mini-makro dünya

Uzun zamandır aile içi sağlık sorunlarıyla boğuşuyorum. Minicik ailemin kocaman dünyasında kavruluyorum. Döne döne yana yana kavruluyorum. Geri kalan tüm dünyanın bittiği, yandığı, yok olduğu bir zaman… Hiçbir şey ilgimi çekmiyor, hiçbir şey yaşadığım halden daha öte, daha önde değil. Böyle çaresiz ve böyle ve bu kadar yalnız kaldığım bir zaman belki sadece bir kez daha olmuştu. Ve o zaman, o haldeyken bir duvarın üstüne oturmuş, gelen geçenlere bakmış, ve ilk defa nasıl göründüğümü, bakanların görenlerin ne düşündüğünü hiç ama hiç umursamadığımı fark etmiştim… Hiçmişim gibi, yokmuşum gibi, ya da varmışım ya da yokmuşum, anlamsızmış gibi… Duvarın üstünde öylece yitik otururken, önümden geçen bir kadın, ayakkabınız ne güzel, demişti, nereden aldınız? Ne anlamsız demiştim, ölüyorum yahu… Ama ölmemiştim, kimse de ölmemişti ve bir zaman sonra hayat kendi ritmine beni de alıp sürüklemişti… Şimdi de benzer bir haldeyim…

Kendimize yeter bir dünya kurabilsek… Altmışını geçmiş, elli beş yılını kent sokaklarında, duvarlarında, caddelerinde geçirmiş biri olarak pek umutsuz bir cümle gibi ama, niye olamasın ki.. Çünkü dünyanın geri kalanı rezalet. Siyaset desen rezil mi rezil. Trump gelmiş, kim varsa yanında yöresinde, geldim diyor, geldim, s*ktir diyor kameralara baka baka. Filistin mi, orası da yeni destinasyonumuz, kumsallarında kadeh tokuşturacağız, ne para kıracağız ama…

Belki de geriye kalan tek şey, kendine yeter bir dünya bundan sonra, çünkü galiba bundan sonrası tufan.

Bir video izliyorum bir süredir, tüm ağrılarıma sızılarıma derman bir video, bir kanal aslında galiba öyle deniyor, birden çok video var. Dağ başında bir yer, youtube geliri için süper estetik hale getirilmiş ama onlara kapayın gözlerinizi, gördüğünüz, tümüyle kendine yeter bir dünya. Tencere tava, belki yağ dışarıdan.. Hem kendileri yaşıyor hem kedi, köpek, tavuk, karga, yaşatıyorlar Olamaz mı?

Pekâlâ olur. Ve olması gereken de bu galiba. Her şey, tüm dünya tepetaklak giderken tek çare kendine yeter bir dünya kurabilmek belki de. Kendinden, sevdiğin birkaç insandan, dost akraba. Çoluk çocuk o kadar. Topla odunu, yak ateşi, at tavaya yetiştirdiğin bilumum nebatatı, kendin ye, hayvanlarına da yedir. Güneş doğsun yetişsin sebzeler meyveler. Belle, çapala, derle, topla, pişir, kurut derle, topla, hiçbir şeyi atma, kurut, tohum al, yeniden at toprağa… İşte bu. Kendine ve sevdiklerine yetsin yarattıkların.

Olur mu olur… Ve belki de olması gereken bu, mini mikro dünyacıklar. Mini mikro dünyacıkların alışverişi; bende fazladan roka var, ya sende, biraz brokoli var mı? İşte hayat bundan ibaret değil mi aslında? Ölüp gitmeden önce, ateş yakmayı becerip derme çatma ocağın üstünde topladıklarımızı kaynatmaktan, pişen aşın başında kurt gibi acıkıp beklemekten ve sonra en gurmenin gurmesine layık bir lezzet duygusuyla o odun ateşinde pişmiş bir lokmayı hazla yemekten başka ne var?

Dünyada neler olup bitiyor, hiç bilmeden yaşamak mümkün aslında… Neden bir şefe, bir üst belleğe, üst akla ihtiyaç olsun ki? Buyursun onlar, olsunlar, alsınlar; hayasızca; soysuzca alsınlar, emsinler ne var ne yoksa. Ben, alma, yapma, hakkın yok çok ayıp desem de, hep beraber yuuuh yuuuh soyanlara desek de; alıyorlar, soyuyorlar ve aynen ne yapıyorlarsa utanmaz arlanmaz; yapmaya devam ediyorlar.  O zaman ne yapıyoruz? Bir nefeslik ömrümüzü niye, ne için tüketiyoruz? Buyurun, sizin olsun, zaten sizin ve her durum da sizin olacak… Bana, bize, birkaç metrekare toprak yeter doymak için. Doymak ve nefes almak ve gülümseyebilmek için doğan güneşe…

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.