• Ana Sayfa
  • Gündem
  • İsrail- Filistin savaşı | ‘Çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı’

İsrail- Filistin savaşı | ‘Çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı’

Hamas saldırısı sonrası kartların yeniden dağıtıldığına dikkat çeken Ortadoğu Uzmanı Hamide Yiğit, Türkiye’nin Suriye sahasından çekilmek karşılığında Irak’ta kendisine alan açmak istediğini söyledi.

İsrail- Filistin savaşı | ‘Çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı’
İsrail- Filistin savaşı | ‘Çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı’
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 20 Eylül 2024 10:01
  • Güncellenme: 20 Eylül 2024 10:07

Ortadoğu’da 7 Ekim’den sonra kartların yeniden dağıtıldığına dikkat çeken Ortadoğu Uzmanı Hamide Yiğit, “Şu andan itibaren Netanyahu, savaş tehdidini Hizbullah’a karşı karasal bir taarruza vardırdı. Yani Gazze’nin güneyine dönük ilerleyişi durdurarak, kuzeyde bir cephe savaşına yoğunlaştı. Eğer bu cephe savaşı başlarsa, bölgeye yayılmaz belki ama çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı” dedi.

Ortadoğu Uzmanı Hamide Yiğit, Filistin-İsrail savaşı, Irak ve Suriye’deki son durumu MA’dan Esra Solin Dal’a değerlendirdi.

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’i hedef alması sonrası Ortadoğu’da dengelerin altüst olacağı yönünde bir kanının oluştuğunu belirten Hamide Yiğit, şunları söyledi:

“İsrail medya üzerinden ‘terör tehdidi’ ve ‘varoluşsal sorun’ söylemleriyle bütün dünyanın desteğini arkasına aldı. Bu şekilde Filistinlilere karşı topyekun bir imha savaşı başlattı. İsrail,  Arap rejimlerinin de ‘pasif’ desteğini arkasına almasıyla birlikte, tıpkı Ukrayna’da sanıldığı gibi kısa sürede direniş tasfiye edilecek ve Gazze de ele geçirilecek sandı. Fakat bunca desteğe rağmen İsrail 11 ayda herhangi bir stratejik hedefe ulaşamadı. Savaşın şiddeti soykırıma vardırıldı, yine de kazanım sağlayamadı. O yüzden savaşın kaybedeni olarak öne çıkan Netanyahu, başından itibaren ABD ve Batının fiilen savaşın içinde yer almasını sağlamak için İran’ı sürekli savaşın içine çekmeye çalıştı. İran, İsrail’in kışkırtmalarına rağmen beklendiği gibi cevap vermedi. Çünkü İran sert karşılık vereceği taktirde savaşın bütün bölgeyi saracağının, hatta bununla sınırlı kalmayarak bir dünya savaşına dönüşebileceğinin farkında. O yüzden ‘cevap hakkı’ ve ‘stratejik sabır’  taktiklerini uyguladı.”

‘Çok denklemli kara savaşına hazırlık’

Ortadoğu’da 7 Ekim’den sonra kartların yeniden dağıtıldığını dile getiren Yiğit, bu durumun bölgede çok farklı dinamikleri içine çektiğini aktardı. Filistin direnişine destek veren Yemen, Husiler, İran, Suriye, Irak direniş grubu ile Lübnan Hizbullah’ı dışında bütün batı ve bölgesel güçlerin Filistin’e karşı savaştığını kaydeden Yiğit, “İsrail çok fazla yara aldı. Kızıl Deniz’de Yemen güçleri artık aşılamıyor. Üstelik Yemenliler 2 bin kilometreden Tel Aviv’i iki kez panasonic füzeyle vurdu. Demir kubbe bunları engelleyemedi. Şu andan itibaren Netanyahu, savaş tehdidini Hizbullah’a karşı karasal bir taarruza vardırdı. Yani Gazze’nin güneyine dönük ilerleyişi durdurarak, kuzeyde bir cephe savaşına yoğunlaştı. Eğer bu cephe savaşı başlarsa, bölgeye yayılmaz belki ama çok denklemli bir kara savaşına hazırlıklı olunmalı” ifadelerini kullandı.

‘İsrail savaşı batının kaderini belirleyecek’

Yiğit, İsrail savaşının batının kaderini belirleyeceğini söyledi. Yiğit, şöyle devam etti:

“Olası bir kara savaşında İsrail’e karşı savaşmak için Yemen direniş grubunun Suriye sahasına ineceği iddiası var. Bu mümkün de görünüyor. Rusya ve Çin’in tutumu ise şu şekilde oldu; İsrail’e açıktan diplomatik tavır almamakla birlikte, İsrail üzerinden ABD ve Batı’nın bölgede güçlü pozisyon almalarına karşı İran ve direnişin yanında tutum aldılar. Diğer yandan ABD zaten bu savaşın tarafıdır, İsrail üzerinden yürüyen savaş, aynı zamanda ABD ve Batı’nın bölgedeki pozisyonlarının kaderini belirleyecek neticeler doğuracaktır. Bu yüzden İsrail’in savaşı bölgeye yaymasına karşı ‘dizginleme’ tutumu sergilendi. İsrail ne kadar dizginlenir, İran’ın ‘stratejik sabrı’ ne kadar esnek olur, yakın zamanda netleşir.”

Türkiye’nin dış politikası

Türkiye’nin Ortadoğu’da yürüttüğü temasları da değerlendiren Yiğit, Erdoğan’ın “katil, diktatör” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile yıllar sonra yeniden görüşmeye iten bazı nedenlerin olduğunu vurguladı. Yiğit, şunları da söyledi:

“AKP’nin dış politikada 2011’den beri sürdürdüğü, fetihçi, yıkıcı, kavgacı söylemi iki yıl önce bıraktı. Bu üslup 2022’den bu yana daha ılımlı ve daha taktiksel bir söyleme dönüştü. Bu 180 derecelik geri dönüş, ‘artık herkesle dost olalım’ temennisinden öte, bir zorunluluk olarak kendini dayattı. Bu yüzden dış politikadaki kavgacı dil yerine stratejik değişikliğe gidilerek ‘barışma ve normalleşme’ söylemleri öne çıkmaya başladı. AKP için bu geri adımlar bir zorunluluktur. Arap Baharı denilen sürecin düğmesine basanların AKP liderliğine BOP için biçtikleri rol ve yükledikleri misyonu da iflas etti. Bu iflası gören taraflar, BOP projesinden ellerini çektikleri halde AKP, bütün yatırımını yaptığı bu ‘derin strateji’ ve fetihçilik hayallerinden vazgeçmedi. Suriye’de, İhvan da dahil bütün cihatçı grupları destekleyen Katar haricindeki Arap liderler, İhvan’dan ellerini çektikleri gibi hem İhvan düşmanı oldular, hem de Suriye ile normalleşme seçeneğine yöneldiler. Suriye, Arap Ligindeki koltuğuna geri döndü. Suriye bataklığında tek başına kalan AKP, normalleşen ülkelerle düşmanlığına son vermek zorunda kaldı.”

‘Mısır şartlarını kabul ettirdi’

Mısır’ın sadece “dış siyasette hiçbir düşmanlık kalıcı değildir” ilkesiyle hareket etmediğini ve Türkiye’ye şartlarını kabul ettirdiğini vurgulayan Yiğit, “Bu şartların başında AKP’nin himayesi altına aldığı Mısır İhvanı ile ilgiliydi. Dışişleri Bakan yardımcıları düzeyinde yapılan ilk toplantıdan hemen sonra Mısırlı İhvancıların İstanbul’daki yayın organlarını faaliyetlerine sınırlama getirildi. Mısır aleyhinde hiçbir şekilde yayın yapılmayacak, yapanlar kapatılacak, sorumluları sınır dışı edilecekti. İkinci şartı, AKP’nin meşru olmayan İhvancı Trablus hükümetinden desteğini çekecekti. Böylece mecburi bir kabul ediş ve mecburi bir normalleşme süreci başlatıldı. Sisi’nin Ankara ziyareti de bu şartların netleşmesi anlamına gelir” dedi.

 Askeri ve ticari işbirliği

Erdoğan ve Sisi görüşmesinin Afrika ve Somali’de askeri ve ticari işbirliği anlaşmalarını da beraberinde getirdiğini söyleyen Yiğit, şunları da ifade etti:

“Bu görüşmenin bir de Suriye ayağı var. Suriye ile normalleşme şartı olarak, Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi, Arap ülkeleri tarafından da destekleniyor. Türkiye’nin Suriye’den çekilmeyi, ancak Suriye’deki İranlı milislerin çekilmesine bağlı olarak hayata geçireceğini şart koşması istenmiş olabilir. Zira İsrail, Suriye’deki İranlı milisleri her zaman bir tehdit olarak gördü. O yüzden uluslararası egemenlik kurallarını ihlal ederek, sürekli Suriye’yi vurdu. Eğer Sisi, TSK’nin çekilmesine paralel olarak İran’ın da çekilmesini talep etmesi için Erdoğan’a öneri getirdiyse, o zaman Moskova ve Şam’da eş zamanlı olarak ABD güçlerinin de Suriye’nin doğusundan çekilmeleri şartını getirir.”

Türkiye’nin Suriye’den çekilme olasılığı

Türkiye’nin yıllarca Ortadoğu, Kuzey Afrika sahasında tutunduğu İhvan siyasetinin iflas ettiğini kaydeden Yiğit, “Türkiye, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’la yaptığı anlaşmalar gereği artık İhvan merkezli bir siyaset yapamaz. Lakin Suriye’de hala desteklenen Geçici Suriye Hükümeti hem Türkmen hem İhvan ağırlıklıdır. Her ne kadar Suriye politikasında geri adım atma zorunluluğu doğsa da, bu kolay olmayacaktır, çünkü AKP’nin handikapları var.  Birincisi muhalif güçlerin tepkisini taşıyamaz. Bu sebeple bölgeden de tamamen çekilemiyor. Muhalif konsey ile AKP’nin kurduğu Suriye Milli Ordusu (SMO) feshedemeyeceği için hala el altındaki bu muhalefeti Suriye yönetimine ortak etme hayallerine tutunulduğu açıktır. Yani Suriye sahasında İhvan politikasını bu sebeple sürdürüyor” dedi.

 İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın ziyaretleri

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yakın zamanda Irak ve Irak Fedaral Kürdistan Bölgesi temaslarına da değinen Yiğit, şunları belirtti:

“İran’ın Türkiye ile stratejik ortaklığı Rusya’nınkiyle aynı. Bu da Suriye sahasıyla alakalıdır. Birincisi bir NATO üyesi olarak Türkiye ile stratejik ilişki geliştirmek demek, ABD’nin öncelikle Suriye’de ve ardından bölgedeki çıkarları karşısında bir Amerikalı müttefiki de yanlarına alarak pozisyon almaktır. İran, Suriye’deki varlığını Amerikan çıkarlarına karşı Suriye’yi savunmanın ötesinde, kendi güvenliğine oluşacak tehditleri önlemek olarak görüyor. Çünkü Suriye sonrası hedefin kendileri olduğunu gördüler. Türkiye ile ortaklık, ABD karşısında bir ABD müttefikiyle ortaklığın sağladığı psikolojik üstünlük beklentisi hem Rusya’da hem de İran’da vardı. Nitekim bu işbirliği Türkiye’yi ‘dizginleme’ fırsatları da doğurdu. Ancak peşi sıra özellikle AKP’nin ‘terör tehdidi’ olarak sadece Kürtleri gösterirken, Şam, Rusya ve İran asıl olarak Türkiye garantörlüğü altındaki SMO da dahil, HTŞ, IŞİD ve diğer Asyalı gruplar terörist olarak sınıflandırıyorlar. Karşılıklı ‘tavizler’ de oldu. Türkiye’nin ‘terör’, ‘ulusal güvenlik’ saikleriyle Kürtlere karşı operasyonlarına sessiz kalındığı, buna karşılık cihatçılara yönelik operasyonları da Türkiye’nin görmezden geldiği görüldü.”

Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını da değerlendirdi. Yiğit, “Siyasi ve ekonomik çöküş derinleştikçe de sınır ötesi operasyonlara başvurulacağını tahmin etmek zor değil. Lakin bu sınırlı operasyonlar sadece tek başına Suriye’deki durumla alakalı olarak Rusya ve İran’ın göz yummasına bağlı değildir. Hem Suriye hem de Irak’ta ABD’nin de müttefikini ‘memnun etme’ adına yeşil ışık yakmasına da bağlıdır. Bundan sonraki AKP’nin savaşı, iç siyasete bağlı olarak rutine dönecek olan ‘teröre karşı’ sınırlı operasyonlar şeklinde seyredeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

‘SMO’ya yeni alan açma planı’

Yiğit, “Türkiye, ‘SMO’yu önce Suriye ordusuna karşı savaştırdı. Moskova mutabakatından bu yana ise sadece Kürtlere karşı savaştılar. SMO devrim davasından çoktan vazgeçti. Sadece AKP’nin ordusu olarak kaldı. Suriye’den çekilme karşılığında SMO’ya yeni alan açma planı olabilir” dedi.